Enbiya Suresi
    ELMALILI HAMDİ YAZIR (ORJİNAL) MEALİ
    Rahmân ve rahîm olan Allah´ın adıyla
    1. Yaklaştı nâsa hisabları onlar ise hâlâ gaflette aldırmıyorlar
    2. Rablarından kendilerine gelen her yeni ıhtarı mutlak eğlenerek dinliyorlar
    3. Kalbleri hep oyunda hem onlar o zalimler şu gizli fısıltıyı sirleştiler: bu sırf sizin gibi, bir beşer artık göre göre sihire mi gidiyorsunuz?
    4. Dedi: rabbım söyleneni bilir: Gökte de Yerde de ve o öyle semî, öyle alîmdir
    5. Dediler: adgâsü ahlâm, yok onu uydurdu, yok o bir şâir, yoksa bize evvelkilerin gönderildikleri gibi bir âyet getirsin
    6. Onlardan evvel ihlâk ettiğimiz hiç bir karye iyman etmedi şimdi onlar mı iyman edecekler?
    7. Senden evvel de başka değil ancak kendilerine vahiy gönderdiğimiz bir takım ricâl gönderdik, haydin zikr ehline sorun bilmiyorsanız
    8. biz onları hem yemek yemez bir cesed yapmadık hemde mühalled değildiler
    9. Sonra onlara olan va´de sadık olduk da kendilerini ve dilediklerimizi necata çıkarıp müsrifleri helâk ettik
    10. Şanım hakkı için size bir kitab indirdik ki bütün şanımız onda? Hâlâ akıllanmıyacakmısınız?
    11. Halbuki biz zulmetmekte olan nice memleket kırdık geçirdik ve arkasından diğerlerini başka bir kavm olarak neşet ettirdik
    12. Be´simizi hissettikleri vakit, hemen oradan üzengi depiyorlardı,
    13. yok, dedik: tepinmeyin, dönün o içinde şımartıldığınız şeylere ve meskenlerinize, ki sorguya çekileceksiniz
    14. Vay bizlere: bizler cidden zalimler idik dediler
    15. Artık bütün davaları bu oldu kaldı, nihayet onları öyle yapdık ki biçildiler, söndüler
    16. Biz o Göğü ve Yeri oyunculuk etmek üzere yaratmadık
    17. Eğer bir eğlence ittihaz etmiş olsa idik onu kendi ledünnümüzden ittihaz ederdik, yapacak olsa idik öyle yapardık
    18. Hayır biz hakkı bâtılın tepesine fırlatırız da beynini parçalar, bir de bakarsın o anda mahvolmuştur, vay sizlere de o ettiğiniz vasıflardan
    19. Halbuki Göklerde Yerde kim varsa onundur, ve onun huzurundakiler ona ibâdetten ne çekinirler ne de yorgunluk duyarlar
    20. Gece gündüz ona tesbih ederler, fütur getirmezler
    21. Yoksa bir takım ilâhlar edindiler de Arzdan neşri onlar mı yapacaklar?
    22. Yerde Gökte Allahtan başka ilâhlar olsa idi ikisi de fâsid olmuş gitmişti, rabbın o arşın rabbı Allah münezzeh sübhandır onların isnad ettikleri vasıflardan
    23. O yaptığından mes´ul olmaz onlar ise mes´uldürler
    24. Yoksa ondan başka ilâhlar mı edindiler? De ki: haydi getirin bürhanınızı, işte benimle beraber olanların zikri ve benden evvelkilerin zikri, fakat çokları hakkı bilmezler de onun için ı´raz ederler
    25. Senden evvel hiç bir Resul göndermedik ki ona şöyle vahyetmiş olmıyalım: hakikat bu: benden başka ilâh yoktur, onun için hep bana ıbadet edin
    26. Böyle iken dediler ki: Rahman veled ittihaz etti, tenzih o sübhana, doğrusu onlar ikram olunmuş kullardır
    27. Onun sözünün önüne geçmezler hep onun emriyle hareket ederler
    28. O onların önlerindekini arkalarındakini bilir ve onlar onun rıza verdiği kimselerden başkasına şefaat etmezler ve hepsi onun haşyetinden titrerler
    29. Ve içlerinden her kim ben ondan başka bir ilâhım derse biz ona Cehennemi ceza veririz, zalimleri biz böyle cezalandırırız
    30. Ya o küfredenler görmedilerde mi ki Semavât-ü Arz bitişik idiler de biz onları ayırdık, hayatı olan her şey´i sudan yaptık, hâlâ inanmıyorlar mı?
