1. |
Tâ, Sîn, Mîm. |
2. |
Bunlar sana apaçık kitabın âyetleridir. |
3. |
(Resulüm!) Onlar iman etmiyorlar diye adeta kendine kıyacaksın! |
4. |
Biz dilersek onların üzerlerine gökten bir âyet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğilekalır. |
5. |
Bununla beraber kendilerine O Rahmân´dan yeni bir öğüt gelmeyedursun, ille ondan yüz çevirirler. |
6. |
Üstelik (ona) «yalandır» dediler; fakat onlara alay edip durdukları şeyin haberleri yakında gelecektir. |
7. |
Yeryüzüne bir bakmadılar mı? Biz orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirmişiz. |
8. |
Şüphesiz ki bunda mutlak bir âyet (nişane) vardır; ama onların çoğu iman etmezler. |
9. |
Ve şüphe yok ki Rabbin, galip ve engin merhamet sahibidir. |
10. |
Bir vakit de Rabbin, Musa´ya nida edip «Git o zalim kavme» dedi. |
11. |
«Firavun kavmine, hâlâ sakınmayacaklar mı?» |
12. |
(Musa) şöyle seslendi: «Ya Rab! Doğrusu ben korkarım ki beni yalancı sayarlar.» |
13. |
«Ve göğsüm daralır, dilim dönmez, onun için Harun´a da elçilik ver.» |
14. |
«Hem onların bana isnad ettikleri bir suç var. Ondan dolayı korkarım ki, hemen beni öldürürler.» |
15. |
(Allah): «Hayır hayır» buyurdu, «haydi ikiniz âyetlerimizle (mucizelerimizle) gidin. Şüphesiz ki, biz sizinle beraberiz. (Onları) işitiyoruz.» |
16. |
«Haydin Firavun´a gidin de deyin ki: İnan biz, âlemlerin Rabbinin elçisiyiz. |
17. |
İsrail oğullarını bizimle beraber gönder.» |
18. |
«Â, dedi, biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının bir çok yıllarını aramızda geçirmedin mi?» |
19. |
«Sonunda o yaptığın (kötü) işi de yaptın. Sen nankörün birisin!» |
20. |
Musa, «Ben, dedi, o işi o anda yaptım ki şaşkınlardandım.» |
21. |
«Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet bahşetti ve beni peygamberlerden kıldı.» |
22. |
«O başıma kaktığın nimet de (aslında) İsrail oğullarını kendine köle edinmiş olmandır.» |
23. |
Firavun şöyle dedi: «Âlemlerin Rabbi dediğin nedir ki?» |
24. |
Musa cevap olarak: «Eğer işin gerçeğini düşünüp anlayan kişiler olsanız (itiraf edersiniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbi´dir.» |
25. |
(Firavun) etrafında bulunanlara: «İşitmiyor musunuz?» dedi. |
26. |
Musa dedi ki: «O sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbidir.» |
27. |
(Firavun): «Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir» dedi. |
28. |
Musa devamla şöyle söyledi: «Şayet aklınızı kullansanız (anlarsınız ki), O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir.» |
29. |
Firavun: «Benden başkasını ilâh tutarsan, andolsun ki seni zindana kapatılmışlardan ederim» dedi. |
30. |
Musa sordu: «Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?» |
31. |
Firavun: «Haydi getir onu bakayım, doğrulardan isen» dedi. |
32. |
Bunun üzerine Musa asâsını bırakıverdi; apaçık bir ejderha oluverdi. |
33. |
Elini de (koynundan) çekti çıkardı; bakanlara bembeyaz (görünen, nur saçan bir şey) oluverdi. |
34. |
Firavun çevresinde bulunan ileri gelenlere: «Bu dedi, herhalde çok bilgili bir sihirbaz!» |
35. |
«Sizi sihriyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz?» |
36. |
Dediler ki: «Bunu ve kardeşini eğle, şehirlere de toplayıcılar gönder.» |
37. |
«Bütün bilgiç sihirbazları sana getirsinler.» |
38. |
Böylece, sihirbazlar belli bir günün tayin edilen vaktinde bir araya getirildi. |
39. |
Halka, «Siz de toplanıyor musunuz? (Haydi çabuk olun)» denildi. |
40. |
«Üstün gelirlerse herhalde sihirbazlara uyarız» dediler. |
41. |
Sihirbazlar geldiklerinde Firavun´a «Şayet biz üstün gelirsek, muhakkak bize bir ücret vardır, değil mi?» dediler. |
42. |
Firavun cevaben: «Evet, o takdirde hiç şüphe etmeyin, gözde kimselerden olacaksınız» dedi. |
