1. |
Yâ Sîn. |
2. |
(2-3) Kur´an-ı Hakim´e yemin ederim. Şüphe yok ki, sen, elbette (Peygamber) gönderilmiş olanlardansın. |
3. |
(2-3) Kur´an-ı Hakim´e yemin ederim. Şüphe yok ki, sen, elbette (Peygamber) gönderilmiş olanlardansın. |
4. |
Bir istikametli yol üzere bulunmaktasın. |
5. |
(O Kur´an) Rahîm olan Allah Teâlâ tarafından indirilmiştir. |
6. |
Tâ ki, bir kavmi korkutasın ki, onların ataları korkutulmamıştır. Artık onlar gâfil kimselerdir. |
7. |
Andolsun ki, onların birçokları üzerine o söz (o azap emri) hak olmuştur. Artık onlar imân etmezler. |
8. |
Şüphe yok ki, Biz onların boyunlarına kelepçeler geçirmişizdir, tâ ki onların çenelerine kadar dayanmıştır. Artık onlar başları yukarı kaldırılmış, gözleri aşağıya çevrilmiş kimselerdir, bir şey görüp anlayamazlar. |
9. |
Ve Biz onların önlerinde bir sed ve arkalarında bir sed vücuda getirdik, öylece onları sarıverdik. Artık onlar göremezler. |
10. |
Ve onları korkutmuş olsan da, korkutmasan da onlara karşı müsavîdir, imân etmezler. |
11. |
Sen ancak zikre tâbi ve Rahmân´dan daha görmeksizin korkan kimseyi korkutursun. Artık onu bir yarlığanma ile ve pek şerefli bir mükâfaat ile müjdele. |
12. |
Şüphe yok ki, Biz ölüleri diriltiriz ve onların önden göndermiş olduklarını ve eserlerini yazarız. Ve zâten herşeyi pek apaçık bildiren bir Levh-i Mahfuz´da zabtetmişizdir. |
13. |
Ve onlara (o münkirlere) o şehir ahalisini bir mesel olarak irâd et. O vakit ki, onlara o gönderilmiş olan elçiler gelmişti. |
14. |
O vakit ki, onlara iki (elçiyi) göndermiştik. Hemen onları tekzîp ediverdiler. Sonra bir üçüncü ile kuvvetlendirdik. Dediler ki: «Muhakkak biz sizlere gönderilmiş elçileriz». |
15. |
(O münkirler de) Dediler ki: «Siz bizim gibi bir insandan başka değilsiniz. Ve Rahmân hiçbir şey indirmedi. Siz, ancak yalan söyleyenlersiniz.» |
16. |
(O elçiler de) Dediler ki: «Rabbimiz bilir ki, muhakkak bizler sizin için elbette gönderilmiş elçileriz.» |
17. |
«Bizim üzerimize (teveccüh eden ise) apaçık bir tebliğden başka değildir.» |
18. |
(O münkirler de) Dediler ki: «Biz sizinle teşe´ümde bulunduk. Andolsun ki, eğer vazgeçmez iseniz elbette sizi taşlayacağız. Ve elbette ki, bizim tarafımızdan size pek acıklı bir azap dokunacaktır.» |
19. |
(Elçiler de) Dediler ki: «Sizin şeametiniz sizinle beraberdir. Siz öğüt verildiğiniz halde de mi öyle şeamette bulunuyorsunuz? Hayır. Siz müsrifler olan bir kavimsiniz.» |
20. |
O şehrin en uzak bir tarafından bir er, koşar bir halde geldi. Dedi ki: «Ey kavmim! O gönderilmiş olanlara tâbi olun.» |
21. |
«O Zâta tâbi olunuz ki, sizden bir ücret istemiyor. Onlar doğru yola ermiş kimselerdir.» |
22. |
«Ve bana ne (mani) var ki, beni yaratmış olana ibadette bulunmayayım? Ve halbuki, O´na döndürüleceksiniz.» |
23. |
«Ben hiç O´ndan başka tanrılar ittihaz eder miyim ki, eğer o Rahmân benim için bir fenalık irâde buyursa onların şefaatleri benim için bir fâidebahş olamaz ve onlar beni asla (O fenalıktan) kurtaramazlar.» |
24. |
«Muhakkak ki, ben o vakit apaçık bir sapıklıkta bulunmuş olurum.» |
25. |
«Şüphe yok ki, ben sizin Rabbinize imân ettim. Artık bunu benden işitiniz.» |
26. |
(O´na) Denildi ki: «Cennete giriver.» Dedi ki: «Keşke kavmim bilselerdi!» |
27. |
«Rabbimin beni mağfirete nâil buyurduğunu ve beni ikram edilmişlerden kıldığını.» |