    31. Arzda da onları çalkalar diye baskılar oturttuk, hem onda bol bol açıklıklar yaptık ki doğru gidebilsinler
    32. Semayı da mahfuz bir sakıf yaptık, onlar ise onun âyetlerinden yüz çeviriyorlar
    33. Halbuki o, o hâlık ki geceyi, gündüzü ve Şems-ü Kameri yaratmış, bütün o ecram her biri birer felekte yüzüyorlar
    34. Bir de biz senden evvel hiç biri beşer için huld nasîb etmedik, şimdi ser ölürsen onlar muhalled mi kalacaklar?
    35. Her nefis ölümü tadacak ve sizi bir imtihan olarak şer ve hayr ile mübtelâ kılacağız, hepiniz de nihayet bize irca´ olunacaksınız
    36. O küfredenler seni gördükleri vakıt da seni alaya tutuyorlar, bu mu ilâhlarınızı anıp duran diyorlar, halbuki onlar hep rahmânın zikrine küfrediyorlar
    37. İnsan aceleden yaratıldı, yarın ben onlara âyetlerimi göstereceğim şimdi siz acele etmeyin
    38. Bir de bu va´d ne zaman? Doğru iseniz, diyorlar
    39. Bilseler o küfredenler ne yüzlerinden ne arkalarından ateşi men´edemiyecekleri, ve hiç bir taraftan yardım olunmıyacakları o demi
    40. Doğrusu o onları bağdeten gelecek de kendilerini dondura kalacak, artık ne reddini güçleri yetecek ne de kendilerine mühlet verilecek
    41. Kasem olsun ki senden evvel bir çok Peygamberlerle istihzâ edildi de içlerinden alay edenleri o istihzâ ettikleri şey kuşatıverdi
    42. De ki sizi: gece ve gündüz o rahmandan kim koruyabilir? Fakat onlar rablarının zikrinden sarfı nazar etmişlerdir
    43. Yoksa onlar için kendilerini önümüzden men´edecek ilâhlar mı var? Onlar kendi nefislerini bile kurtaramıyacakları gibi bizden sahabet de olunmazlar
    44. Doğrusu biz, onları ve atalarını yaşattık hattâ o ömür onlara uzun geldi, fakat şimdi görmüyorlar mı o Arzı etrafından eksiltip duruyoruz, o halde galip onlar mı?
    45. De ki ben sizi ancak vahyile inzar ediyorum, amma ne kadar inzar edilseler sağırlar da´veti işitmezler
    46. Maamafih kasem olsun rabbının azâbından onlara bir nefha dokunursa muhakkak diyeceklerdir ki vay bizlere! Bizler cidden zâlimler idik
    47. Biz ise Kıyamet günü için mizanlara adâleti koruz da hiç bir nefis, zerrece zulm edilmez, bir hardel tanesi ağırlığınca da olsa onu getirir koruz, hisabcı da biz yeteriz
    48. Celâlim hakkı için biz Musâ ile Harûna fürkan ve bir zıya ve bir zikir vermiştik, müttekıler için
    49. O müttekıler için ki rablarına gıyabda haşyet beslerler ve o saatten titrer dururlar
    50. İşte bu (Kur´an) da bizim indirdiğimiz mübarek zikirdir şimdi siz bunu mu inkâr ediyorsunuz
    51. Şanım hakkı için bundan evvel de İbrahime rüşdünü vermiştik
    52. O vakıt ki babasına ve kavmine ne bu başına toplanıb durduğunuz temasîl dedi
    53. Atalarımızı bunlara ıbadet ediyor bulduk dediler
