1. |
Tâ, Sin, Mim. |
2. |
Bunlar, Kitab-ı Mübin´in âyetleri´dir. |
3. |
Onlar mü´min olmuyorlar diye, neredeyse kendini helâk edeceksin. |
4. |
Eğer dileseydik gökten onlara âyet indirirdik. Böylece onların boyunlarını gölgelerdi de (hükmü altına alırdı da) ona itaat ederlerdi. |
5. |
Ve Rahmân´dan hiçbir yeni zikir (emir) gelmez ki, ondan yüz çevirmiş olmasınlar. |
6. |
Böylece onlar yalanladılar. Fakat alay etmiş oldukları şeyin haberleri onlara yakında gelecek. |
7. |
Onlar yeryüzünü görmediler mi? Orada çeşit çeşit çiftlerin hepsinden, nicelerini (nice bitkiler) yetiştirdik. |
8. |
Muhakkak ki bunda elbette âyet vardır. Ve (fakat) onların çoğu mü´min olmadılar. |
9. |
Ve muhakkak ki senin Rabbin, elbette Azîz´dir (yüce), Rahîm´dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden). |
10. |
Ve Rabbin, Musa (A.S)´a zalimler kavmine gitmesi (için) nida etmişti. |
11. |
Firavun kavmi (hâlâ) takva sahibi olmuyorlar mı? |
12. |
(Musa A.S): “Rabbim, muhakkak ki ben, beni tekzip etmelerinden (yalanlamalarından) korkuyorum.” dedi. |
13. |
Ve göğsüm daralıyor ve dilim dönmüyor. Bunun için Harun´a gönder. |
14. |
Ve onlara göre ben, günahkârım. Bu yüzden beni öldürmelerinden korkuyorum. |
15. |
(Allahû Tealâ): “Hayır, haydi âyetlerimizle (ikiniz birden) gidin! Muhakkak ki Biz, sizinle beraber işitenleriz.” dedi. |
16. |
Haydi, firavuna (ikiniz) gidin ve böylece ona: “Muhakkak ki biz, âlemlerin Rabbinin resûlleriyiz.” deyin. |
17. |
Benî İsrail´i (İsrailoğulları´nı) bizimle beraber gönder! |
18. |
“Seni biz çocukken, içimizde himaye edip yetiştirmedik mi? Ve ömrünün birçok yılında içimizde kalmadın mı?” dedi. |
19. |
Ve sen, yapacağın işi yaptın (cinayet işledin). Ve sen, kâfirlerdensin. |
20. |
Musa (A.S): “Onu yaptığım zaman ben, dalâlette olanlardandım.” dedi. |
21. |
O zaman sizden korktuğumdan dolayı kaçtım. Fakat Rabbim, bana hikmet bağışladı. Ve beni, mürselinlerden (gönderilen elçilerden) kıldı. |
22. |
Ve bu bana lütufta bulunduğun ni´met, Benî İsrail´i (İsrailoğulları´nı) senin köle yapmandır. |
23. |
(Firavun): “Âlemlerin Rabbi nedir (ne demektir)?” dedi. |
24. |
(Musa A.S): “Eğer yakîn (hasıl ederek) inananlarsanız; (O), göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir.” dedi. |
25. |
(Firavun) etrafındakilere: “İşitmiyor musunuz?” dedi. |
26. |
(Musa A.S): “Sizin ve sizden evvelki atalarınızın da Rabbidir.” dedi. |
27. |
(Firavun): “Muhakkak ki size gönderilmiş olan resûlünüz mutlaka mecnundur (delidir).” dedi. |
28. |
(Musa A.S): “Eğer akletmiş olsanız, şarkın ve garbın (doğunun ve batının) ve ikisi arasındakilerin de Rabbidir.” dedi. |
29. |
(Firavun): “Eğer gerçekten benden başka bir ilâh edinirsen, seni mutlaka zindana atılanlardan kılarım.” |
30. |
(Musa A.S): “Sana apaçık bir şey getirsem de mi?” dedi. |
31. |
(Firavun): “Öyleyse sen, sadıklardan (doğru söyleyenlerden) isen, onu getir.” dedi. |
32. |
Bunun üzerine Musa (A.S) asasını attı. O zaman o, apaçık (gerçek) bir yılan oldu. |