28. |
Ve onun kavmi üzerine ondan sonra gökten hiçbir ordu indirmedik ve Biz indirecekler de olmadık. |
29. |
O bir sayhadan başka olmadı. O anda onlar hemen sönüvermiş kimseler oldular. |
30. |
Ey o kullar üzerine (teveccüh edecek) hasret! (Tam zamanın). Onlara bir resûl gelmezdi ki illâ istihzâda bulunurlar olmuşlardı. |
31. |
Görmediler mi ki, onlardan evvel ne kadar kavimleri helâk ettik. Şüphe yok ki onlar, bunlara dönüp gelmiyorlar. |
32. |
Ve hepsi de Bizim indimizde (muhasebe için) mecmuan huzura getirilmişlerdir. |
33. |
Ve onlar için ölmüş yer bir ibrettir. Onu hayata kavuşturduk ve ondan daneler (meydana) çıkardık da ondan yiyiverirler. |
34. |
Ve orada hurmalıklardan ve üzüm bağlarından nice bostanlar vücuda getirdik ve orada su menbalarından suları akıtıverdik. |
35. |
Tâ ki, onun mahsulünden ve kendi ellerinin mamülatından yiyiversinler. Hâlâ şükretmeyecekler midir? |
36. |
O zât-ı ilâhî (noksanlardan) münezzehtir ki, yerin bitirdiklerinden ve (insanların) kendi nefislerinden ve bilmedikleri şeylerden (nice) çiftleri, onların hepsini yaratmıştır. |
37. |
Ve onlar için gece de bir ibrettir. Ondan gündüzü yüzüp ayırırız. Hemen onlar, karanlıklara girmişler olurlar. |
38. |
Güneş de kendisine mahsus karargâhında akar gider. İşte bu, o alîm´in takdiridir. |
39. |
Biz kamer´e de konaklar takdir ettik. Nihâyet hurma salkımının eski kurumuş eğri dalı gibi bir hale dönmüş olur. |
40. |
Ne güneş için layık olur ki, o ay´a yetişmiş olsun. Ne de gece için layıkdır ki, gündüzü geçmiş bulunsun ve hepsi de birer felekte yüzerler. |
41. |
Ve onlar için bir alâmettir, onların çoluk çocuklarını dolmuş bir gemiye muhakkak bizim yükletmiş olmamız. |
42. |
Ve onlar için onun mislinden biner oldukları şeyleri de yarattık. |
43. |
Ve eğer dilersek onları garkederiz, artık onlar için ne bir hâlâskar vardır ve ne de onlar kurtarılabilirler. |
44. |
Ancak bizden bir rahmet olarak ve bir zamana kadar müstefit kılmak için (dilersek onları kurtarırız). |
45. |
Onlara belki merhamet olunursunuz, önlerinizde olandan ve arkanızda olandan sakınınız denildiği zaman (onlar yüz çevirirler). |
46. |
Ve onlara Rablerinin âyetlerinden bir âyet gelmez ki, illâ ondan yüz çeviriciler olmuşlardır. |
47. |
Ve onlara «Allah´ın sizi merzûk ettiği şeylerden infak ediniz» denildiği vakit kâfir olanlar, imân edenlere dediler ki: «Biz mi taam vereceğiz o kimseye ki, eğer Allah dilese idi ona taam verirdi. Siz başka değil, ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz?» |
48. |
Ve derler ki: «O vaad ne zaman, eğer siz sâdıklar oldunuz iseniz?» |
49. |
Onlar, birbirleriyle çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak olan bir sayhadan başkasını gözetmezler. |
50. |
Artık ne bir vasiyet yapmaya muktedir olabilirler ve ne de ailelerine dönebilirler. |
51. |
Ve Sûr´a üfürülmüş (olacak)dır. Artık onlar o zaman kabirlerinden (kalkıp) Rablerine doğru sür´atle yürümekte bulunurlar. |
52. |
Demiş olurlar ki, «Eyvah bize! Bizi kim uyuduğumuz yerden kaldırdı? İşte bu, Rahmân´ın vaadettiğidir ve gönderilmiş olanlar, doğru söylemiş.» |
53. |
Bu bir sayhadan başka birşey değildir, hemen onlar o anda huzurumuza ihzar edilmişlerdir. |
54. |
