Sebe Suresi
    ELMALILI HAMDİ YAZIR (SADELEŞTİRİLMİŞ 1) MEALİ
    Rahmân ve rahîm olan Allah´ın adıyla
    1. Hamd O Allah´adır ki, göklerde ve yerde ne varsa hep O´nundur, ahirette de hamd O´nun. O, hikmet sahibidir, herşeyi bilendir.
    2. Yere ne giriyor ve ondan ne çıkıyor, gökten ne iniyor ve ona ne çıkıyorsa hepsini bilir. O, çok merhametli, çok bağışlayıcıdır.
    3. Küfredenler ise: «Bize o kıyamet gelmez.» dediler. De ki: «Hayır, gaybı bilen Rabbime yemin ederim ki, o size kesinlikle gelecektir. O´nun ilminden göklerde ve yerde zerre kadar birşey kaçmaz. Ondan daha küçüğü de, daha büyüğü de hep apaçık bir kitaptadır.
    4. Çünkü iman edip iyi işler yapanlara mükafat verecektir, işte onlar için bir bağışlama ve bol bir rızık vardır.
    5. Ayetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışanlar için de pislikten acı bir azap vardır.
    6. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, sana Rabbinden indirilen gerçeğin ta kendisi olduğunu ve onun, yüceliğinin sonu olmayan her türlü övgüye layık olan (Allah´) ın yolunu gösterdiğini görüyorlar.
    7. Böyle iken o küfredenler şöyle dediler: «Size, parçalanıp didik didik didiklendiğiniz zaman, muhakkak siz yeni bir yaratılış içinde bulunacaksınız diye, peygamberlik eden bir adam gösterelim mi?
    8. Allah´a bir yalanı mı iftira etmekte, yoksa kendisinde bir delilik mi var?» Hayır, doğrusu o ahirete inanmayanlar, derin bir sapıklıkla azap içindedirler.
    9. Ya gökten ve yerden önlerindekine ve arkalarındakine bir bakmazlar mı? Dilersek kendilerini yere indiriveririz yahut gökten üstlerine parçalar düşürürüveririz. Gerçekten onda hakka gönül veren her kul için şüphesiz bir ibret vardır.
    10. Andolsun ki, Davud´a tarafımızdan bir üstünlük verdik: «Ey dağlar, çınlayın (tesbih edin) onunla beraber, siz de ey kuşlar!» dedik ve ona demiri yumuşattık.
    11. Geniş zırhlar yap ve iyi biçime yatır (iyi biçim ver). Siz de iyi işler de bulunun; çünkü Ben, bütün yapacaklarınızı gözetiyorum, dedik.
    12. Süleyman´ın emrine de rüzgarı verdik. Sabah gidişi bir aylık akşam dönüşü bir aylık yol idi. Erimiş bakır kaynağını da ona sel gibi akıttık. Rabbinin izniyle elinin altında cinlerden de çalışan vardı. Onlardan da her kim emrimizden saparsa, ona ateş azabını tattırırız.
    13. Onlar, ona mihraplar, heykeller, havuzlar gibi çanaklar ve sabit kazanlardan her ne isterse yaparlardı. Çalışın ey Davud hanedanı, şükür için çalışın! Kullarım arasında şükreden azdır.
    14. Sonra onun ölümüne hükmettiğimizde onlara onun ölümünü sezdiren olmadı, yalnız bir güve (böceği) dayandığı asasını yiyordu. Bu sebeple yere yıkıldığında besbelli oldu ki, eğer cinler gaybı bilselerdi, o horlayıcı azap içinde bekleyip durmazlardı.
    15. Andolsun ki, Sebe topluluğu için yurtlarında gerçekten bir ibret vardı; sağlı sollu iki bahçe! Onlara hal diliyle: «yiyin Rabbinizin rızkından da O´na şükredin, ne güzel, hoş bir şehir ve bağışlayan bir Rabb!» derlerdi.
    16. Fakat onlar, yüz çevirdiler. Biz de üzerlerine Arim selini salıverdik ve o güzelim iki bahçelerini buruk yemişli, ılgınlı ve biraz da sidir ağacı bulunan iki harap bahçeye çevirdik.
