Muminun Suresi
    ABDULBAKİ GÖLPINARLI MEALİ
    Rahmân ve rahîm olan Allah´ın adıyla
    1. Gerçekten de kurtulmuşlardır, muratlarına ermişlerdir inananlar.
    2. Öyle kişilerdir onlar ki namazlarını gönül alçaklığıyla kılarlar.
    3. Ve öyle kişilerdir onlar ki boş şeylerden yüz çevirirler.
    4. Ve öyle kişilerdir onlar ki zekâtlarını verirler.
    5. Ve öyle kişilerdir onlar ki ırzlarını korurlar.
    6. Ancak eşleri ve malları olan cariyeleri müstesna ve bunda da hiç kınanmaz onlar.
    7. Bunun ötesinde bir şey isteyenlerse, onlardır haddi aşanlar.
    8. Ve öyle kişilerdir onlar ki emânetlerine ve ahitlerine riâyet ederler.
    9. Ve öyle kişilerdir onlar ki namazlarını korurlar.
    10. Onlardır mîrasçılar.
    11. Öyle kişilerdir onlar ki Firdevs´i mîras alırlar ve onlar orada ebedî kalırlar.
    12. Andolsun ki biz insanı, balçık mayasından yarattık.
    13. Sonra onu, sağlam bir karar yurdunda bir katre su kıldık.
    14. Sonra o bir katre suyu kan pıhtısı haline getirdik, derken kan pıhtısını bir parça et hâline soktuk, derken ette kemikler yarattık, derken kemiklere et giydirdik, sonra da onu başka bir yaratılışla meydana getirdik; ne yücedir şanı yaratıcıların en güzeli Allah´ın.
    15. Sonra şüphe yok ki siz öleceksiniz.
    16. Sonra gene şüphe yok ki kıyâmet günü tekrar diriltileceksiniz.
    17. Ve andolsun ki üstünüzde yedi yol yarattık ve bu yaratıştan gafil değiliz biz.
    18. Ve gökten, ihtiyaç miktârınca yağmur yağdırdık da yağmur suyunu yerde kararlaştırdık, topladık ve bizim, hiç şüphe yok ki onu gidermeye de gücümüz yeter.
    19. Onunla da size hurmalıklar ve üzüm bağları meydana getirdik, oralarda sizin için birçok meyveler var, onlardan yemedesiniz.
    20. Ve Tûr-ı Siynâ´dan çıkan bir ağaç da meydana getirdik ki yağıyla ve yiyenlere, katığıyla biter.
    21. Ve şüphe yok ki dört ayaklı hayvanlarda da ibret var sizin için elbette; karınlarındakini içiririz size ve onlarda, size daha birçok da faydalar var ve bir kısmını yersiniz.
    22. Onlara ve gemiye binersiniz.
    23. Ve andolsun ki Nûh´u kavmine gönderdik de ey kavmim dedi, kulluk edin Allah´a, size yoktur ondan başka bir mâbut, hâlâ mı çekinmeyeceksiniz?
    24. Kavminin ileri gelenlerinden kâfir olanlar, bu dediler, sizin gibi bir insandan başka bir şey değil, size üstün olmayı dilemekte ve Allah isteseydi melekleri indirirdi, fakat bizden önce gelip geçen atalarımız zamanında da böyle bir şey olduğunu duymadık biz.
    25. Bu, deliliğe tutulmuş bir adam ancak, artık bir zamana dek gözetleyin bunu.
    26. Nûh, Rabbim dedi, beni yalanlamalarına karşı sen yardım et bana.
    27. Derken ona, nezâretimiz altında ve vahyimize uyarak bir gemi yap diye vahyettik; derken emrimiz gelip tandırın altından su kaynamaya başlayınca her mahlûktan birer çifti ve helâki takdîr edilenden başka âilenden olanları gemiye yükle ve zulmedenler hakkında bana söz söyleme, şüphe yok ki onlar garkolacaklar dedik.
    28. Sen ve seninle berâber bulunanlar, gemiye oturunca da hamdolsun Allah´a ki de, bizi zâlim topluluktan kurtardı.
    29. Ve de ki: Rabbim, beni kutlulukla indir ve sensin indirenlerin en hayırlısı.
    30. Şüphe yok ki bundan deliller var elbet ve şüphesiz ki biz, insanları deneriz.