43. |
Musa onlara «Atın, ne atacaksanız» dedi. |
44. |
Bunun üzerine iplerini ve değneklerini attılar ve «Firavun´un kudreti hakkı için şüphesiz elbette bizler galip geleceğiz» dediler. |
45. |
Ardından Musa asâsını attı; bir de ne görsünler, onların uydurduklarını yutuyor! |
46. |
Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar. |
47. |
«İman ettik, dediler, Âlemlerin Rabbine» |
48. |
«Musa ve Harun´un Rabbine!» |
49. |
Firavun (kızgınlık içinde) dedi ki: «Ben size izin vermeden O´na iman ettiniz ha! Anlaşıldı ki o size sihri öğreten büyüğünüzmüş! Ama şimdi bileceksiniz: Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, hepinizi çarmıha gerdireceğim!» |
50. |
«Zararı yok dediler nasıl olsa biz Rabbimize döneceğiz.» |
51. |
«Herhalde biz müminlerin evveli olduğumuzdan dolayı, Rabbimizin bize mağfiret buyuracağını ümit ederiz» |
52. |
Biz, Musa´ya: «Kullarımı geceleyin yola çıkar, çünkü takip edileceksiniz» diye vahyettik. |
53. |
Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi: |
54. |
«Esasen bunlar, sayıları azar azar, bölük pörçük bir cemaattır.» |
55. |
«(Böyle iken) hakkımızda çok gayz (öfke) besliyorlar.» |
56. |
«Biz ise, elbette uyanık (ve tekvücut) bir cemaatız.» (diyor ve dedirtiyordu.) |
57. |
Ama (sonunda) biz, onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden, pınarlardan, |
58. |
Hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık. |
59. |
Ve onlara İsrail oğullarını mirasçı yaptık. |
60. |
Derken (Firavun ve adamları) güneş doğmuştu ki, onların ardına düştüler. |
61. |
İki topluluk birbirini görünce, Musa´nın adamları «Eyvah, yakalandık! dediler. |
62. |
Musa: «Hayır, aslâ! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yolunu gösterecektir.» |
63. |
Bunun üzerine Musa´ya «Vur asân ile denize» diye vahyettik; vurunca bir infilak etti, her bölük koca bir dağ gibi oluverdi, |
64. |
Ötekilerini de buraya yanaştırıvermiştik. |
65. |
Musa ve beraberindekilerin hepsini kurtardık, |
66. |
Sonra da ötekileri suda boğduk. |
67. |
Şüphesiz bunda bir âyet (ibret) vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir. |
68. |
Ve şüphesiz, işte o Rabbin, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. |
69. |
(Resulüm!) onlara İbrahim´in kıssasını da naklet. |
70. |
Hani o, babasına ve kavmine, «Neye tapıyorsunuz?» demişti. |
71. |
«Birtakım putlara taparız da onlar sayesinde toplanırız» dediler. |
72. |
İbrahim «Peki, dedi, yalvardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı?» |
73. |
«Veya size fayda veya zararları olur mu?» |
74. |
«Yok, dediler, ama biz babalarımızı böyle yapar bulduk.» |
75. |
(75-76) İbrahim dedi ki: «İyi ama, ister sizin, ister önceki atalarınızın olsun, neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü?» |
76. |
(75-76) İbrahim dedi ki: «İyi ama, ister sizin, ister önceki atalarınızın olsun, neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü?» |
77. |
«Hep onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur)» |
78. |
«O ki, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir,» |
79. |
«Beni yediren, içirendir,» |
80. |
«Hastalandığım zaman bana O, şifâ verir.» |
81. |
«O ki, benim canımı alacak, sonra diriltecektir.» |
82. |
«Ve hesap günü, hatamı bağışlayacağını umduğumdur.» |
83. |
«Ya Rab! Bana hikmet (hüküm) ver ve beni iyiler (zümresin)e kat.» |
84. |
«Sonra gelecekler içinde beni doğrulukla anılanlardan eyle!» |
85. |
«Ve beni naîm (nimeti bol) cennetin varislerinden eyle!» |
86. |
«Babamı da bağışla, çünkü o yanlış gidenlerdendir.» |
87. |
«(İnsanların) diriltilecekleri gün, beni mahcub etme.» |
88. |
«O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!» |
