Sura Suresi
    MUHAMMED ESED MEALİ
    Rahmân ve rahîm olan Allah´ın adıyla
    1. Ha-Mim.
    2. ´Ayn-Sin-Kaf.
    3. Kudret ve hikmet sahibi olan Allah, (ey Muhammed) sana ve senden öncekilere (hakikati) şöyle vahyetti:
    4. Göklerde ve yerde olan her şey O´nundur; O, yücedir, uludur.
    5. En üstteki gökler (O´nun korkusundan) neredeyse parçalanır; melekler Rablerinin sonsuz ihtişamını hamd ile yüceltir ve yeryüzündekiler için bağışlanma dilerler. Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.
    6. Allah´tan başkasını koruyucu edinenlere gelince; Allah onları görüp gözetlemektedir ve sen onların yaptıklarından sorumlu değilsin.
    7. (Sana sadece Bizim mesajımız emanet edilmiştir:) işte Biz sana Arap dilinde bir hitabe gönderdik ki, bütün kentlerin atasını ve çevresinde oturanları uyarabilesin; yani, (varlığı) her türlü şüphenin üstünde olan Toplanma Günü´ne karşı (onları) uyarasın. (O Gün) bazısı cennete girecek, bazısı da yakıcı ateşe.
    8. Eğer Allah dileseydi onları tek bir ümmet yapardı; bununla birlikte O, (kavuşturulmayı) dileyeni rahmetine kavuşturur; halbuki (Hesap Günü) zalimler ne kendilerini koruyacak bir kimse, ne de bir yardımcı bulamayacaklardır.
    9. Yoksa onlar, Allah´tan başka koruyucular edi(nebileceklerini mi sa)nıyorlar? Hayır, yalnız Allah´tır (bütün varlıkların) koruyucusu; çünkü yalnız O´dur ölüye can veren ve yalnız O´dur her şeye kadir olan.
    10. Öyleyse (ey müminler biliniz ki,) ayrılığa düştüğünüz her konuda hüküm Allah´a aittir. (De ki:) "İşte Allah! Benim Rabbim budur. O´na dayanıp güvendim ve her zaman O´na yönelirim!"
    11. (O´dur) gökleri ve yeri yoktan var eden. O, nasıl ki hayvanlar arasında eşler (bulunmasını) irade etmişse size de kendi cinsinizden eşler vermiştir ve sizi böylece çoğaltıp durmaktadır: (ama) hiçbir şey O´na benzemez ve yalnız O´dur, her şeyi işiten, her şeyi gören.
    12. Göklerin ve yerin anahtarları O´nundur; O, dilediğine bol rızık verir, dilediğine az. Çünkü O her şeyi bilendir.
    13. O, itikadi konularda, Nuh´a emrettiğini -ve sana (ey Muhammed,) vahiy aracılığıyla öğrettiğimizi ve aynı zamanda İbrahim´e, Musa´ya ve İsa´ya emrettiğimizi- sizin için uygun gördü. (Sahih) itikada sağlam bir şekilde sarılın ve o konuda bütünlüğünüzü bozmayın. Onları çağırdığın bu (itikad bütünlüğü) başka varlıkları veya güçleri Allah´a ortak koşanlara ağır gelse (bile). Allah dileyen herkesi kendine çeker ve O´na yönelenleri doğru yola ulaştırır.
    14. (Geçmiş vahiylerin mensuplarına gelince,) onlar (hakikati) tanıyıp öğrendikten sonra, aralarındaki kıskançlık ve çekişmelerden dolayı bütünlükten uzaklaştılar; ve Rabbinden (O´nun koyduğu) belli bir vadeye kadar (bütün hükümleri iptal eden) bir hüküm gelmemiş olsaydı, onlar arasında (baştan) her şey karara bağlanmış olurdu. İşte bakın, öncekilerden ilahi kelamı devralanlar (şimdi) onun öğretileri hakkında şüpheye varan büyük bir tereddüt içindeler.
    15. İşte bunun için sen (bütün insanlığa) çağrıda bulun ve (Allah tarafından) emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Onların heva ve heveslerine uyma ve de ki: "Ben, Allah´ın bütün vahyettiklerine inanırım. Sizin değişik görüşleriniz arasında adaleti gözetmekle emrolundum. Allah benim de, sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımızın hesabı bize çıkacaktır, sizin yaptıklarınız da size. Bizimle sizin aranızda bir çekişme olmamalı. Allah hepimizi bir araya toplayacaktır; çünkü varış O´nadır."
    16. O´nu(n çağrısını) kabul ettikten sonra Allah hakkında (hala) tartışanlara gelince: onların bütün itirazları Rableri katında geçersizdir, boştur. (O´nun) gazabı üzerlerine çökecektir; ve onları şiddetli bir azap beklemektedir.
