Hasr Suresi
    ABDULBAKÎ GÖLPINARLI MEALİ
    Rahmân ve rahîm olan Allah´ın adıyla
    1. Tenzîh eder Allah´ı ne varsa göklerde ve ne varsa yeryüzünde ve odur üstün, hüküm ve hikmet sâhibi.
    2. Öyle bir mâbuttur ki kitap ehlinden kâfir olanları, ilk defa toplanmaları için ülkelerinden çıkardı; siz, onların çıkacaklarını hiç sanmazdınız, onlar da şüphesiz ki kaleleri, kendilerini Allah´tan korur sanırlardı. Derken Allah, onların hesaplamadıkları yerden gelip çattı da yüreklerine dehşetli bir korku düşürdü, evlerini, kendi elleriyle ve inananların elleriyle yıkmadalar, artık ibret alın ey can gözü açık olanlar.
    3. Ve eğer Allah, onlara sürgünü takdîr etmemiş olsaydı elbette onları dünyâda azaplandırırdı; ve onlara, âhirette de ateşle azap var.
    4. Bu da, onların, şüphe yok ki Allah´a ve Peygamberine karşı gelmelerindendir ve kim Allah´a karşı gelirse bilsin ki artık Allah, pek çetin azâp eder.
    5. Güzelim hurmalardan kestikleriniz de, kesmeyip öyle boy atmış bir halde bıraktıklarınız da Allah´ın izniyledir gerçekten ve bu da, buyruktan çıkanları hor-hakir bir hâle getirmesi içindir.
    6. Ve Allah´ın, onların mallarından, Peygamberine verdiği şeyler için siz, gerçekten de ne deve sürdünüz, ne at oynattınız ve fakat Allah, peygamberlerini, dilediği kimselerin üstüne atıp üstün eder ve Allah´ın, her şeye gücü yeter.
    7. Allah´ın, fethedilen köylerin mallarından Peygamberine verdiği ganîmetler artık Allah´ındır ve Peygamberin ve yakınların ve yetimlerin ve yoksulların ve yolda kalmışların; bu da, o malın, sizin içinizdeki zenginlerin ellerinde devreden bir mal, bir sermâye olmaması içindir ve Peygamber, size ne verirse alın onu ve neden vazgeçmenizi emrederse vazgeçin ondan ve çekinin Allah´tan; şüphe yok ki Allah´ın azâbı çetindir.
    8. O mallar, yurtlarından göçenlerin yoksullarına âittir; onlar, ülkelerinden çıkarılmışlar, mallarından ayrılmışlar, Allah´tan ancak bir lütuf ve râzılık dileyegelmişlerdir ve Allah´a ve Peygamberine yardım etmişlerdir; on-lardır gerçeklerin ta kendileri.
    9. Ve onların göçmesinden önce yurtlarını hazırlayıp orasını bir îman konağı haline getirenlere ve yurtlarına göçenleri sevenlere ve onlara verilen şeylere karşı gönüllerinde bir ihtiyaç, bir istek duymayanlara ve ihtiyaçları bile olsa onları kendilerinden üstün tutanlara gelince: Ve kim, nefsinin hırsından, kıskançlık ve nekesliğinden geçerse gerçekten de o çeşit kimselerdir kurtulanların, muratlarına erenlerin ta kendileri.
    10. Ve onlardan sonra gelenler de Rabbimiz derler, suçlarımızı ört bizim ve bizden önce inanan kardeşlerimize ve inananlara karşı gönlümüze bir kin, bir haset verme; Rabbimiz, şüphe yok ki sen esirgeyicisin, rahîmsin.
    11. Bakmaz mısın münâfık olanlara, kitap ehlinden kâfir olan kardeşlerine, andolsun ki derler, siz yurdunuzdan çıkarılırsanız biz de mutlaka sizinle berâber çıkarız ve aleyhinizde itâat etmeyiz hiç kimseye ebedîyen ve eğer sizinle savaşırlarsa elbette size yardım ederiz ve Allah, tanıklık eder ki onlar, şüphe yok, yalancılardır elbet.
    12. Ve andolsun ki çıkarılırlarsa yurtlarından onlarla berâber çıkmazlar ve andolsun ki savaşılırsa onlarla, yardım etmezler onlara ve andolsun ki yardım etseler bile artlarını dönüp kaçarlar mutlaka, sonra da onlara hiçbir kimse yardım etmez.
    13. Mutlaka gönüllerinde, Allah´tan ziyâde sizin korkunuz vardır, bu da, şüphe yok ki anlamayan bir topluluk olmalarındandır.
    14. Onların, hepsi birden sizinle savaşmazlar, ancak müstahkem yerlerde, yahut da surların ardında çarpışırlar; onların gücü kuvveti, aralarında çetindir, onları bir topluluk sanırsın ama gönülleri dağınıktır, ayrı-ayrıdır; bu da akıl etmez bir topluluk olmalarındandır.
    15. Onlar, kendilerinden az önce gelip de yaptıkları işin vebâlini tatmış olanlara benzerler ve onlara elemli bir azap var.
    16. Şeytan gibi, hani insana, kâfir ol der de insan kâfir oldu muydu, şüphe yok ki der, ben senden tamâmıyla uzağım, şüphe yok ki ben, âlemlerin Rabbi Allah´tan korkarım.
    17. Derken ikisinin de sonları şu olur: Şüphe yok ki ikisi de, ebedî kalmak üzere ateşe girerler ve budur zulmedenlerin cezâsı.
    18. Ey inananlar, sakının Allah´tan ve herkes, yarın için ne hazırladı, ona baksın ve çekinin Allah´tan; şüphe yok ki Allah, ne yapıyorsanız hepsinden haberdar.
    19. Ve o kişilere benzemeyin ki Allah´ı unutmuşlar da o da, kendilerini unutturmuştur onlara; onlardır, buyruktan çıkanların ta kendileri.
    20. Bir değildir cehennem ehli ve cennet ehli; cennet ehlidir kurtulup üst olanların, kutluluğa erip muratlarını bulanların ta kendileri.
    21. Bu Kur´ân´ı, bir dağın üstüne indirseydik elbette görürdün ki dağ, Allah korkusundan eğilip çatlamış, paramparça olmuş ve işte insanlara bu örnekleri, düşünsünler diye getirmedeyiz.
    22. O, bir Allah´tır ki yoktur ondan başka tapacak; gizliyi de bilir, görüneni de, odur rahman ve rahîm.
    23. O, bir Allah´tır ki yoktur ondan başka tapacak; her şeye sâhiptir, ayıplardan ve noksanlardan arıdır, kullarını esenliğe erdirir ve kendi esendir, kullarına zulmetmez ve onları emniyete ulaştırır, her şeyi görüp gözetir, üstündür, saltanatında mutlaktır ve iradesini geçirir de sınıkları onarır ve eksikleri tamamlar, ululuk ıssıdır ve ulu sıfatlara lâyıktır; münezzehtir, yücedir Allah, şirk koşanların şirk koştukları şeylerden.
    24. O Allah, yaratandır, vâredip olgunlaştırandır, sûret verendir, onundur bütün güzel adlar; tenzîh eder onu ne varsa göklerde ve ne varsa yeryüzünde ve odur üstün, hüküm ve hikmet sâhibi.