89. |
«Ancak Allah´a temiz bir kalple gelenler o günde (kurtuluşa erer).» |
90. |
(O gün) Cennet müttakilere yaklaştırılmıştır. |
91. |
Azgınlar için de cehennem hortlatılmıştır. |
92. |
(92-93) Onlara, «Allah´ı bırakıp da taptıklarınız, hani nerede? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?» denilir. |
93. |
(92-93) Onlara, «Allah´ı bırakıp da taptıklarınız, hani nerede? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?» denilir. |
94. |
Ve arkasından hep onlar (putlar ve azgınlar) o cehennemin içine fırlatılmaktadırlar. |
95. |
(95-96) Ve bütün o İblis orduları onun içinde birbirleriyle çekişirlerken dediler ki: |
96. |
(95-96) Ve bütün o İblis orduları onun içinde birbirleriyle çekişirlerken dediler ki: |
97. |
«Vallahi biz, gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.» |
98. |
«Çünkü biz sizi, âlemlerin Rabbi ile bir seviyede tutuyorduk.» |
99. |
«Ve bizi hep o günahkarlar saptırdı.» |
100. |
«Bak bizim için ne şefaatçiler var,» |
101. |
«Ne de yakın bir dost.» |
102. |
«Ah keşke (dünyaya) bir kere daha dönebilsek de, müminlerden olabilseydik.» |
103. |
Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır; oysa çokları iman etmiş değillerdir. |
104. |
Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. |
105. |
Nuh kavmi de peygamberleri yalancılıkla itham etti. |
106. |
Hani kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: «Siz Allah´tan korkmaz mısınız?» |
107. |
«Haberiniz olsun ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir Peygamberim. |
108. |
«Gelin artık, Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» |
109. |
«Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafaatımı verecek olan ancak, âlemlerin Rabbidir.» |
110. |
«Gelin, artık, Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» |
111. |
«Â, dediler, senin ardına hep düşük kimseler düşmüşken, biz sana hiç inanır mıyız?» |
112. |
Nuh dedi ki: «Onların yaptıkları hakkında bir bilgim yoktur.» |
113. |
«Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Düşünsenize!» |
114. |
«Hem ben iman edenleri kovmaya memur değilim.» |
115. |
«Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.» |
116. |
Dediler ki: «Ey Nuh! Eğer vazgeçmezsen, iyi bil ki, taşa tutulanlardan olacaksın!» |
117. |
Nuh: «Rabbim! dedi, kavmim beni yalancılıkla itham etti.» |
118. |
«Artık benimle onların arasında sen hükmünü ver. Beni ve beraberimdeki müminleri kurtar.» |
119. |
Bunun üzerine biz de onu ve beraberindekileri, o dolu gemide taşıyarak kurtardık. |
120. |
Sonra da arkasında kalanları suda boğduk. |
121. |
Şüphesiz bunda mutlak bir âyet (alınacak ders) vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir. |
122. |
Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. |
123. |
Âd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti. |
124. |
Hani kardeşleri Hûd onlara şöyle demişti: «Siz Allah´tan korkmaz mısınız?» |
125. |
«Haberiniz olsun ki ben, size gönderilmiş, güvenilir bir Peygamberim.» |
126. |
«Gelin artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» |
127. |
«Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir.» |
128. |
«Siz her tepeye bir alâmet bina edip eğlenir durur musunuz?» |
129. |
«Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz?» |
130. |
«Hem tuttuğunuz zaman merhametsiz zorbalar gibi tutuyorsunuz.» |
131. |
«Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» |
132. |
«O Allah´tan korkun ki, size o bildiğiniz şeyleri vermekte,» |
133. |
«Davarlar, oğullar,» |
134. |
«Cennet gibi bağlar, bahçeler, pınarlar ihsan etmektedir.» |
135. |
«Cidden ben sizin hakkınızda büyük bir günün azabından korkuyorum.» |
136. |