33. |
Ve elini çıkardı. İşte o zaman onu seyredenler için o, bembeyaz (nurlu) oldu. |
34. |
(Firavun), etrafındaki ileri gelenlere: “Muhakkak ki bu, gerçekten bilgin bir sihirbazdır.” dedi. |
35. |
Sizi sihri ile yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Bu taktirde ne emredersiniz? |
36. |
“Onu ve kardeşini beklet. Ve şehirlere toplayıcılar gönder!” dediler. |
37. |
Bilgin (alîm) sihirbazların hepsini sana getirsinler. |
38. |
Böylece sihirbazlar, bilinen bir günün belli bir vaktinde biraraya getirildiler. |
39. |
Ve insanlara: “Siz toplandınız mı?” denildi. |
40. |
Eğer onlar gâlip gelirlerse o zaman biz, sihirbazlara tâbî oluruz. |
41. |
Sihirbazlar, firavuna geldikleri zaman: “Eğer biz gâlip gelirsek, gerçekten bize mutlaka bir ecir (mükâfat) var mı?” dediler. |
42. |
(Firavun): “Evet, muhakkak ki siz o zaman, (bana) yakınlardan olacaksınız.” dedi. |
43. |
(Musa (A.S) onlara): “Atacağınız şeyi atın.” dedi. |
44. |
Böylece iplerini ve asalarını attılar. Ve “Firavunun izzeti için muhakkak ki gâlip gelenler elbette bizleriz.” dediler. |
45. |
Sonra Musa (A.S) asasını attı. İşte o zaman, o (Musa (A.S)´ın asası) onların uydurdukları şeyleri yutuyordu. |
46. |
Sihirbazlar hemen secde ederek yere kapandılar. |
47. |
“Âlemlerin Rabbine îmân ettik.” dediler. |
48. |
Musa (A.S) ve Harun (A.S)´ın Rabbine (îmân ettik). |
49. |
(Firavun): “Benim size izin vermemden evvel, siz O´na îmân ettiniz. Muhakkak ki O, size sihri öğreten büyüğünüz (ustanız). Artık yakında elbette bileceksiniz. Ellerinizi ve ayaklarınızı mutlaka çaprazlama kestireceğim. Ve sizin hepinizi mutlaka astıracağım.” dedi. |
50. |
“Önemli değil. Muhakkak ki biz, Rabbimize dönücüleriz (dönecek olanlarız).” dediler. |
51. |
Muhakkak ki biz, mü´minlerin ilki olduk diye Rabbimizin, hatalarımızı mağfiret etmesini umuyoruz (istiyoruz). |
52. |
Ve Musa (A.S)´a “Kullarım ile gece yola çık. Muhakkak ki siz, takip edilecek olanlarsınız.” diye vahyettik. |
53. |
Bunun üzerine firavun, şehirlere toplayıcılar gönderdi. |
54. |
Ve muhakkak ki bunlar, gerçekten (sayıları) az olan küçük bir grup. |
55. |
Ve muhakkak ki onlar, gerçekten bizi çok öfkelendiren (bize karşı çok öfke duyan) (bir toplum). |
56. |
Ve muhakkak ki biz, gerçekten sakınılan (korkulan) bir topluluğuz. |
57. |
Böylece Biz, onları (firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan çıkardık. |
58. |
Ve hazinelerden ve kerim (ikram edilmiş, yüksek) makamlardan (çıkardık). |
59. |
İşte böylece onlara (onların ülkesine), İsrailoğulları´nı varis kıldık. |
60. |
Böylece doğuya doğru (Kızıldeniz´e doğru), onların peşine düştüler. |
61. |
İki topluluk birbirini gördüğü zaman, Musa (A.S)´ın ashabı, “Gerçekten bize yetiştiler.” dediler. |
62. |
(Musa A.S): “Hayır, muhakkak ki Rabbim benimle beraber, O, beni hidayete (kurtuluşa) ulaştıracaktır.” dedi. |
63. |
O zaman Musa (A.S)´a: “Asanı denize vur.” diye vahyettik. Hemen deniz infilâk etti (patlayarak yarıldı ve ikiye ayrıldı). Böylece her parça büyük ve yüksek dağ gibi oldu. |