    17. çünkü indirdiği vahiy ile hakikati ortaya koyan ve (böylece insana, doğru ile eğriyi tartacağı) bir terazi veren O´dur. Senin bütün bildiğin ise, Son Saat´in yakın olduğudur.
    18. O (Kıyamet Saati)ne inanmayanlar, (alay edercesine) onun çabucak gelmesini isterler, halbuki imana ermiş olanlar ondan korkarlar ve onun gerçek olduğunu bilirler. Gerçek şu ki, Son Saat´i tartışanlar, tam bir sapıklık içindeler!
    19. Allah kullarına çok lütufkardır; dilediğine rızık verir, çünkü yalnız O güçlüdür, yücedir.
    20. Kim öteki dünyada kazanç elde etmeyi isterse onun kazancında bir artış sağlarız: bu dünyada bir kazanç isteyene ise ondan bir şeyler ver(ebil)iriz fakat böyle biri, öteki dünya(nın nimetlerin)den hiçbir pay alamayacaktır.
    21. Yoksa onlar, (bu dünyadan başka bir şeyi önemsemeyenler,) Allah´ın asla izin vermediği şeyleri kendileri için (hukuki ve) ahlaki bir yükümlülük haline sokan sözde uluhiyet ortağı güçlere mi inanırlar? Nihai hüküm ile ilgili (Allah´ın) bir kararı bulunmasaydı, onlar arasında her şey (bu dünyada) hükme bağlanmış olurdu ama zalimleri (öteki dünyada) acı bir azap beklemektedir.
    22. Zalimlerin (öteki dünyada) kazandıkları şey(i düşünmek)ten korktuklarını göreceksin. Zaten korktukları başlarına mutlaka gelecektir. İmana erip doğru ve yararlı işler yapanları ise (cennetin) çiçek dolu bahçelerinde (bulacaksın). Onlar Rablerinin katında diledikleri her şeye sahip olacaklardır (ve) bu, büyük bir lütuftur, ki;
    23. Allah onu iman edip doğru ve yararlı işler yapan kullarına bir müjde olarak vermektedir. De ki (ey Muhammed): "Bu (mesaj) karşılığında sizden yol arkadaşlarınızı sevmenizden başka bir şey beklemiyorum". Kim güzel bir iş yap(ma erdemine ulaşır)sa ona daha büyük güzellikler bağışlarız ve gerçek şu ki Allah, çok bağışlayıcıdır, şükrün karşılığını verendir.
    24. Yoksa onlar, "(Muhammed) kendi yalanlarını Allah´a isnad etmektedir" mi diyorlar? Eğer Allah dileseydi, senin kalbini (ebediyyen) mühürlerdi. Nitekim Allah batılı silip süpürür ve hakkı sözleriyle ortaya koyar. Gerçek şu ki O, (insanların) kalplerinde olanı tümüyle bilir.
    25. ve O´dur kullarının tevbelerini kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptığınız her şeyi bilen,
    26. inanıp doğru ve yararlı işler yapanların dileklerini kabul eden; ve (O´dur öteki dünyada) lütfuyla onlara (hak ettiklerinden) fazlasını verecek olan. Hakikati inkar edenleri (yalnızca) çetin bir azap beklemektedir.
    27. Eğer Allah (bu dünyada) kullarına bol rızık vermiş olsaydı, yeryüzünde küstahça davranırlardı. Halbuki O, (rahmetini) gereği kadar dilediğince ihsan etmektedir çünkü O, kullarının (ihtiyaçlarından) tamamiyle haberdardır ve onları görmektedir.
    28. O, (insanlar) bütün ümitlerini yitirdikten sonra yağmuru indiren ve (bu suretle) rahmetini sergileyendir; çünkü (insanların) koruyucusu yalnız O´dur, hamd O´na mahsustur.
    29. Gökleri ve yeri ve bunların içinde üretip çoğalttığı bütün canlı varlıkları yaratması, O´nun işaretlerindendir. (Bunları yaratan) Allah, dilediği zaman onları (kendi katında) toplama gücüne de sahiptir.
    30. (Hesap Günü) başınıza gelecek her felaket kendi ellerinizle yapıp ettiklerinizin bir ürünü olacaktır; bununla beraber Allah çok bağışlayıcıdır;
    31. ve siz O´nu yeryüzünde bertaraf edemezsiniz, (öteki dünyada da) sizi Allah(ın cezasın)dan koruyacak ve size yardım edecek kimse bulamazsınız.
    32. Denizler üzerinde, dağlar(ın salınıp durması) gibi akıp giden gemiler de O´nun işaretlerindendir:
    33. dilerse rüzgarı dindirir, o zaman denizin üstünde hareketsiz kalıverirler; bunda, şüphesiz, sıkıntılara göğüs geren ve (Allah´a) gönülden şükreden herkes için mesajlar vardır;
    34. ya da yapıp ettiklerinden dolayı onları yok eder, (her şeye rağmen) Allah çok bağışlayıcıdır.