    31. Sonra onların ardından, başka bir nesil meydana getirdik.
    32. Derken onlara, kendi cinslerinden bir peygamber gönderdik de kulluk edin Allah´a dedi, yoktur size ondan başka bir mâbut, hâlâ mı çekinmezsiniz?
    33. Kavminin ileri gelenlerinden kâfir olanlar ve âhirete ulaşmayı yalanlayanlar, onlara dünyâ yaşayışında nîmetler verdiğimiz halde bu dediler, sizin gibi bir insandan başka bir şey değil; yediğiniz şeylerden o da yemekte ve içtiğiniz şeylerden o da içmekte.
    34. Kendiniz gibi bir insana itâat ederseniz o zaman gerçekten de ziyan edersiniz.
    35. Ölüp toprak ve kemik kesildikten sonra kabirden çıkacağınızı mı vaadediyor size?
    36. Size vaadedilen şey, gerçekten ne de uzak, ne de uzak.
    37. Yaşayış, ancak şu dünyâdaki yaşayışımızdan ibâret; ölürüz, yaşarız ve tekrar dirilmeyiz biz.
    38. Bu, ancak yalan yere Allah´a iftirâ eden bir adam ve biz, ona inanmayız.
    39. Rabbim dedi, beni yalanlamalarına karşı sen yardım et bana.
    40. Tanrı, az bir zamanda dedi, herhalde nâdim olacaklar.
    41. Gerçek ve yerinde gelen bir bağırışla onları helâk ediverdik de selle sürüklenip gelen çer çöpe döndürdük; artık uzaklık, zulmeden topluluğa.
    42. Sonra onların ardından, başka bir nesil meydana getirdik.
    43. Hiçbir ümmet, helâk edilmesi mukadder olan zamânı ileriye alamayacağı gibi geriye de atamaz.
    44. Sonra birbiri ardınca peygamberlerimizi gönderdik. Bir ümmete peygamber geldi mi yalanladılar onu, biz de bir kısmını, bir kısmının peşine takıp birbiri ardınca helâk ettik onları ve adları, sözleri kaldı ancak; artık uzaklık inanmayan topluluğa.
    45. Sonra Mûsâ´yı ve kardeşi Hârûn´u, delillerimizle ve apaçık bir burhanla gönderdik.
    46. Firavun´a ve kavminin ileri gelenlerine, ululanmak istediler ve kibirli bir topluluktu onlar.
    47. Derken, inanacağız mı bizim gibi iki insana, kavimleri de bize kulluk etmede dediler.
    48. Dediler de ikisini de yalanladılar ve onlar, helâk edilenlerdi zâten.
    49. Andolsun ki biz, doğru yolu bulsunlar diye Mûsâ´ya kitap vermiştik.
    50. Ve Meryemoğlunu ve anasını kudretimize birer delil olarak yaratmış, onları düz, otlak ve sulak bir tepede barındırmıştık.
    51. Ey Peygamberler, yiyin temiz şeyleri ve iyi işlerde bulunun, şüphe yok ki ben, yaptıklarınızı bilirim.
    52. Ve şüphe yok ki şu ümmetiniz, bir ümmetten ibârettir ve ben de Rabbinizim, artık çekinin benden.
    53. Fakat din husûsunda ayrıldılar ve ayrılanlar, kendi kitaplarından başka kitapları inkâr ettiler ve her bölük, kendi elindekine râzı oldu, onunla övünmiye koyuldu.
    54. Artık bir zamâna dek sapıklıkları içinde bırak onları.
    55. Sanıyorlar mı ki onlara mal ve evlât vererek mükâfatlandırmadayız, yardım etmedeyiz onlara.
    56. Hayırlara ulaşıvermelerini sağlamadayız, hayır, anlamıyorlar.
    57. Şüphe yok, öyle kişilerdir onlar ki Rablerinin büyüklüğünden korkarlar.
    58. Öyle kişilerdir onlar ki Rablerinin delillerine inanırlar.