64. |
Ve diğerlerini (de) oraya yaklaştırdık. |
65. |
Ve Musa (A.S)´ı ve onunla beraber olanların hepsini kurtardık. |
66. |
Sonra diğerlerini (denizde) boğduk. |
67. |
Muhakkak ki bunda gerçekten âyet (ibret) vardır. (Fakat) onların çoğu mü´min olmadılar. |
68. |
Ve muhakkak ki senin Rabbin, işte O, elbette Azîz´dir (yüce), Rahîm´dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden). |
69. |
Ve onlara İbrâhîm (A.S)´ın haberini tilâvet et (oku)! |
70. |
Babasına ve onun kavmine: “Taptığınız şey nedir?” demişti. |
71. |
“Biz putlara tapıyoruz. Böylece onlara devamlı ibadet edeceğiz.” dediler. |
72. |
(İbrâhîm A.S): “Dua ettiğiniz zaman sizi işitiyorlar mı?” dedi. |
73. |
Yoksa size fayda veya zarar veriyorlar mı? |
74. |
“Hayır, babalarımızı böyle yapıyor (ibadet ediyor) bulduk.” dediler. |
75. |
(İbrâhîm A.S): “Öyleyse taptığınız şeylerin ne olduğunu gördünüz mü?” dedi. |
76. |
Siz ve sizin, geçmişteki babalarınızın (taptığı şeyleri). |
77. |
Muhakkak ki onlar, benim için düşmandır ama âlemlerin Rabbi hariç. |
78. |
Beni yaratan da hidayete erdiren de O´dur. |
79. |
Ve beni yediren ve içiren, O´dur. |
80. |
Ve hastalandığım zaman bana şifa veren, O´dur. |
81. |
Ve beni öldürecek, sonra (da) beni diriltecek olan, O´dur. |
82. |
Ve dîn günü, benim hatalarımı mağfiret etmesini umduğum da O´dur. |
83. |
Rabbim bana hikmet bağışla ve beni salihlere dahil et. |
84. |
Ve beni, sonrakilerin lisanlarında sadık kıl (sonraki nesiller arasında benim anılmamı sağla). |
85. |
Ve beni, ni´metlendirilmiş cennetlerinin varislerinden kıl. |
86. |
Ve babamı mağfiret et, muhakkak ki o dalâlette kalanlardan oldu. |
87. |
Ve beas günü (yeniden dirilme günü, kıyâmet günü) beni mahzun etme. |
88. |
Çocukların ve malın fayda vermediği gün (beni utandırma). |
89. |
Allah´a selîm (selâmete ermiş) kalple gelenler hariç. |
90. |
Ve cennet, takva sahiplerine yaklaştırıldı. |
91. |
Ve cehennem azgınlara (azgınlar için) bariz olarak gösterildi. |
92. |
Ve onlara: “Tapmakta olduğunuz şeyler nerede?” denildi. |
93. |
Allah´tan başka (ilâhlarınız) size yardım ediyorlar mı (edebiliyorlar mı) veya kendilerine yardım edebiliyorlar mı? |
94. |
Onlar (putperestler) ve azgınlar, oraya (cehenneme) yüzüstü (burunları yere sürtünerek) atılırlar. |
95. |
Ve iblisin ordularının hepsi. |
96. |
Onlar (taptıkları şeyler ve onlara tapanlar) orada hasım olarak (düşmanca çekişerek) dediler ki… |
97. |
Allah´a yemin olsun ki, biz mutlaka apaçık bir dalâlet içindeydik. |
98. |
Âlemlerin Rabbi ile sizi (putları) bir tutuyorduk. |
99. |
Ve bizi mücrimlerden (hidayete mani olanlardan) başkası dalâlette bırakmadı. |
100. |
Artık bizim için bir şefaatçi yoktur. |
101. |
Ve (bizim için) sadık bir dost yoktur. |
102. |
Bizim için keşke bir kere daha (dünyaya dönüş) olsaydı, o zaman biz mü´minlerden olurduk. |
103. |
Muhakkak ki bunda elbette bir âyet (ibret) vardır. Fakat onların çoğu (buna rağmen) mü´min olmadılar. |
