1. |
(1-3) Kıyamet hadisesi vaki olduğu zaman. Onun vukûu için bir yalan yoktur. (O Kıyamet) Alçaltıcıdır, yükselticidir. |
2. |
(1-3) Kıyamet hadisesi vaki olduğu zaman. Onun vukûu için bir yalan yoktur. (O Kıyamet) Alçaltıcıdır, yükselticidir. |
3. |
(1-3) Kıyamet hadisesi vaki olduğu zaman. Onun vukûu için bir yalan yoktur. (O Kıyamet) Alçaltıcıdır, yükselticidir. |
4. |
(4-6) O zaman yer, şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmıştır. Ve dağlar parçalanmakla parçalanmıştır. Artık (dağlar) dağılmış, toz haline gelmiştir. |
5. |
(4-6) O zaman yer, şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmıştır. Ve dağlar parçalanmakla parçalanmıştır. Artık (dağlar) dağılmış, toz haline gelmiştir. |
6. |
(4-6) O zaman yer, şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmıştır. Ve dağlar parçalanmakla parçalanmıştır. Artık (dağlar) dağılmış, toz haline gelmiştir. |
7. |
(7-9) Ve (o gün) siz de üç sınıf olmuşsunuzdur. İmdi (biri) Ashâb-ı Meymene, nedir Ashâb-ı Meymene? Ve (ikincisi) Ashâb-ı Meş´emedir, nedir Ashâb-ı Meş´eme? |
8. |
(7-9) Ve (o gün) siz de üç sınıf olmuşsunuzdur. İmdi (biri) Ashâb-ı Meymene, nedir Ashâb-ı Meymene? Ve (ikincisi) Ashâb-ı Meş´emedir, nedir Ashâb-ı Meş´eme? |
9. |
(7-9) Ve (o gün) siz de üç sınıf olmuşsunuzdur. İmdi (biri) Ashâb-ı Meymene, nedir Ashâb-ı Meymene? Ve (ikincisi) Ashâb-ı Meş´emedir, nedir Ashâb-ı Meş´eme? |
10. |
(10-12) Ve (üçüncüsü de) ileri geçenlerdir, ileri geçenlerdir. İşte mukarreb olanlar, onlardır. Naîm cennetlerinde mütena´im olacaklardır. |
11. |
(10-12) Ve (üçüncüsü de) ileri geçenlerdir, ileri geçenlerdir. İşte mukarreb olanlar, onlardır. Naîm cennetlerinde mütena´im olacaklardır. |
12. |
(10-12) Ve (üçüncüsü de) ileri geçenlerdir, ileri geçenlerdir. İşte mukarreb olanlar, onlardır. Naîm cennetlerinde mütena´im olacaklardır. |
13. |
(13-15) (O Sabikûn) Evvelkilerden bir cemaattır. Ve biraz da sonrakilerdendir. Altundan örülmüş tahtlar üzerindedirler. |
14. |
(13-15) (O Sabikûn) Evvelkilerden bir cemaattır. Ve biraz da sonrakilerdendir. Altundan örülmüş tahtlar üzerindedirler. |
15. |
(13-15) (O Sabikûn) Evvelkilerden bir cemaattır. Ve biraz da sonrakilerdendir. Altundan örülmüş tahtlar üzerindedirler. |
16. |
Onların üzerine karşı karşıya olarak yaslanıcılardır. |
17. |
(17-18) Onların üzerlerine daima aynı halde kalan genç hizmetçiler dolaşır. Çeşmelerden akan şuruplar ile (dolu) destiler ile ve ibrikler ile ve bardaklar ile. |
18. |
(17-18) Onların üzerlerine daima aynı halde kalan genç hizmetçiler dolaşır. Çeşmelerden akan şuruplar ile (dolu) destiler ile ve ibrikler ile ve bardaklar ile. |
19. |
(19-20) Onlardan baş ağrısına uğramazlar ve akıllarını da gidermiş olmazlar. Ve (o hizmetçiler) ehl-i Cennet´in ihtiyar ettikleri meyveler ile (dolaşırlar). |
20. |
(19-20) Onlardan baş ağrısına uğramazlar ve akıllarını da gidermiş olmazlar. Ve (o hizmetçiler) ehl-i Cennet´in ihtiyar ettikleri meyveler ile (dolaşırlar). |