    59. Öyle kişilerdir onlar ki Rablerine şirk koşamazlar.
    60. Öyle kişilerdir onlar ki verecekleri neyse verirler ve yürekleri, şüphesiz olarak dönüp Rablerinin tapısına varacaklarını bildikleri için korkuyla dolar.
    61. Onlardır hayırlara, yarışırcasına koşanlar ve onlardır hayırlarda önde bulunanlar.
    62. Ve biz, hiç kimseye gücü, yetmeyeceği bir şey teklif etmeyiz ve katımızdadır gerçek olanı söyleyen kitap ve onlar, zulüm görmezler.
    63. Hayır, onların gönülleri, bu hususta sapıklık içindedir ve onların, bundan başka işledikleri işler var, onlar, o işleri işlerler.
    64. Sonunda nîmet içinde yaşayanlarını azâba uğrattığımız zaman feryâda ve yalvarmaya başlarlar.
    65. Bugün feryât edip yalvarmayın, şüphe yok ki bizden bir yardım göremezsiniz.
    66. Size âyetlerimiz okunduğu zaman gerisin geriye dönerdiniz.
    67. Ululanırdınız orada ve geceleyin de Peygamber hakkında ulu orta söylenirdiniz.
    68. Şu Kur´ân´ı bir iyice düşünmezler mi, yoksa evvelce gelip geçen atalarına gelmeyen bir şey mi geldi onlara?
    69. Yoksa Peygamberlerini tanımazlar mı ki onu inkâr etmedeler?
    70. Yoksa onda delilik var mı derler? Hayır, o, gerçek olan Kur´ân´la gelmiştir onlara, fakat çoğu gerçeği istemez.
    71. Gerçek Tanrı, onların dileklerine uysaydı elbette gökler de bozulur giderdi, yeryüzü de, onlarda olan varlıklar da. Hayır, biz onlara kendi yüceliklerini getirdik, gösterdik, fakat onlar kendi yüceliklerinden de yüz çevirmedeler.
    72. Yoksa onlardan ücret mi istiyorsun? Gerçekten de Rabbinin mükâfatı daha hayırlıdır ve o, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
    73. Şüphe yok ki sen, onları mutlaka doğru yola çağırmadasın.
    74. Fakat gerçekten de âhirete inanmayanlar, doğru yoldan sapıyorlar.
    75. Onlara acırsan ve uğradıkları zararı giderirsen gene azgınlıklarında şaşkıncasına ısrâr edip giderler.
    76. Andolsun ki biz onları azaplandırmıştık da gene Rablerine baş eğmemişlerdi ve yalvarmamışlardı.
    77. Sonunda, onlara çetin bir azap kapısı açmıştık da o zaman her şeyden ümitlerini kesmişlerdi.
    78. Ve o, bir mâbuttur ki size kulak, gözler ve kalpler verdi ne de az şükrediyorsunuz.
    79. Ve o, bir mâbuttur ki sizin için bitirdi yeryüzündekileri ve onun tapısında haşrolacaksınız.
    80. Ve o, bir mâbuttur ki diriltir ve öldürür ve geceyle gündüzün uzanıp kısalması da onun tedbîriyledir, akıl etmez misiniz?
    81. Hayır, onlar, hep evvelkilerin dedikleri gibi demedeler.
    82. Dediler ki: Öldükten ve toz toprak ve kemik kesildikten sonra mı diriltileceğiz?
    83. Andolsun ki bize de, daha önce atalarımıza da vaadedilmişti bu, fakat bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değil.
    84. De ki: Kimindir yeryüzü ve orada bulunanlar biliyorsanız eğer?
    85. Diyecekler ki: Allah´ın. De ki: O halde ne diye hâlâ düşünüp anlamazsınız?
    86. De ki: Kimdir Rabbi yedi göğün ve Rabbi pek büyük arşın.
    87. Diyecekler ki: Bunlar da Allah´ın. De ki: Ne diye hâlâ çekinmezsiniz?
    88. De ki: Kimdir her şeyin saltanat ve tasarrufu elinde olan ve odur koruyan, oysa korunmaya muhtaç değil; biliyorsanız eğer?