104. |
Ve muhakkak ki senin Rabbin, O, Azîz´dir (yüce), Rahîm´dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden). |
105. |
Nuh´un kavmi, mürselinleri (resûlleri) tekzip ettiler (yalanladılar). |
106. |
Onların kardeşi Nuh (A.S) onlara: “Takva sahibi olmuyor musunuz?” demişti. |
107. |
Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm. |
108. |
Öyleyse Allah´a karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin). Ve bana itaat edin. |
109. |
Ve ona (tebliğe) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir. |
110. |
Öyleyse Allah´a karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin). Ve bana itaat edin. |
111. |
“Sana en basit insanlar tâbî olduğuna göre, biz (de) mi sana inanalım?” dediler. |
112. |
“Onların yapmış oldukları şey hakkında benim ilmim (bilgim) yoktur.” dedi. |
113. |
Onların hesabı, sadece Rabbime aittir, keşke farkında olsanız. |
114. |
Ve ben mü´minleri tardedici (kovacak) değilim. |
115. |
Ben sadece apaçık bir nezirim (uyarıcıyım). |
116. |
Dediler ki: “Ey Nuh! Eğer sen, gerçekten (bizi uyarmaktan) vazgeçmezsen, sen mutlaka taşlananlardan olacaksın.” |
117. |
Nuh (A.S): “Rabbim, muhakkak ki kavmim beni tekzip etti (yalanladı).” dedi. |
118. |
Bu durumda benimle onların arasını öyle bir açışla aç ki (ve böylece) beni ve mü´minlerden benimle beraber olanları kurtar. |
119. |
Böylece onu ve onunla beraber olanları, dolu bir gemi içinde kurtardık. |
120. |
Sonra Biz, (onların) arkasında kalanları (gemiye binmeyenleri) boğduk. |
121. |
Muhakkak ki bunda mutlaka bir âyet (ibret) vardır. Ve onların çoğu mü´min olmadılar (Allah´a ulaşmayı dilemediler). |
122. |
Ve muhakkak ki senin Rabbin, elbette O, Azîz´dir (yüce), Rahîm´dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden). |
123. |
Ad kavmi, mürselini (gönderilen resûlleri) tekzip etti (yalanladı). |
124. |
Onların kardeşi Hud (A.S) onlara: “Siz takva sahibi olmayacak mısınız (Allah´a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?” demişti. |
125. |
Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm. |
126. |
Öyleyse Allah´a karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun). |
127. |
Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir. |
128. |
Bütün yüksek tepelere, âyet (eserler) bina ederek abesle mi iştigal (boşuna mı uğraşıyorsunuz) ediyorsunuz? |
129. |
Ve (bu dünyada) ebedî kalacağınızı umarak, yapıtlar ediniyorsunuz. |
130. |
Ve yakaladığınız zaman cebirle (zorbalıkla) yakaladınız (zulmettiniz). |
131. |
Öyleyse Allah´a karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun). |
132. |
Ve bildiğiniz (sizlere öğrettiği) şeylerle size yardım eden (Allah´a) karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin). |
133. |
Size hayvanlar ve oğullarla yardım etti. |
134. |
Ve bahçelerle ve pınarlarla… |
135. |
Muhakkak ki ben, azîm günün (kıyâmet gününün) azabının sizin üzerinize olmasından korkarım. |