    17. Bunu, onlara nankörlüklerinin cezası yaptık ve Biz, hep böyle çok nankör olanları cezalandırırız.
    18. Biz, onlarla o bereket verdiğimiz memleketler arasında sırt sırta şehirler meydana getirmiş ve onlara da düzenli gidiş geliş imkanı sağlamış «Gezin oralarda, geceleri ve gündüzleri güvenlik içinde!» demiştik.
    19. Buna karşı onlar: «Ey Rabbimiz, yolculuklarımızın mesafesini uzaklaştır!» dediler ve kendilerine zulmettiler. Biz de onları efsanelere çevirdik ve tamamen didik didik dağıttık. Şüphesiz ki, bunda çok şükredecek her sabırlı için elbette ibretler vardır.
    20. Yine andolsun ki, iblis onlar aleyhindeki tahminini gerçekten doğru buldu da içlerinde müminlerden ibaret bir gruptan başkası ona uydular.
    21. Halbuki onun, onların üzerinde hiçbir hakimiyet gücü yoktu fakat Biz ahirete imanı olanı belirleyecek, ondan şüphe içinde bulunandan ayırt edecektik. Öyle ya, Rabbin herşeyi koruyup gözetendir.
    22. De ki: «Allah´tan başka tanrı saydığınız tanrılarınıza istediğiniz kadar yalvarın. Onların ne gökte ne de yerde zerre miktarına güçleri yetmez. Onların, bunlarda bir ortaklığı da yoktur. O´nun da onlardan bir yardımcısı yoktur.
    23. O´nun huzurunda, izin verdiği kimselerden başkasının şefaati fayda da vermez. Nihayet kalplerinden dehşet giderildiğinde: «Rabbiniz ne buyurdu?» diye sorarlar, (şefaatçılar): «Hakkı» derler. O, öyle yüksek, öyle büyüktür.
    24. Onlara de ki: «Size göklerden ve yerden kim rızık veriyor? De ki: «Allah! O halde ya biz mutlak bir doğru yolda veya açık bir sapıklık içindeyiz ya da siz.»
    25. De ki: «Siz, bizim suçlarımızdan sorumlu tutulmazsınız, biz de sizin yaptıklarınızdan sorumlu olmayız.»
    26. De ki: «Rabbimiz, hepimizi bir araya toplayacak, sonra da aramızı hak hükmü ile ayıracak. O, öyle yegane hüküm veren, öyle herşeyi bilendir.»
    27. De ki: «O´na ortak diye kattıklarınızı bana gösterin bakayım! Hayır, öyle şey yok! doğrusu, bu: Güçlü ve hikmet sahibi olan ancak Allah´tır.»
    28. Seni de ancak bütün insanları içeren bir elçilikle rahmetimizin müjdecisi, azabımızın habercisi olarak gönderdik, başka değil! Fakat insanların çoğu bilmezler.
    29. Ve: «Eğer doğru söylüyorsanız, ne zaman bu va´d?» diyorlar.
    30. De ki: «Size va´d edilen bir gündür ki; ondan bir saat geri de kalamazsınız, ileri de geçemezsiniz.»
    31. Bununla beraber, o küfredenler: «Biz ne bu Kur´an´a inanırız, ne de önündekine!» dediler. Fakat o zalimler yakalanıp Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman birbirlerine laf atarken bir görsen! Bir taraftan zebun edilenler (zayıf düşürülenler), o büyüklük taslayanlara: «Siz olmasaydınız kesinlikle biz mü´min olurduk!» diyeceklerdir.
    32. Diğer taraftan büyüklük taslayanlar, zayıf düşürülenlere; «Ya, size hidayet geldikten sonra sizi ondan biz mi çevirdik? Hayır, siz kendiniz suçluydunuz!» diyecekler.
    33. O zayıf düşürülenler de büyüklük taslayanlara: «Hayır işiniz gece gündüz dolap (çevirmekti); çünkü sizler, bizlere hep Allah´a küfretmemizi ve ona eşler koşmamızı emrediyordunuz.» derler ve böyle atışırlarken, azabı gördükleri zaman, içlerinden pişmanlık duymaktadırlar. Biz de o küfredenlerin boyunlarına tomrukları geçirmişizdir de yalnızca yaptıklarının cezasını çekiyorlardır.