    89. Diyecekler ki: Bunlar da Allah´ın. De ki: Ne diye hâlâ boş şeylere kapılmadasınız?
    90. Hayır, biz onlara gerçeği getirdik ve şüphe yok ki onlar, yalan söylemedeler elbette.
    91. Allah, hiç kimseyi evlât edinmez ve onunla birlikte bir başka mâbut yoktur, olsaydı her mâbut, kendi halkettiğini benimseyip alır gider ve bir kısmı, öbürlerinden üstün olurdu. Münezzehtir Allah onların söylediklerinden.
    92. Gizliyi de bilir, görüneni de; gerçekten de yücedir şirk koşanların ona eş tanıdıkları şeylerden.
    93. De ki: Rabbim, onlara vaadedileni bana göstereceksen.
    94. Rabbim, beni zâlim topluluğun içinde bırakma.
    95. Ve şüphe yok ki bizim, onlara vaadettiğimiz şeyleri sana göstermeye gücümüz yeter elbette.
    96. Kötülüğü, en güzel bir huyla defet, biz, onların neler dediğini, bizi ne çeşit tavsîf ettiklerini daha iyi biliriz.
    97. Ve de ki: Rabbim, sana sığınırım Şeytanların vesveselerinden.
    98. Ve sana sığınırım Rabbim, onların yanımda bulunmalarından.
    99. Sonunda, onlardan birine ölüm gelip çattı mı Rabbim der, beni geriye, tekrar dünyâya yolla da.
    100. Belki iyi işler işlerim ve zâyi ettiğim ömrü telâfî ederim. Hayır, boş bir söz, onun söylediği söz. Onların önlerinde, diriltilip mezarlarından çıkarılacakları güne dek bir berzah var.
    101. Sûra üfürülünce aralarında ne soy sop var, ne de birbirlerinin halini soruşturabilirler o gün.
    102. Kimin iyilikleri ağır gelirse o çeşit kişilerdir kurtulanlar, muratlarına erenler.
    103. Ve kimin iyilikleri hafif gelirse gerçekten de o çeşit kişilerdir kendilerini ziyana sokanlar, cehennemde ebedîdir onlar.
    104. Yüzlerini yalar ateş ve onlar, orada somurtup kalırlar.
    105. Siz değil miydiniz size âyetlerim okunurken onları yalanlayanlar?
    106. Rabbimiz derler, kötülüğümüz üst oldu bize ve doğru yoldan sapmış bir topluluk olduk.
    107. Rabbimiz, bizi buradan çıkar, gene kötülüğe dönersek gerçekten de zulmetmiş oluruz artık.
    108. Hoşt, defolun oraya ve bana da söz söylemeyin der.
    109. Şüphe yok ki bir bölük vardır kullarımdan, Rabbimiz derler, inandık, yarlıga bizi ve acı bize ve sensin merhametliler merhametlisi.
    110. Halbuki siz, onları alaya aldınız da sonunda beni anmayı unutturdu size bu hal ve siz onlara gülerdiniz.
    111. Şüphe yok ki ben de sabrettiklerine karşılık bugün onları mükâfatlandıracağım; şüphe yok ki onlardır muratlarına erenlerin ta kendileri.
    112. Yerde kaç yıl kaldınız der.
    113. Bir gün derler, yahut da bir günün bir kısmı kadar, artık, sayanlara sor.
    114. Ancak pek az kaldınız der, fakat bir bilseniz âhiretin ebedîliğini.
    115. Yoksa sizi ancak boşu boşuna yarattık gerçekten de dönüp tapımıza gelmeyeceksiniz mi sanıyordunuz?
    116. Yücedir her şeye sâhip ve mutasarrıf olan gerçek Allah, yoktur ondan başka tapacak, güzelim arşın da sâhibidir.
    117. Ve kim Allah´la berâber bir başka mâbûdu çağırırsa onun, bu hususta bir burhânı yoktur; sorusu da Rabbine âittir onun; hiç şüphe yok ki kâfirler, kurtulmazlar, muratlarına ermezler.
    118. Ve de ki Rabbim, yarlığa, acı ve sensin acıyanların en hayırlısı.