1. |
(1-2) Andolsun, marûf ile gönderilmişlere. Ve pek sür´atle esmekle esenlere. |
2. |
(1-2) Andolsun, marûf ile gönderilmişlere. Ve pek sür´atle esmekle esenlere. |
3. |
Ve yaymakla yayıverenlere. |
4. |
Sonra ayrılmakla ayıranlara. |
5. |
Sonra bir öğüt bırakanlara. |
6. |
Özür dilemek veya korkutmak için. |
7. |
Şüphe yok ki vaad olunduğunuz şey, elbette vukû bulacaktır. |
8. |
(8-9) Artık o zaman ki, yıldızların ziyaları gider. Ve o vakit ki, gök yarılır. |
9. |
(8-9) Artık o zaman ki, yıldızların ziyaları gider. Ve o vakit ki, gök yarılır. |
10. |
Ve o an ki, dağlar dağılıverir. |
11. |
Ve o zaman ki, peygamberlere mahdut bir müddet verilmiş olur. |
12. |
(12-13) Hangi vakti tâcil olundu? Ayırma gününe (tecil edildi). |
13. |
(12-13) Hangi vakti tâcil olundu? Ayırma gününe (tecil edildi). |
14. |
O ayırma gününün ne olduğunu sana ne bildirdi? |
15. |
(15-16) O gün vay haline yalanlayanların. Evvelkileri helâk etmedik mi? |
16. |
(15-16) O gün vay haline yalanlayanların. Evvelkileri helâk etmedik mi? |
17. |
(17-18) Sonra arkadakilerini onlara tâbi kılarız. İşte günahkârlara böyle yaparız. |
18. |
(17-18) Sonra arkadakilerini onlara tâbi kılarız. İşte günahkârlara böyle yaparız. |
19. |
O gün vay haline yalanlayanların. |
20. |
Sizi bir değersiz sudan yaratmadık mı? |
21. |
İmdi onu bir sağlam karargâhta (bulunur) kıldık. |
22. |
Bir malum müddete kadar. |
23. |
İşte Biz kâdir olduk, artık ne güzel kâdir olanlarız. |
24. |
O gün vay haline yalanlayanların. |
25. |
(25-26) Biz yeri bir toplantı mevzii yapmadık mı? Dirilere ve ölülere. |
26. |
(25-26) Biz yeri bir toplantı mevzii yapmadık mı? Dirilere ve ölülere. |
27. |
Ve orada yüksek, sabit dağlar kıldık ve size bir tatlı su içirdik. |
28. |
(28-29) O gün vay haline yalanlayanların. Kendisini yalanladığınız şeye gidiniz. |
29. |
(28-29) O gün vay haline yalanlayanların. Kendisini yalanladığınız şeye gidiniz. |
30. |
(30-31) Üç kola ayrılmış olan bir gölgeye gidiniz. Ne gölgelendiricidir ve ne de alevden koruyabilir. |
31. |
(30-31) Üç kola ayrılmış olan bir gölgeye gidiniz. Ne gölgelendiricidir ve ne de alevden koruyabilir. |
32. |
(32-33) Şüphe yok ki, o köşk gibi kıvılcımlar atar. Sanki o birer sarı erkek develerdir. |
33. |
(32-33) Şüphe yok ki, o köşk gibi kıvılcımlar atar. Sanki o birer sarı erkek develerdir. |
34. |
(34-35) O gün vay haline yalanlayanların. Bu bir gündür ki, konuşamazlar. |
35. |
(34-35) O gün vay haline yalanlayanların. Bu bir gündür ki, konuşamazlar. |
36. |
Ve onlar için izin verilmez, itizarda da bulunamazlar. |
37. |
(37-38) O gün vay haline yalanlayanların. İşte bu, ayırd etme günüdür, sizleri de evvelkileri de toplayıverdik. |
38. |
(37-38) O gün vay haline yalanlayanların. İşte bu, ayırd etme günüdür, sizleri de evvelkileri de toplayıverdik. |
39. |
(39-40) Artık sizin için bir hile var ise hemen bana hilede bulunun. O gün vay haline yalanlayanların. |
40. |
(39-40) Artık sizin için bir hile var ise hemen bana hilede bulunun. O gün vay haline yalanlayanların. |
41. |
Şüphe yok ki, muttakîler ise gölgelerde ve çeşmelerdedirler. |
42. |
Ve canlarının istediğinden meyveler (içindedirler). |
43. |
Yeyiniz ve içiniz, afiyet olsun yapar olduğunuz şey sebebiyle. |
44. |
Şüphe yok ki, Biz muhsin olanları işte böyle mükâfaatlandırırız. |
45. |
(45-47) O gün vay haline yalanlayanların. Yeyiniz ve menfaatleniniz biraz, muhakkak ki, siz günahkârlarsınız. O gün vay haline yalanlayanların. |
46. |
(45-47) O gün vay haline yalanlayanların. Yeyiniz ve menfaatleniniz biraz, muhakkak ki, siz günahkârlarsınız. O gün vay haline yalanlayanların. |
47. |
(45-47) O gün vay haline yalanlayanların. Yeyiniz ve menfaatleniniz biraz, muhakkak ki, siz günahkârlarsınız. O gün vay haline yalanlayanların. |
48. |
Onlara «Rükû ediniz!» denildiği zaman rükû etmezler. |
49. |
O gün vay haline yalanlayanların. |
50. |
Artık bundan sonra hangi bir söze inanıverirler? |