İbrahim Suresi
    MUHAMMED ESED MEALİ
    Rahmân ve rahîm olan Allah´ın adıyla
    1. Elif Lâm Râ. Bu, Rablerinin izniyle bütün insanlığı kopkoyu karanlıklardan aydınlığa, O yüceler yücesinin, O her övgüye layık olanın yoluna çıkarasın diye sana indirdiğimiz (bir vahiy,) bir ilahi kelamdır.
    2. O Allah(ın yoluna) ki, göklerde ve yerde ne varsa, hepsi O´nundur. Kendilerini bekleyen o çok zorlu azaptan ötürü, hakkı inkar edenlerin vay haline!
    3. Onlar ki, dünya hayatını biricik sevgi nesnesi olarak seçip onu ahiret (düşüncesine bütünüyle) yeğ tutarlar; ve başkalarını Allah´ın yolundan çevirip onu eğri ve dolambaçlı göstermeye çalışırlar. İşte çok derin, onulmaz bir sapıklık içinde olan, böyleleridir.
    4. Biz her elçiyi, mutlaka kendi halkının diliyle (vahyedilmiş bir mesajla) gönderdik ki, (hakkı) onlara açık (ve dolaysız) bir biçimde ulaştırabilsin; artık bundan sonra Allah (sapmayı) dileyeni sapıklık içinde bırakır, (doğru yolu tutmayı) dileyeni de doğru yola yöneltir, çünkü doğru hüküm ve hikmetle edip eyleyen en yüce iktidar sahibi O´dur.
    5. Ve nitekim, Musa´ya ayetlerimizi gönderip kendisine: "Halkını kopkoyu karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah´ın Günleri´ni hatırlat!" diye (emrettik). Çünkü bu (hatırlatmada), darlığa sonuna kadar göğüs germesini ve (Allah´a) yürekten şükretmesini bilen herkes için mutlaka çıkarılacak dersler vardır.
    6. Hani, Musa (da) halkına (bu doğrultuda): "Allah´ın size bahşettiği nimeti hatırlayın!" demişti, "O sizi Firavun yönetiminin elinden kurtarmıştı; (onlar ki) size dayanılmaz acılar çektiriyor; oğullarınızı boğazlayıp, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı: (eğer bilirseniz) size Rabbinizden büyük bir sınamaydı, bu.
    7. Ve (yine hatırlayın ki) Rabbiniz size (şöyle) bildirmişti: "(Bana) şükrederseniz, muhakkak ki size kat kat fazla veririm; yok, eğer nankörlük ederseniz, bilin ki Benim azabım gerçekten çok çetindir!"
    8. Ve Musa (şöyle) ekledi: "Siz ve (sizinle birlikte) yeryüzünde yaşayan başka kim varsa, hepiniz hakkı inkar etseniz dahi, (bilin ki) Allah, yine de her türlü övgüye layık ve mutlak anlamda Kendine yeterli (Biricik Tanrı)dır.
    9. Sizden önce gelip geçen (inkarcı toplum)ların başına gelenlerden hiç haberiniz olmadı mı; Nuh kavminin, ´Ad ve Semud kavimlerinin ve onlardan sonra gelip geçen daha nicelerinin? Onlar(ın başına gelenleri) Allah´tan başka kimse bilmez. Onlara da kendileri için görevlendirilmiş olan elçiler, hakkı bütün açıklığıyla gösteren delillerle gelmişlerdi; fakat onlar, ellerini şaşkınlıkla ağızlarına götürüp "Biz, sizinle gönderildiğini iddia ettiğiniz mesajın hak olduğuna inanmıyoruz" dediler, "ve doğrusu bizi çağırdığınız şey(in mahiyetin)den yana ciddi bir şüphe ve şaşkınlık içindeyiz".
    10. Bu toplumlara gönderilen elçiler: "Hiç, göklerin ve yerin yaratıcısı olan Allah(ın varlığından, birliğinden) şüphe edilebilir mi?" dediler, "Sizi (geçmişteki) günahlarınızdan ötürü bağışlamak ve size (belirlediği) bir süre (bitince)ye kadar mühlet vermek üzere (doğru yola) çağıran O´dur! (Ama) onlar: "Sizler bizim gibi ölümlü insanlardan başka kimseler değilsiniz!" diye cevap verdiler, "Bizi, atalarımızın tapınageldiği şeylerden uzaklaştırmak istiyorsunuz; madem öyle, o zaman (Allah´ın elçileri olduğunuza dair) açık bir delil getirin bize!"