    54. Kasem olsun ki dedi, siz de atalarınız da açık bir dalâl içindesiniz
    55. Dediler: ciddi mi söylüyorsun yoksa sen şakacılardan mısın
    56. Doğrusu, dedi: rabbınız o Göklerin ve Yerin rabbıdır ki onları yaratmıştır ve ben buna şehadet edenlerdenim
    57. Ve tallahi siz dönüp gittikten sonra putlarınıza lâbüdd bir tedbir yapacağım
    58. Derken onları parça parça etti, ancak bir büyüklerini bıraktı ki belki ona müracaat ederler
    59. Bunu bizim ilâhlarımıza kim yapmış? Her halde o zalimlerden biri dediler
    60. Bir delikanlı işittik bunları anıyor adına İbrahim deniyormuş dediler
    61. Haydin dediler: getirin onu nâsın gözleri önüne belki şehadet ederler
    62. Dediler: sen mi yaptın bunu ilâhlarımıza ya İbrahim
    63. Belki dedi şu büyükleri yapmıştır, sorun bakalım onlara eğer söylerlerse
    64. Bunun üzerine vicdanlarına müracaat ettiler de dediler: doğrusu siz haksızsınız
    65. Sonra yine tepeleri üstü ters döndüler, sen cidden bilirsin ki bunlar söylemez dediler
    66. O halde dedi: Allahı bırakıp da size hiç bir faide veremiyecek, zarar da edemiyecek nesnelere mi tapıyorsunuz?
    67. Yuf size ve Allahdan başka taptıklarınıza! hâlâ akıllanmıyacak mısınız?
    68. Siz bunu, dediler: yakın da ilâhlarınızın öcünü alın, bir iş yapacaksınız
    69. Ey nâr, serin ve selâmet ol İbrahime dedik
    70. Ona bir dolab kurmak istediler, biz de daha ziyade kendilerini husrâna düşürdük
    71. Ve onu Lût ile beraber kurtarıp içinde âlemîne bereketler verdiğimiz Arza çıkardık
    72. Ve ona İshakı ihsan ettik, fazla olarak Ya´kubu da ve her birini salihînden kıldık
    73. Ve hepsini emrimizle yol gösteren imamlar ettik ve kendilerine hayırlar işlemeği, namaz kılmayı zekât vermeyi, vahyeyledik ve hep bize âbid idiler
    74. Lût, ona da huküm, bir ılim verdik ve onu habasetler işliyen o karyeden kurtardık, hakıkat onlar kötü, fasık bir kavm idiler
    75. Onu ise rahmetimize idhal eyledik, çünkü o cidden salihînden idi
    76. Nuhu da, zira mukaddemâ nidâ etmişti, biz de duâsını kabul ettik de kendisini ve ehlini büyük bir sıkıntıdan kurtardık
    77. Ve âyetlerimizi tekzib eden kavmden öcünü aldık, hakikat onlar kötü bir kavm idiler, biz de hepsini birden gargettik
    78. Davud ile Süleymanı da, o vakit ki ikisi de hars hakkında huküm veriyorlardı, o vakıt ki ekinde geceleyin kavmin davarı yayılmıştı, biz de hukümlerine şâhid idik
    79. Derhal onu Süleymana anlattık, bununla berâber her birine bir huküm ve bir ılim vermiştik ve Davudun maıyyetinde dağları müsahhar kılmıştık, kuşlarla beraber tesbih ediyorlardı ve biz bunları yaparız
    80. Bir de ona sizin için sizi harbinizin şiddetinden korusun diye giyecek san´atı ta´lîm etmiştik, şimdi siz şükrüne eda ediyor musunuz?