    34. Biz herhangi bir memlekette tehlikeyi haber veren bir Resul gönderdiysek, herhalde onun refah ile şımartılmış olanları: «Biz, sizin gönderildiğiniz şeyleri tanımayız.» dediler.
    35. Ve dediler ki: «Biz malca da daha çoğuz, evlatça da ve bize azap edilmez.»
    36. De ki: «Rabbim, rızkı dilediğine döşer (bol verir), dilediğine de sıkar (kısar); fakat insanların çoğu bilmezler.
    37. Oysa sizi huzurumuza yaklaştıracak olan ne mallarınız ne de evladlarınızdır. Ancak iman edip yararlı işler yapanlar var ya, işte onların yaptıklarına karşılık kendilerine kat kat mükafat vardır ve onlar, cennet köşklerinde güvenlik içindedirler.
    38. Ayetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışarak çalışanlara gelince onlar, hakkın huzuruna azap içinde celbedileceklerdir.
    39. De ki: «Gerçekten Rabbim, rızkı kullarından dilediği kimseye hem bol verir, hem kısar. Hayır için her neyi harcarsanız, O, onun yerini doldurur. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.»
    40. O gün ki, onları hep birlikte mahşere toplayacak, sonra meleklere: «Şunlar size mi tapıyorlardı?» diyecek.
    41. «Seni tenzih ederiz. Sensin onlara karşı bizim sahibimiz! Hayır, onlar cinlere tapıyorlardı, çoğu onlara inanmıştı!» diyeceklerdir.
    42. İşte o gün kiminiz kiminize ne bir yarar, ne de bir zarar verme gücüne sahip olamaz ve o zulmedenlere: «Tadın bakalım, o yalan deyip durduğunuz ateşin azabını!» deriz.
    43. Karşılarında açık deliller halinde ayetlerimiz okunduğu zaman o zalimler: «Bu, yalnızca sizi atalarınızın taptığı tanrılardan men etmek isteyen bir adamdır!» dediler ve: «Bu (Kur´an), uydurulmuş bir iftiradan başka birşey değil!» dediler. Ve o küfredenler gerçek kendilerine geldiği vakit: «Bu apaçık bir büyüden başka birşey değildir!» dediler.
    44. Halbuki Biz onlara öyle ders alacakları kitaplar vermedik ve kendilerine senden önce bir uyarıcı da göndermedik.
    45. Onlardan öncekiler de yalan demişlerdi. Hem de bunlar, onlara verdiklerimizin onda birine ermediler. Peygamberlerini yalanladılar da nasıl oldu inkarım?
    46. De ki: «Size sadece bir tek öğüt vereceğim: Allah için ikişer, üçer ve teker teker kalkarsınız sonra da iyi düşünürsünüz; arkadaşınızda delilikten eser yoktur. O, yalnız şiddetli bir azabın önünde sizi sakındıracak bir peygamberdir.»
    47. De ki: «Ben, sizden herhangi bir ücret istersem, o sizin olsun. Benim mükafatım ancak Allah´a aittir ve Allah, herşeye şahittir.»
    48. De ki: «Gerçekten Rabbim, hakkı fırlatır (dilediğinin kalbine indirir.) O, gaybları hakkıyla bilendir.»
    49. De ki: «Hak geldi; artık batılın önü de kalmaz sonu da.»
    50. De ki: «Eğer ben yanılırsam, yalnız kendime kalarak yanılırım ve eğer doğru yolu bulmuşsam bilmeli ki Rabbimin bana vahiy vermesiyledir. Çünkü O, yakındır, işitir, işittirir.
    51. O telaşa düştükleri zaman görsen, artık kaçamak yoktur, yakın yerden yakalanmışlardır.
    52. Ve: «O´na iman ettik!» demektedirler, fakat onlara uzak yerden el sunmak nerede?
    53. Oysa daha önce O´na küfretmişlerdi, uzak yerden gaybe taş atıyorlardı.
    54. Artık kendileriyle arzuladıklarının arasına set çekilmiştir; tıpkı bundan önce emsallerine yapıldığı gibi. Çünkü hepsi işkilli bir şüphe içinde bulunuyorlardı.