    11. Elçileri onlara: "Doğru, biz de sizler gibi sadece ölümlü kimseleriz" diye cevap verdiler, "ama işte Allah nimetini kullarından dilediğine bahşeder. Ayrıca, Allah´ın izni olmadıkça, (görevimiz hakkında) bir delil getirmek bizim harcımız değildir. Bu hususta inananlar yalnızca Allah´a güvenmelidirler.
    12. Hem, izlediğimiz yolu bize gösteren Allah olduğuna göre, artık nasıl güvenmeyebiliriz ki O´na? "Bunun içindir ki, bize çektirdiklerinize mutlaka göğüs gereceğiz; çünkü bir kere Allah´a güven bağlamış olanlar sonuna kadar O´na güvenmekte devam edeceklerdir!"
    13. Ama hakkı inkar eden toplumlar, elçilerine şöyle dediler: "Ya bizim yolumuza dönersiniz, ya da kesinlikle sizi ülkemizden sürüp çıkarırız!" Bunun üzerine Rableri elçilerine: "Biz bu zalimleri mutlaka tepeleyeceğiz!" diye vahyetti,
    14. "Ve onlar yok olup gittikten sonra yeryüzüne elbette sizi yerleştireceğiz: bu (vaad) Benim makamıma karşı saygı ve sakınma gösteren ve tehdidimden korkan kimseler içindir!"
    15. Ve (elçiler) hakkın zafere ulaşması için (Allah´a) niyaz ettiler. Ve (böylece) hakkın o inatçı ve zorba düşmanlarının hepsi (sonunda) yok olup gittiler.
    16. Bunlardan her birini cehennem beklemektedir; ve orada her birine azapla ağulanmış sudan içirilecek;
    17. onu (içecek olan) yutkunacak, yutkunacak ama bir türlü yutamayacaktır. Ve orada insanı ölüm her yandan kuşatacak, ama insan, kendisini daha zorlu bir azap beklediğinden, bir türlü ölemeyecek.
    18. Rablerini inkara şartlanmış olanların yapıp ettikleri, fırtınalı bir günde rüzgarın hışımla saçıp savurduğu küle benzemektedir; böyleleri kazandıkları (iyi) şeylerden (de ahirette) hiçbir yarar sağlayamazlar: çünkü (Allah´a karşı sergiledikleri) bu (inkarcı tutum) sapıklıkların en kötüsüdür.
    19. Görmüyor musun(uz), gökleri ve yeri belli bir (içsel) gerçekliğe göre yaratan Allah´tır? Dilerse sizi ortadan kaldırır ve (yerinize) yeni bir yaratılmışlar topluluğu getirir:
    20. ve bu Allah için zor da değildir.
    21. Ve (o Yargı Günü´nde insanların) hepsi Allah´ın huzuruna çıkacaklar; işte o zaman, zayıf olanlar bir vakitler büyüklük taslamış olanlara: "Bakın, bizler sizin izleyicilerinizdik" diyecekler, "o halde şimdi bizden Allah´ın azabını biraz olsun savabilecek güçte misiniz?" (Ötekiler buna şöyle) cevap verecekler: "Eğer Allah bize (kurtuluş) yolu(nu) gösterirse, şüphesiz, biz sizi de peşimizden sürükleriz; fakat, görebildiğimiz kadarıyla, şimdi artık sızlansak da, (hak ettiğimiz azaba) katlansak da, hepsi bir: bizim için artık kurtuluş yok!"