136. |
“Sen, bize vaazetsen de veya vaazedenlerden olmasan da bizim için eşittir.” dediler. |
137. |
Bu ancak evvelkilerin hulûkundan (yaratmalarından, uydurmalarından) başka bir şey değildir. |
138. |
Ve biz azaplandırılacak değiliz. |
139. |
Böylece onu tekzip ettiler (yalanladılar). Biz de bu sebeple onları helâk ettik. Muhakkak ki bunda mutlaka bir âyet (ibret) vardır. Ve onların çoğu, mü´min olmadılar (Allah´a ulaşmayı dilemediler). |
140. |
Ve muhakkak ki senin Rabbin, elbette O, Azîz´dir (yüce), Rahîm´dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden). |
141. |
Semud (kavmi) de mürselini (resûlleri) tekzip etti (yalanladı). |
142. |
Onların kardeşi Salih (A.S) da onlara: “Siz takva sahibi olmayacak mısınız (Allah´a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?” demişti. |
143. |
Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm. |
144. |
Öyleyse Allah´a karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun). |
145. |
Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir. |
146. |
Siz, burada bulunduğunuz yerde emin olarak bırakılacak mısınız? |
147. |
Bahçelerde ve pınarlarda… |
148. |
Ve ekinler, çiçekleri açılmış hurmalıklar… |
149. |
Ve dağlardan maharetle evler oyuyorsunuz (yontuyorsunuz). |
150. |
Öyleyse Allah´a karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun). |
151. |
Ve müsriflerin (haddi aşanların) emrine itaat etmeyin. |
152. |
Onlar (müsrifler), yeryüzünde fesat çıkarırlar ve ıslâh etmezler. |
153. |
“Sen, sadece büyülenenlerdensin.” dediler. |
154. |
Sen, bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin. Öyleyse eğer sen, sadıklardan isen bize bir âyet (mucize) getir. |
155. |
(Salih A.S): “İşte bu dişi deve. Su içme hakkı onun. Bilinen (belirlenen) gün(ler)de de su içme hakkı sizin.” dedi. |
156. |
Ve ona kötülükle dokunmayın. (Dokunursanız) o zaman büyük günün azabı sizi alır (yakalar). |
157. |
Buna rağmen onu kestiler. Sonra da pişman oldular. |
158. |
Böylece onları azap aldı (yakaladı). Muhakkak ki bunda mutlaka bir âyet (ibret) vardır. Ve onların çoğu mü´min olmadılar (Allah´a ulaşmayı dilemediler). |
159. |
Ve muhakkak ki senin Rabbin, elbette O, Azîz´dir (yüce), Rahîm´dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden). |
160. |
Lut (A.S)´ın kavmi (de) mürselini (resûlleri) tekzip etti (yalanladı). |
161. |
Onların kardeşi Lut (A.S) da onlara: “Siz takva sahibi olmayacak mısınız (Allah´a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?” demişti. |
162. |
Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm. |
163. |
Öyleyse Allah´a karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin). Ve bana itaat edin (bana tâbî olun). |
164. |
Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir. |
165. |
Siz âlemlerden (insanlardan) erkeklere mi gidiyorsunuz (yaklaşıyorsunuz)? |
166. |
Ve Rabbinizin sizin için yarattığı zevcelerinizi (eşleriniz olan kadınlarınızı) bırakıyorsunuz. Hayır, siz azgın (haddi aşan) bir kavimsiniz. |