Dediler ki: «Sen ha vaaz etmişsin, ha vaaz edenlerden olmamışsın, bizce birdir.» |
137. |
«Bu sırf eskilerin âdetidir.» |
138. |
«Biz azaba uğratılacak da değiliz.» |
139. |
Böylece onu yalancı saydılar; biz de kendilerini helak ettik. Şüphesiz bunda mutlak bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir. |
140. |
Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. |
141. |
Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti. |
142. |
Hani kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: «Siz Allah´tan korkmaz mısınız?» |
143. |
«Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.» |
144. |
«Gelin artık, Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» |
145. |
«Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir.» |
146. |
«Siz burada güven içinde bırakılacak mısınız?» |
147. |
«Bahçelerin, pınarların içinde,» |
148. |
«Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalar arasında,» |
149. |
Ki bir de dağlardan keyifli keyifli kâşâneler oyuyorsunuz.» |
150. |
«Gelin! Allah´tan korkun da bana itaat edin.» |
151. |
(151-152) «Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyen bozguncuların emrine uymayın.» |
152. |
(151-152) «Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyen bozguncuların emrine uymayın.» |
153. |
«Sen dediler, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!» |
154. |
«Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir âyet (mucize) getir.» |
155. |
Salih «İşte (mucize) bu dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün içme hakkı da sizin» dedi. |
156. |
«Sakın ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi büyük bir günün azabı yakalayıverir.» |
157. |
Derken onu kestiler; fakat pişman da oldular. |
158. |
Çünkü kendilerini azap yakalayıverdi. Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir. |
159. |
Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. |
160. |
Lût (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti. |
161. |
Hani kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: «Siz Allah´tan kormaz mısınız?» |
162. |
«Haberiniz olsun ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.» |
163. |
«Gelin artık, Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» |
164. |
«Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir.» |
165. |
«İnsanlar içinden erkeklere mi gidiyorsunuz?» |
166. |
«Bırakıyorsunuz da sizler için yarattığı eşleri! Doğrusu siz insanlıktan çıkmış bir kavimsiniz!» |
167. |
Onlar şöyle dediler: «Ey Lût! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bilki, sürülenlerden olacaksın.» |
168. |
Lût «Doğrusu ben, dedi, sizin bu işinize buğzedenlerdenim.» |
169. |
«Yâ Rabbi! Beni ve ailemi onların yapageldiklerin(in vebalin)den kurtar.» |
170. |
Biz de onu ve ailesinin tamamını kurtardık, |
171. |
Ancak (geride) bir yaşlı kadın kaldı. |
172. |
Sonra geridekilerin hepsini helak ettik. |
173. |
Ve üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki, (uyarılanların) o yağmuru ne kötü bir yağmurdu! |
174. |
Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır. Ama çokları iman etmiş değillerdir. |
175. |
Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. |
176. |
Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla itham etti. |
177. |
Hani Şuayb onlara şöyle demişti: «Siz Allah´tan korkmaz mısınız?» |
178. |
«Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.» |
179. |
«Gelin, Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» |
180. |
«Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan yalnız âlemlerin Rabbidir.» |
181. |
«Ölçeği tam ölçün de hak yiyenlerden olmayın.» |
182. |
«Ve doğru terazi ile tartın.» |
183. |