    22. Ve her şey olup bittikten, hüküm yerine geldikten sonra Şeytan: "Gerçek şu ki, Allah size gerçekleşmesi kaçınılmaz bir söz vermişti! Bense (her fırsatta) size birtakım sözler verdim ama sizi hep yüzüstü bıraktım. Yine de benim sizin üzerinizde gerçekte bir nüfuzum yoktu: Sizi sadece çağırıyordum; siz de (bu çağrıya) icabet ediyordunuz. Bunun içindir ki, beni suçlamayın, yalnızca kendinizi suçlayın. Ne ben sizin imdadınıza yetişecek durumdayım; ne de siz benim imdadıma yetişebilecek kimselersiniz; çünkü, bakın ben, sizin vaktiyle beni (Allah´a) ortak koşmanızda bir doğruluk payı olduğunu her zaman reddetmişimdir". Doğrusu, tüm zalimleri çok can yakıcı bir azap beklemektedir.
    23. Ama imana erişip doğru ve yararlı işler yapanlar, içinde derelerin, ırmakların çağıldadığı hasbahçelere sokulacaklar; ve orada Rablerinin izniyle, "Selam!" ile karşılanıp yaşıyacaklar.
    24. Allah´ın, güzel, doğru bir söz için nasıl bir misal verdiğini görmüyor musun(uz)? Kökü sapasağlam, dalları göğe doğru uzanan güzel, diri bir ağaç gibi(dir o);
    25. ki, Rabbinin izniyle her mevsim meyvesini verip durur. Allah insanlara (işte böyle) misaller veriyor ki, (değişmeyen gerçeği) düşünüp kendilerine ders çıkarsınlar.
    26. Ve çirkin bir sözün durumu ise, kökü toprağın üstüne çıkarılmış, bütünüyle kararsız, dayanıksız çürük bir ağacın durumuna benzer.
    27. Allah, imana erişenlerin durumunu sapasağlam ve dosdoğru bir sözle, hem dünya hayatında ve hem de ahirette sağlamlaştırır; haksızlık yapanları ise, Allah sapıklık içinde bırakır; çünkü Allah dilediğini yapar.
    28. Hakkı inkar tavrını Allah´ın nimetine yeğ tutup (bu tutumlarıyla) kavimlerinin önünde o yıkım yurdunun yolunu açan kimseleri görmüyor mu(sunuz)?
    29. (O yıkım yeri,) katlanmak zorunda kalacakları cehennemdir: Ne kötü bir konaklama yeridir orası!
    30. Çünkü, onlar Allah´a rekabet edebilecek güçlerin var olduğunu vehmettiler ve sonuç olarak O´nun yolundan saptılar. De ki: "(Bu dünyada) avunup durun bakalım, nasıl olsa yolunuzun sonu ateş olacak!"
    31. (Ve) imana erişen kullarıma da söyle, hiçbir pazarlığın, dostluğun, arkadaşlığın olmayacağı o Gün gelip çatmadan önce, salatta devamlı ve duyarlı olsunlar; kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Bizim yolumuzda) gizli açık harcasınlar.
    32. (Ve hatırlayın ki) Allah´tır gökleri ve yeri yoktan var eden; gökten su indirip onunla size rızık olsun diye ürünler çıkaran; bağlı kıldığı yasalar uyarınca denizde seyretmek üzere gemileri hizmetinize veren; ve sizi nehirlerden yararlandıran;
    33. ve her ikisi de kendi yörüngelerinde seyreden güneşi ve ayı sizin (yararlanmanız) için (koyduğu yasalara) bağlı kılan; ve gece ile gündüzü (yine) sizin (yararlanmanız) için (koyduğu yasalara) bağlı tutan.
    34. Ve size kendisinden isteyebileceğiniz her türlü şeyden (bazısını) veren O´dur; (öyle ki) Allah´ın nimetlerini saymaya kalksanız sayamazsınız. (Yine de) insanoğlu zulmünde pek ısrarlı, nankörlüğünde pek inatçıdır!
    35. Hani, İbrahim: "Ey Rabbim!" demişti, "Bu beldeyi emin kıl; beni ve çocuklarımı putlara tapmaktan ebediyyen uzak tut!
    36. Çünkü, ey Rabbim, bu (tapınma nesneleri) gerçekten, insanlardan pek çoğunu yoldan çıkardı! "Bunun içindir ki, (yalnızca tebliğ ettiğim dinde) bana uyan kimse gerçekten bendendir; bana baş kaldırana gelince, şüphesiz Sen çok acıyan, esirgeyen gerçek bağışlayıcısın!