167. |
“Ey Lut! Eğer gerçekten sen, (bizi uyarmaktan) vazgeçmezsen, sen mutlaka (yurdundan) ihraç edilenlerden (çıkarılanlardan, kovulanlardan) olacaksın.” dediler. |
168. |
“Muhakkak ki ben, sizin amellerinize şiddetle buğzedenlerdenim (kızanlardan, tiksinenlerdenim).” dedi. |
169. |
Rabbim, beni ve ehlimi (ailemi ve bana tâbî olanları), onların yaptıklarından kurtar. |
170. |
Bunun üzerine Biz de onu ve ehlini (ailesini ve ona tâbî olanları), hepsini kurtardık. |
171. |
Geride kalanların içinde bir ihtiyar kadın (Lut (A.S)´ın hanımı) hariç. |
172. |
Sonra diğerlerini dumura uğrattık (nesillerini sona erdirdik). |
173. |
Ve onların üzerine yağmur yağdırdık. İşte bu uyarılanların yağmuru, çok kötü idi. |
174. |
Muhakkak ki bunda mutlaka bir âyet (ibret) vardır. Ve onların çoğu mü´min olmadılar (Allah´a ulaşmayı dilemediler). |
175. |
Ve muhakkak ki senin Rabbin, elbette O, Azîz´dir (yüce) Rahîm´dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden). |
176. |
Eyke halkı (da) mürselini (resûlleri) tekzip etti (yalanladı). |
177. |
Şuayb (A.S) onlara: “Siz takva sahibi olmayacak mısınız (Allah´a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?” demişti. |
178. |
Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm. |
179. |
Öyleyse Allah´a karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin). Ve bana itaat edin (bana tâbî olun). |
180. |
Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir. |
181. |
Ölçüyü ifa edin (mizanınızı eksiye düşürmeyin). Ve muhsirinden (nefslerini hüsrana düşürenlerden, kaybettiği dereceler kazandığı derecelerden fazla olanlardan) olmayın. |
182. |
İstikamet üzere olanların (Allah´a ulaşmayı dileyenlerin) kıstası (ölçüsü) ile (kaybettiğiniz derecelerden daha fazla derece kazanın) tartın. |
183. |
İnsanların şeylerinden kısmayın (Allah´a ulaşmayı dilemelerine mani olarak, kazandıkları derecelerin, kaybettiği derecelerden az olmasına sebebiyet vermeyin). Ve (buna sebep olarak) yeryüzünde fesat çıkararak bozgunculuk yapmayın. |
184. |
Ve sizi ve evvelki toplumları yaratana karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin). |
185. |
“Sen sadece büyülenmişlerdensin.” dediler. |
186. |
Ve sen, bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin. Ve biz, seni mutlaka yalancılardan zannediyoruz. |
187. |
Öyleyse eğer sen, sadıklardan (doğru söyleyenlerden) isen üzerimize gökyüzünden bir parça düşür. |
188. |
(Şuayb A.S): “Rabbim, sizin yaptıklarınızı çok iyi bilir.” dedi. |
189. |
Böylece onu tekzip ettiler (yalanladılar). Bunun üzerine, “gölge günün azabı” onları aldı (yakaladı). Muhakkak ki o, azîm günün (büyük bir günün) azabıydı. |
190. |
Muhakkak ki bunda, mutlaka bir âyet (ibret) vardır. Ve onların çoğu, mü´min olmadılar (Allah´a ulaşmayı dilemediler). |
191. |
Ve muhakkak ki senin Rabbin, elbette O, Azîz´dir (yüce), Rahîm´dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden). |
192. |