21. |
(21-22) Ve iştihada bulundukları kuş eti ile (dolaşırlar). (Ve orada) Pek güzel gözlü huriler de (vardır). |
22. |
(21-22) Ve iştihada bulundukları kuş eti ile (dolaşırlar). (Ve orada) Pek güzel gözlü huriler de (vardır). |
23. |
(23-24) Saklı inci emsali gibi (pek latiftirler). İşler oldukları güzel amellerine mükâfaat olarak (bu nîmetlere nâil olacaklardır). |
24. |
(23-24) Saklı inci emsali gibi (pek latiftirler). İşler oldukları güzel amellerine mükâfaat olarak (bu nîmetlere nâil olacaklardır). |
25. |
(25-26) Orada ne bir boş lâf ve ne de günaha sokacak bir şey işitmezler. Ancak bir söz işitirler (ki, o da) selâmdan ibarettir |
26. |
(25-26) Orada ne bir boş lâf ve ne de günaha sokacak bir şey işitmezler. Ancak bir söz işitirler (ki, o da) selâmdan ibarettir |
27. |
(27-28) Ashâb-ı Yemîn ise, nedir Ashâb-ı Yemîn? Dikensiz kiraz ağaçları (altında)dırlar. |
28. |
(27-28) Ashâb-ı Yemîn ise, nedir Ashâb-ı Yemîn? Dikensiz kiraz ağaçları (altında)dırlar. |
29. |
Ve meyveleri kat kat olmuş muz ağaçları (altında)dırlar. |
30. |
Ve yayılmış gölgededirler. |
31. |
(31-32) Ve çağlayıp akar bir su (başında)dırlar. Ve pek çok meyveli bir yerdedirler. |
32. |
(31-32) Ve çağlayıp akar bir su (başında)dırlar. Ve pek çok meyveli bir yerdedirler. |
33. |
Ne kesilmiş ve ne de men edilmiş(olan meyveler arasında). |
34. |
(34-35) Ve yükseltilmiş yataklardadırlar. Şüphe yok ki, Biz onları bir yaradılış ile yarattık. |
35. |
(34-35) Ve yükseltilmiş yataklardadırlar. Şüphe yok ki, Biz onları bir yaradılış ile yarattık. |
36. |
(36-37) İşte onları bakireler kıldık. Kocalarına düşkün, hep bir yaşıt yaptık. |
37. |
(36-37) İşte onları bakireler kıldık. Kocalarına düşkün, hep bir yaşıt yaptık. |
38. |
(38-40) Ashâb-ı yemin için (böyle inşa edilmişlerdir). (O Ashâb-ı Yemîn) Evvelkilerden bir cemaattir. Ve sonrakilerden bir cemaattir. |
39. |
(38-40) Ashâb-ı yemin için (böyle inşa edilmişlerdir). (O Ashâb-ı Yemîn) Evvelkilerden bir cemaattir. Ve sonrakilerden bir cemaattir. |
40. |
(38-40) Ashâb-ı yemin için (böyle inşa edilmişlerdir). (O Ashâb-ı Yemîn) Evvelkilerden bir cemaattir. Ve sonrakilerden bir cemaattir. |
41. |
(41-43) Ashâb-ı Şimal ise, ne? Mesâmâtâ kadar nüfuz eden bir sıcaklık ve son derece hararetli bir su içindedirler. Ve pek siyah bir dumandan bir gölge içindedirler. |
42. |
(41-43) Ashâb-ı Şimal ise, ne? Mesâmâtâ kadar nüfuz eden bir sıcaklık ve son derece hararetli bir su içindedirler. Ve pek siyah bir dumandan bir gölge içindedirler. |
43. |
(41-43) Ashâb-ı Şimal ise, ne? Mesâmâtâ kadar nüfuz eden bir sıcaklık ve son derece hararetli bir su içindedirler. Ve pek siyah bir dumandan bir gölge içindedirler. |
44. |
(44-46) (O gölge) Ne soğuktur, ne de fâidelidir. Çünkü, şüphe yok onlar bundan evvel nîmetlere (zevklerine) düşkünler idiler. Ve büyük günah üzerine ısrar eder olmuşlardır. |
45. |