«Halkın eşyalarını değerinden düşürmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.» |
184. |
«O sizi ve sizden önceki nesilleri yaratan Allah´tan korkun.» |
185. |
Onlar şöyle dediler: «Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin.» |
186. |
«Sen de bizim gibi bir beşerden başka nesin? Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz.» |
187. |
«Şayet doğru sözlülerden isen, üstümüze gökten bir parça düşürüver.» |
188. |
Şuayb, «Rabbim, yaptıklarınızı en iyi bilendir» dedi. |
189. |
Hülasa, onu yalancı saydılar da kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. O cidden büyük bir günün azabı idi! |
190. |
Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır. Ama çokları iman etmiş değillerdir. |
191. |
Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. |
192. |
Ve muhakkak ki bu (Kur´ân) âlemlerin Rabbinin indirmesidir. |
193. |
(Resulüm!) Onu Rûhu´l-emin (Cebrail) indirdi; |
194. |
Uyarıcılardan olasın diye senin kalbin üzerine; |
195. |
Açık parlak bir Arapça lisan ile. |
196. |
O, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardı. |
197. |
İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi, onlar için bir âyet (delil) değil midir? |
198. |
(198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, bunu o okusaydı, yine de ona iman etmezlerdi. |
199. |
(198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, bunu o okusaydı, yine de ona iman etmezlerdi. |
200. |
(200-201) Böylece onu günahkarların kalplerine soktuk. (Okuyup anladılar, ama yine de) acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler. |
201. |
(200-201) Böylece onu günahkarların kalplerine soktuk. (Okuyup anladılar, ama yine de) acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler. |
202. |
İşte bu (azab) onlara, kendileri farkında olmadan, ansızın geliverecektir. |
203. |
O zaman «Bize (iman etmemiz için) mühlet verilir mi acaba?...» diyeceklerdir. |
204. |
(Oysa dünyada iken) Onlar bizim azabımızı çarçabuk istiyorlardı. |
205. |
Gördün ya artık onlara senelerce zevk ettirsek, |
206. |
Sonra kendilerine vaad edilen (azab) gelip çatarsa, |
207. |
O yaşadıkları zevkin kendilerine hiçbir faydası olmayacaktır. |
208. |
Bununla birlikte, biz hangi memleketi helak ettikse muhakkak onu uyarıcı (peygamberleri) olmuştur. |
209. |
(Onlar) ihtar edilmiştir ve biz zulmetmiş değiliz. |
210. |
Onu (Kur´ân´ı) şeytanlar indirmedi. |
211. |
Bu onlara hem yaraşmaz hem güçleri yetmez. |
212. |
Şüphesiz onlar vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır. |
213. |
O halde sakın Allah ile beraber başka tanrıya kulluk edip yalvarma, yoksa azaba uğratılanlardan olursun. |
214. |
(Önce) en yakın hısımlarını uyar. |
215. |
Ve sana uyan müminlere kanadını indir. |
216. |
Şayet sana karşı gelirlerse, de ki: «Ben sizin yaptıklarınızdan muhakkak uzağım.» |
217. |
Sen O, mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan. |
218. |
O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor. |
219. |
Ve secde edenler arasında dolaşmanı da (görüyor.) |
220. |
Çünkü her şeyi işiten, her şeyi bilen O´dur. |
221. |
Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi? |
222. |
Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üzerine inerler. |
223. |
Onlar, (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdır. |
224. |
Şairler(e gelince), onlara da sapıklar uyar. |
225. |
(225-226) Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi? |
226. |
(225-226) Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi? |
227. |
Ancak iman edip iyi ameller işleyenler, Allah´ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar müstesna; haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir. |