Ve muhakkak ki O (Kur´ân), gerçekten âlemlerin Rabbinden indirilmiştir. |
193. |
O´nu, Ruh´ûl Emin (Cebrail A.S) indirdi. |
194. |
Nezirlerden (uyaranlardan) olman için senin kalbine. |
195. |
Apaçık bir Arap lisanı ile. |
196. |
Ve muhakkak ki O, evvelkilerin (kitaplarının) sayfalarında mutlaka vardır. |
197. |
Ve Benî İsrail´in ulemasının (âlimlerinin) O´nu bilmesi, onlar için bir delil olmadı mı? |
198. |
Ve eğer Biz, O´nu bir kısım a´cemine (Arap olmayan bir gruba) indirseydik. |
199. |
Böylece onlara, O´nu okusaydı (gene de) O´na îmân etmezlerdi (mü´min olmazlar, Allah´a ulaşmayı dilemezlerdi). |
200. |
Biz O´nu, mücrimlerin kalplerine işte böyle soktuk (işledik). |
201. |
Onlar elîm azabı görmedikçe O´na îmân etmezler (mü´min olmazlar, Allah´a ulaşmayı dilemezlerdi). |
202. |
Böylece o (azap), onlara ansızın gelir ve onlar farkında olmazlar. |
203. |
“O zaman biz, bekletilenler (mühlet verilenler) olur muyuz?” dediler. |
204. |
Yoksa onlar azabımızı acele mi istiyorlar? |
205. |
İşte gördün mü? Onları senelerce metalandırsak bile. |
206. |
Sonra vaadolundukları şey (azap) onlara geldi. |
207. |
Onların metalandırıldıkları şeyler, onlara fayda vermez (onları müstağni kılmaz). |
208. |
Ve hiçbir kasabayı, nezirler olmadıkça (ona nezirler göndermedikçe) helâk etmedik. |
209. |
Hatırla ki Biz, zalimler (zulmedenler) olmadık. |
210. |
Ve O´nu (Kur´ân´ı), şeytanlar indirmedi. |
211. |
Ve (bu), onlara yakışmaz (onların harcı değildir) ve onlar, (buna) muktedir olamazlar. |
212. |
Muhakkak ki onlar, (vahyi) işitmekten kesin olarak azledilmiş (men edilmiş) olanlardır. |
213. |
Öyleyse Allah ile beraber diğer bir ilâha dua etme. O taktirde azap edilenlerden olursun. |
214. |
Ve en yakının olan aşiretini uyar. |
215. |
Ve mü´minlerden, sana tâbî olan kimselere kanatlarını ger. |
216. |
Eğer onlar, sana asi olurlarsa (isyan ederlerse), o zaman: “Muhakkak ki ben, sizin yaptıklarınızdan uzağım.” de. |
217. |
Ve Azîz (yüce) ve Rahîm olan (Rahîm esmasıyla tecelli eden) (Allah´a) tevekkül et (O´nu vekil et ve güven). |
218. |
O, sen kıyam ettiğin zaman seni görür. |
219. |
Ve secde edenler arasında senin dönmeni (de görür). |
220. |
Muhakkak ki O; O, Sem´î´dir (en iyi işten) Alîm´dir (en iyi bilen). |
221. |
Şeytanlar kimlere iner size haber vereyim mi? |
222. |
(İftira eden) yalancı günahkârların hepsine inerler. |
223. |
Onlar, (şeytanlara) kulak verirler (dinlerler) ve onların çoğu yalancıdırlar. |
224. |
Ve (Allah´a karşı olan) şairler; onlara (sadece) azgınlar tâbî olurlar. |
225. |
Bütün vadilerde onların (hayal peşinde) koştuklarını görmedin mi? |
226. |
Ve muhakkak ki onlar yapmadıkları şeyleri söylerler. |
227. |
Âmenû olanlar (Allah´a ulaşmayı dileyenler) ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanlar ve Allah´ı çok zikredenler ve kendine zulüm yapıldıktan sonra (Allah tarafından) yardım edilenler hariç zulmedenler, yakında hangi dönüş yerine (cehenneme) döneceklerini (ulaştırılacaklarını) bilecekler. |