    35. Ve bilsinler ki, mesajlarımızı sorgulayanlar için kurtuluş yoktur.
    36. (Unutmayın ki,) size ne verildiyse bu dünya hayatından (geçici) bir zevk almanız içindir. Allah katında olan ise daha iyi ve daha kalıcıdır. (Bu ödül,) iman eden ve Rablerine güvenenler (içindir).
    37. bağışlanmaz günahlardan ve hayasızlıktan kaçınanlar ve öfke bastığında da kolayca affedenler (için);
    38. Rablerinin (çağrısına) karşılık verenler ve namazlarında dikkatli ve devamlı olanlar (için); ve (bütün ortak meselelerini) aralarında danışma ile karara bağlayanlar (için); ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden başkalarına harcayanlar (için);
    39. ve bir zorbalık ile karşılaştıkları zaman kendilerini savunanlar (için).
    40. Ama (unutma ki,) kötülüğü cezalandırma (teşebbüsü) de, bizatihi bir kötülük olabilir; o halde, kim (düşmanını) affeder ve barış yaparsa mükafatı Allah katındadır, çünkü O, zalimleri sevmez.
    41. Zulme uğradıklarında kendilerini savunanlara gelince; onlara hiçbir suç isnad edilemez:
    42. ancak (başka) insanları baskı altına alan ve yeryüzünde gaddarca davranarak her türlü haksızlığı yapanlar suç işlemişlerdir. Onları şiddetli bir azap beklemektedir.
    43. Ama bilin ki, kim sıkıntıya göğüs gerer ve affederse işte bu, gönülden istenen bir şeydir.
    44. İşte (böyle:) Allah kimi saptırırsa artık onun hiçbir koruyucusu olmaz, böylece sen bu zalimlerin (Kıyamet Günü kendilerini bekleyen) azabı görür görmez, "(Eyvah!) Bunun dönüşü yok mu?" diye feryad ettiklerini görecek (ve duyacak)sın.
    45. Ve sen onları, zavallı şekilde boyunlarını bükerek (çevrelerine) göz ucuyla bakarken o (akibet)e atladıklarını göreceksin; o zaman iman edenler, "(Bu) Kıyamet Günü hüsrana uğrayanlar, kendilerini ve arkalarından gidenleri mahvedenlerdir!" diyecekler. Gerçek şu ki zalimler, ebedi azaba mahkum olacaklar,
    46. ve Allah´a karşı kendilerine yardım edecek bir koruyucu bulamayacaklar, çünkü Allah´ın saptırdığı için (kurtuluş) yolu yoktur.
    47. (O halde, ey insanlar,) Allah´ın buyruğu ile geri dönüşün imkansız olduğu Gün gelmeden önce Rabbiniz(in daveti)ne uyun! (Çünkü) o Gün ne sığınacağınız bir yer bulabilirsiniz, ne de (yaptığınız hataları) inkar edebilirsiniz.
    48. Ama onlar, (ey Peygamber, senden) yüz çevirip uzaklaşırlarsa (bil ki) Biz seni onların bekçisi olarak göndermedik. Sana düşen, yalnız (emanet edilen) mesajı iletmektir. Ve bakın, (Bizim mesajlarımıza yüz çevirmek, insan tabiatının zayıflığı ve kaypaklığından kaynaklanır; böylece,) Biz insana rahmetimizi tattırdığımız zaman onunla övünç duyar, ama kendi eliyle yaptıklarının sonucu olarak başına bir bela gelirse, o zaman, şükürden ne kadar uzak olduğunu gösterir.
    49. Göklerin ve yerin hakimiyeti yalnız Allah´a aittir. O, dilediğini yaratır; dilediğine kız çocukları bağışlar, dilediğine erkek.
    50. yahut (dilediğine) hem erkek hem kız (çocuklar) verir ve dilediğini de kısır yapar. Çünkü O, her şeyi bilendir, sınırsız güç sahibidir.
    51. Allah, insanla, ancak apansız gelen bir ilham aracılığıyla yahut bir perde arkasından (seslenerek,) yahut (vahyedilmesini) dilediği şeyi kendi izniyle vahyeden bir elçi göndermek suretiyle konuşur. O, şüphesiz yücedir, hikmet Sahibidir.
    52. İşte sana da (ey Muhammed,) kendi buyruğumuz altında hayat veren bir mesaj vahyettik. (Bu mesaj sana gelmeden önce,) sen vahiy nedir, iman (nedir) bilmezdin ama (şimdi) bu (mesajı) bir ışık yaptık ki onunla kullarımızdan dilediğimizi doğru yola ulaştıralım; şüphesiz sen de (insanları onunla) doğru yola ulaştıracaksın.
    53. göklerde ve yerdeki her şeyin maliki olan Allah´a götüren yola. Gerçek şu ki, her şeyin başı ve sonu Allah´tadır.