    81. Süleyman için de şiddetli rüzgârı ki o içine bereketler verdiğimiz Arza emriyle cereyan ediyordu ve biz her şeyi biliriz
    82. Şeytanlardan da onun için dalgıçlık edenleri ve daha başka amel için çalışanları teshır etmiştik ve hep onları zabteden biz idik
    83. Eyyubu da, zira «enni messeniyed durru ve ente erhamur rahimîn» diye rabbına nidâ etti
    84. Biz de duâsını kabul ettik de hemen kendisindeki durru açtık ve tarafımızdan bir rahmet ve âbidler için bir muhtıra olmak üzere ona ehlini ve beraberlerinde onların bir mislini de verdik
    85. İsmaili de, İdrisi de, Zül´kıfli de; hepsi sabirînden
    86. Bunları da rahmetimize idhal eyledik, çünkü cidden salihîndendirler
    87. Zennunu da; hani öfkelenerek gitmişti de biz kendisini aslâ sıkıştırmayız zannetmişti, derken zulmetler içinde «la ilahe illa ente subhaneke inni kuntu minezzalimîn» diye nidâ etti
    88. Biz de duâsını kabul ile icabet ettik de kendisini gamden kurtardık ve işte mü´minleri böyle kurtarırız
    89. Zekeriyyayı da; hani rabbına «rabbi la tezerni ferden ve ente hayrul varisin» diye nidâ etmişti
    90. Biz de duâsını kabul ile icabet ettik de kendisine Yahyâyı verdik ve onun zevcesini ıslâh eyledik, hakıkat bunlar hayrâtta müsaraat ve bize rağbet ve rehbetle duâ ederlerdi ve bizim için haşı´lerdi
    91. Ve o dişiyi de ki ırzını muhkem korudu da kendisine ruhumuzdan nefhettik ve kendisile oğlunu âlemîne bir âyet kıldık
    92. İşte bu sizin ümmetiniz bir tek ümmet, rabbınız da bir benim onun için hep bana kulluk edin
    93. Onlar kumandalarını beyinlerinde parçaladılar, fakat hepsi bize rücu´ edecekler
    94. İmdi her kim mü´min olarak salihattan bir amel işlerse onun sa´yine küfran yok ve her halde biz onun hisabına yazarız
    95. İhlâk ettiğimiz karyeye dahi haramdır ki rücu´ etmiyecek olsunlar
    96. Nihayet Ye´cûc ve Me´cûc açılıb da her tepeden saldırdıkları
    97. ve hak va´d yaklaştığı vakıt, o zaman işte o küfredenlerin derhal gözleri belerecek «eyvah bizlere biz bundan gaflet ettik, hayır kendimize zulmetmiş olduk» diyecekler
    98. Haberiniz olsun ki siz ve Allahdan başka taptığınız nesneler hep Cehennem mermisisiniz, siz, ona vürud edeceksiniz
    99. Onlar ilâh olsalardı ona vürud etmezlerdi, halbuki hepsi onda muhalled kalacaklar
    100. Öyle ki onların orada bir zefîri var, bunlar da orada iken işitmiyecekler
    101. Şübhe yok ki haklarında bizden husnâ sebkedenler, bunlar, ondan uzaklaştırılmışlardır
    102. ve bunlar canlarının istediğinde muhalled kalacaklardır
    103. O fezeı ekber bunları mahzun etmiyecek ve bunları Melekler şöyle karşılayacaklar: bu işte sizin o gününüz ki va´dolunuyordunuz
    104. O gün ki Semâyı kitablar için defter dürer gibi düreceğiz evvel başladığımız gibi halkı iade edeceğiz, uhdemizde bir va´d, şübhe yok ki biz yaparız
    105. Şanım hakkı için zikirden sonra Zeburda da yazmıştık: ki her halde Arz, ona benim salih kullarım vâris olacaktır
    106. Şübhe yok ki bunda âbid bir kavm için kâfi bir öğüd vardır
    107. Ve seni sâde âlemîne rahmet olarak göndermişizdir
    108. De ki: bana sade vahyolunuyor ki: ilâhınız ancak bir ilâhdır, şimdi siz müsliman oluyor musunuz?
    109. Bunun üzerine aldırmazlarsa o halde de de ki: size düpedüz ı´lân ettim, ve bilmem bu size edilen va´d-ü vaîd pek yakın mı, yoksa uzak mı?
    110. Şübhe yok ki o, söylenenden, açığa vurulanı da bilir gizlediğinizi de bilir
    111. Ve bilmem belki bu (mühlet) sizin için bir imtihan ve vakta kadar bir istifadedir
    112. Dedi: ya rabb! hakka hukmet ve rabbımız rahmandır ancak isnadlarınıza karşı sığınılacak müstean