    37. "Ey Rabbimiz! Soyumdan bazılarını ekilebilir toprağı olmayan bir vadiye, Senin kutsal evinin yakınına yerleştirdim ki, ey Rabbimiz, salatı devamlılık ve duyarlılık içinde yerine getirsinler; öyleyse, insanların kalplerini onlara doğru meylettir; ve onlara verimli, bereketli rızıklar bahşet ki şükretsinler.
    38. "Ey Rabbimiz! Şüphesiz, gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilen Sensin: Çünkü yerde ve gökte olan hiçbir şey Allah´tan gizli kalmaz."
    39. "En içten övgüler, kocamış halimle bana İsmail ile İshak´ı armağan eden Allah´a özgüdür! Duaları, yakarışları işiten elbette benim Rabbimdir:
    40. (O halde) Ey Rabbim, beni ve soyumdan gelen insanları salatta devamlı ve duyarlı kıl! "Ve, ey Rabbimiz, bu duamı kabul buyur:
    41. Rabbimiz! Hesabın görüleceği Gün, beni, anamı babamı ve bütün müminleri bağışla!"
    42. Sakın, Allah´ı zalimlerin edip eylediği şeylerden habersiz sanma; O sadece, onlara, gözlerin dehşetle bakakalacağı Gün´e kadar zaman tanımaktadır.
    43. O Gün onlar, başları (bir medet ararcasına) yukarı kalkık, bakışları kendi hallerini göremeyecek kadar çarpılmış, ve kalpleri bomboş, oradan oraya koşuşup dururlar.
    44. Bunun içindir ki, insanları, azabın başlarına geleceği Gün için uyar; o Gün ki, zulmedenler: "Ey Rabbimiz!" derler, "Bize kısa bir süre daha ver ki Senin çağrına icabet edelim; Senin elçilerine uyup peşlerinden gidelim!" (Fakat Allah da onlara:) "Siz bir vakitler kıyamet gibi, ceza gibi bir şeyin sizin için sözkonusu olmadığına yemin edip durmuyor muydunuz?" (diye karşılık verecektir).
    45. "Üstelik, (sizden önce) kendilerine yazık edenlerin (bir vakitler) yaşamış oldukları yerlerde yaşıyordunuz ve onlara neler yaptığımız da size açıklanmıştı; ve size (günahkarların başlarına gelenler hakkında, kıyamet ve ceza hakkında) pek çok misaller de vermiştik".
    46. (Hal böyleyken,) onlar yine de, çürük ve asılsız tasarımlara dayanan oyunlarını oynamaya devam etmekteler; oysa, onların bütün oyunları, bütün düzenleri Allah´ın bilgisi içindedir. (Kafirler hakikat karşısında asla başarıya ulaşamazlar) velev ki bu oyunları dağları yerinden oynatacak kadar (yetkince kurgulanmış veyahut güçlü kuvvetli) olsun.
    47. Bunun içindir ki, sakın, Allah´ın, elçilerine verdiği sözden döneceğini sanma; çünkü, mutlak öç alıcı kudreti elinde tutan en yüce iktidar sahibi elbette Allah´tır!
    48. Yerin başka bir yere, göğün başka bir göğe dönüştürüleceği ve (bütün insanların) var olan her şeyin üstünde hükümran olan O Tek İlah´ın, Allah´ın huzuruna çıkacakları Gün (O´nun sözü gerçekleşecektir).
    49. O Gün, bütün suçluları zincirlerle, bukağılarla birbirlerine bağlanmış olarak göreceksin,
    50. giysileri katrandan olacak ve yüzlerini ateş bürüyecek.
    51. (Bütün bunlar,) Allah herkese (hayatta) elde ettiği şeyle karşılık vereceği için (böyle)dir. Gerçekten de, hesapta çabuk olan Allah´tır!
    52. Bütün insanlığa bir mesajdır bu. Öyleyse artık onunla uyarı bulsunlar; ve bilsinler ki, Tek İlah O´dur; ve sağduyu sahipleri de bunu akıllarında tutsunlar!