Artık bugün hiçbir şahıs bir şey ile zulme uğratılmaz ve sizler de, yapmış olduğunuz şeylerden başkasıyla cezalandırılmazsınız. |
55. |
Şüphe yok ki, o gün cennet ashâbı bir eğlence içinde zevkiyâb olanlardır. |
56. |
Onlar ve zevceleri gölgeler içinde tahtlar üzerine dayanıp durmuşlardır. |
57. |
Onlar için orada taze yemişler vardır ve onlar için ne isterlerse vardır. |
58. |
Rahîm olan Rabden kavlen bir selâm da vardır. |
59. |
Ve ey günahkârlar! Bugün siz ayrılıp yalnız kalınız. |
60. |
Ey ademoğulları! Size tavsiye etmedim mi ki, şeytana ibadet etmeyiniz. Şüphe yok ki, o sizin için apaçık bir düşmandır. |
61. |
Ve bana ibadet ediniz. İşte doğru yol budur. |
62. |
Andolsun ki, sizden birçok cemiyetleri sapıklığa düşürdü. Siz âkilâne düşünür olmadınız mı? |
63. |
Bu sizin o vaadolunmuş olduğunuz cehennemdir. |
64. |
O inkar eder olduğunuzdan dolayı bugün ona giriveriniz. |
65. |
Bugün onların ağızları üzerine mühür basarız ve bize elleri söyler ve neler kazanır olduklarına dair ayakları şehâdette bulunur. |
66. |
Ve eğer dilese idik gözlerini büsbütün mahvederdik de yola koşar dururlardı. Artık nereden görebilecekler? |
67. |
Ve eğer dilese idik onları en kuvvetli bulundukları yerde mahvederdik. Artık ne geçip gitmeğe ve ne de geri dönmeğe muktedir olamazlardı. |
68. |
Ve her kimi de çokça yaşatıyor isek onu yaratılışta başaşağı ediyoruz. Daha âkilâne düşünemiyorlar mı? |
69. |
Ve Biz O´na şiiri talîm etmedik ve O´nun için lâyık da olmaz. O, başka değil bir mev´izedir ve pek bedîhi bir Kur´an´dır. |
70. |
Hayat sahibi olan kimseyi korkutması ve kâfirler üzerine de azabın tahakkuk etmesi için (O Kur´an´ı) indirdik. |
71. |
Görmediler mi ki, muhakkak Biz onlar için (kudret) ellerimizin yaptıklarından dörder ayaklı hayvanlar yarattık, artık bunlara mâliktirler. |
72. |
Ve onlara bunları musahhar (itaatkar) kıldık. Artık bunlardan onların binecekleri (hayvanlar) vardır ve bunlardan yiyiverirler. |
73. |
Ve onlar için bunlarda menfaatler ve içilecekler vardır. Hâlâ şükretmeyecekler mi? |
74. |
Onlar, belki yardım olunurlar diye Allah´tan başkasını mabutlar ittihaz ettiler. |
75. |
Onlara yardım etmeğe güçleri yetmez. Onlar ise bunlar için hazırlanmış yardımcı erlerdir. |
76. |
İmdi onların lâkırdıları seni mahzun etmesin. Şüphe yok ki Biz, onların neleri gizlediklerini ve neleri ilan ettiklerini biliyoruz. |
77. |
İnsan görmedi mi ki, muhakkak Biz onu bir nutfeden yarattık, sonra o, bir apaçık mücadeleci (kesilmiş)tir. |
78. |
Ve kendi yaradılışını unuttu da Bize bir misâl iradına kalkıştı, dedi ki: «Kemikleri kim diriltebilir ki, onlar çürümüşlerdir?» |
79. |
De ki: «Onları ilk defa yaratmış olan diriltecektir. Ve O, bütün yaratılmışları tamamiyle bilendir.» |
80. |
«O (Hâlık-ı Azîm) ki, sizin için yemyeşil ağaçtan bir ateş vücuda getirmiştir de şimdi siz ondan yakıveriyorsunuz.» |
81. |
Gökleri ve yeri yaratmış olan, onların mislini yaratmaya kâdir değil midir? Elbette kâdirdir. Ve O bihakkın bilen, yaratandır. |
82. |
O´nun emri, bir şeyi murad ettiği zaman ancak ona «Ol!» demesidir ki, o da hemen oluverir. |
83. |
Hakikaten noksanlardan münezzeh (tesbih ve takdise müstehak)dir. O (Hâlık-ı Azîm) ki, her şeyin tam mülkü O´nun yed-i kudretindedir ve siz de ancak O´na (O´nun huzur-u manevîsine) döndürüleceksiniz. |