(44-46) (O gölge) Ne soğuktur, ne de fâidelidir. Çünkü, şüphe yok onlar bundan evvel nîmetlere (zevklerine) düşkünler idiler. Ve büyük günah üzerine ısrar eder olmuşlardır. |
46. |
(44-46) (O gölge) Ne soğuktur, ne de fâidelidir. Çünkü, şüphe yok onlar bundan evvel nîmetlere (zevklerine) düşkünler idiler. Ve büyük günah üzerine ısrar eder olmuşlardır. |
47. |
Ve demekte olmuşlardı ki: «Biz öldüğümüz ve toprak ve kemikler olduğumuz vakit mi, mutlaka bizler mi elbette diriltilip kaldırılmış kimseleriz?» |
48. |
(48-50) «Ve bizlerin evvelce geçmiş atalarımız da mı?» De ki: «Şüphe yok evvelkiler de, sonrakiler de,». «Elbette malum bir günün muayyen bir vaktinde toplanılmış (olacaklardır).» |
49. |
(48-50) «Ve bizlerin evvelce geçmiş atalarımız da mı?» De ki: «Şüphe yok evvelkiler de, sonrakiler de,». «Elbette malum bir günün muayyen bir vaktinde toplanılmış (olacaklardır).» |
50. |
(48-50) «Ve bizlerin evvelce geçmiş atalarımız da mı?» De ki: «Şüphe yok evvelkiler de, sonrakiler de,». «Elbette malum bir günün muayyen bir vaktinde toplanılmış (olacaklardır).» |
51. |
Sonra şüphe yok ki, sizler ey sapıklar, tekzîp ediciler! |
52. |
Elbette ki, zakkumdan olan bir ağaçtan yiyecek kimselersiniz. |
53. |
Artık karınlarınızı ondan doldurucularsınız. |
54. |
(54-55) Sonra onun üzerine kaynar sudan içicilersiniz. Artık kendisine bir hastalık arız olmuş devenin içişi gibi içicilersiniz. |
55. |
(54-55) Sonra onun üzerine kaynar sudan içicilersiniz. Artık kendisine bir hastalık arız olmuş devenin içişi gibi içicilersiniz. |
56. |
İşte bu, onların o ceza günündeki ziyafetleridir. |
57. |
Biz sizi yarattık. Artık tasdik eder olmalı değil mi idiniz! |
58. |
Rahimlere döktüğünüz nutfeyi gördünüz mü? (haber veriniz!) |
59. |
Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcılar Biz miyiz? |
60. |
Sizin aranızda ölümü Biz takdir ettik ve Biz önüne geçilmiş olanlar değiliz. |
61. |
(61-62) Sizin emsâlinizi değiştirmek ve sizi bilmediğiniz bir neş´ette yaratmak üzere (kâdiriz). Ve muhakkak ki, siz ilk yaradılışı bildiniz, o halde düşünmez misiniz? |
62. |
(61-62) Sizin emsâlinizi değiştirmek ve sizi bilmediğiniz bir neş´ette yaratmak üzere (kâdiriz). Ve muhakkak ki, siz ilk yaradılışı bildiniz, o halde düşünmez misiniz? |
63. |
Şimdi ektiğiniz tohumu gördünüz mü? |
64. |
Haber veriniz onu sizler mi bitiriyorsunuz, yoksa bitirenler Biz miyiz? |
65. |
Eğer dilese idik onu elbette bir ot kırıntısı yapardık. Artık siz, şaşırır dururdunuz. |
66. |
(66-68) «Şüphe yok ki, biz çok ziyana uğramışlarız (derdiniz). Belki biz mahrum kimseleriz (diye söylenirdiniz).» Şimdi gördünüz mü, içer olduğunuz suyu? |
67. |
(66-68) «Şüphe yok ki, biz çok ziyana uğramışlarız (derdiniz). Belki biz mahrum kimseleriz (diye söylenirdiniz).» Şimdi gördünüz mü, içer olduğunuz suyu? |
68. |
(66-68) «Şüphe yok ki, biz çok ziyana uğramışlarız (derdiniz). Belki biz mahrum kimseleriz (diye söylenirdiniz).» Şimdi gördünüz mü, içer olduğunuz suyu? |
69. |
(69-71) Onu buluttan siz mi indirdiniz, yoksa indiriciler Bizler miyiz? Eğer dilese idik onu acı bir su yapardık. Artık şükretmeli değil misiniz? Sonra gördünüz mü o ateşi ki, çakıverirsiniz? |
70. |
(69-71) Onu buluttan siz mi indirdiniz, yoksa indiriciler Bizler miyiz? Eğer dilese idik onu acı bir su yapardık. Artık şükretmeli değil misiniz? Sonra gördünüz mü o ateşi ki, çakıverirsiniz? |
71. |
(69-71) Onu buluttan siz mi indirdiniz, yoksa indiriciler Bizler miyiz? Eğer dilese idik onu acı bir su yapardık. Artık şükretmeli değil misiniz? Sonra gördünüz mü o ateşi ki, çakıverirsiniz? |
72. |
(72-74) Onun ağacını siz mi yarattınız yoksa yaratanlar Biz miyiz? Biz onu (o ateşi) bir muhtıra ve sahraya konup göçenler için bir menfaat kıldık. Artık azîm Rabbinin ismiyle tesbihte bulun. |
73. |
(72-74) Onun ağacını siz mi yarattınız yoksa yaratanlar Biz miyiz? Biz onu (o ateşi) bir muhtıra ve sahraya konup göçenler için bir menfaat kıldık. Artık azîm Rabbinin ismiyle tesbihte bulun. |
74. |
(72-74) Onun ağacını siz mi yarattınız yoksa yaratanlar Biz miyiz? Biz onu (o ateşi) bir muhtıra ve sahraya konup göçenler için bir menfaat kıldık. Artık azîm Rabbinin ismiyle tesbihte bulun. |
75. |
(75-76) Artık Hayır. O yıldızların mevkilerine yemin ederim. Ve şüphe yok ki o, eğer bilseniz, bu elbette pek büyük bir yemindir. |
76. |
(75-76) Artık Hayır. O yıldızların mevkilerine yemin ederim. Ve şüphe yok ki o, eğer bilseniz, bu elbette pek büyük bir yemindir. |
77. |
(77-78) Muhakkak ki o, elbette bir kerîm Kur´an´dır. Bir mahfûz kitaptadır. |
78. |
(77-78) Muhakkak ki o, elbette bir kerîm Kur´an´dır. Bir mahfûz kitaptadır. |
79. |
Ona tamamen temiz olanlardan başkası el süremez. |
80. |
Alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. |
81. |
Şimdi siz bu kelâma ehemmiyet vermeyiciler misiniz? |
82. |
Ve rızkınızı siz muhakkak kendinizin yalanlamanızdan ibaret mi kılacaksınız? |
83. |
(83-84) Artık değil mi ki, (can) boğaza geldiği vakit. Ve siz o zaman bakar durursunuz. |
84. |
(83-84) Artık değil mi ki, (can) boğaza geldiği vakit. Ve siz o zaman bakar durursunuz. |
85. |
Ve biz (O can çekiştirene) sizden daha yakınız. Velâkin siz göremezsiniz. |
86. |
O halde haydi, eğer siz ceza görmeyecekler oldunuz iseniz. |
87. |
Onu (o çıkmak üzere olan canı) geri çevirseniz ya. Eğer siz sâdıklar oldunuz iseniz! |
88. |
Artık (o ölen) eğer mukarreblerden oldu ise, |
89. |
İşte (ona) bir rahat, bir güzel rızk ve bir Nâim cenneti (vardır). |
90. |
Ve eğer Ashâb-ı Yemîn´den ise, |
91. |
İmdi sana Ashâb-ı Yemîn´den bir selâm (denilecektir). |
92. |
Ve fakat eğer tekzîp edenlerden, sapıklardan oldu ise, |
93. |
Artık (ona da) pek kaynar sudan bir ziyafet vardır. |
94. |
Ve cehenneme bir atılış (da vardır). |
95. |
Şüphe yok ki bu, elbette bu, (verilen haberler) dosdoğru bir hakikattır. |
96. |
Artık azim olan Rabbinin ismiyle tesbihte bulun. |