Tevbe Suresi
    SUAT YILDIRIM MEALİ
    Rahmân ve rahîm olan Allah´ın adıyla
    1. Allah ve Resulünden, kendileriyle anlaşma yaptığınız müşriklere son ihtar!
    2. Bu günden itibaren yeryüzünde dört ay istediğiniz gibi dolaşın ve şunu bilin ki siz Allah’ın elinden hiçbir şekilde kaçıp kurtulamazsınız ve Allah kâfirleri rüsvay edecektir.
    3. Bu Büyük Hac günü, Allah ve Resulünden insanlara şunu ilan edin ki: "Allah da, Resulü de müşriklerden beridir. Şayet şirkten tövbe edip tevhide yönelirseniz bu, elbette sizin için daha hayırlı olur. İyi biliniz ki siz Allah’ın elinden kurtulamazsınız. Kâfirleri pek acı bir azapla müjdele!
    4. Ancak kendileriyle antlaşma yapmanızdan sonra, şartları hiç bir şey eksiltmeksizin tamamen yerine getiren ve sizin aleyhinizde hiçbir kimseye destek vermeyen müşrikler, bu hükmün dışındadırlar. Bunlarla sözleşmenin müddeti tamamlanıncaya kadar antlaşma şartlarına riayet edin. Allah, Kendisine karşı gelmekten, özellikle ahdi bozmaktan sakınanları sever.
    5. O halde, haram aylar çıkınca artık öbür müşrikleri nerede bulursanız öldürün, onları yakalayıp esir edin, onların geçebileceği bütün geçit başlarını tutun. Eğer tövbe eder, namaz kılar, zekât verirlerse onları serbest bırakın. Çünkü Allah gafurdur, rahîmdir (affı ve merhameti boldur).
    6. Eğer müşriklerden biri senden sığınma hakkı isteyip yanına gelmek isterse, sen ona güvence ver, ta ki Allah’ın kelamını dinlesin, düşünsün. Sonra şayet Müslümanlığı benimsemezse onu, kendisini güvenlikte hissedeceği yere (vatanına) ulaştır. Öyle! (Bu sığınma ve gönderme işlemini yapmalı), zira onlar İslâm’ın gerçek mahiyetini bilmeyen bir topluluktur.
    7. O müşriklerin Allah yanında, Resulü yanında nasıl olup da bir ahitleri olabilir ki! (olamaz, zira onlar daima hainlik edip verdikleri sözden dönerler). Mescid-i Haram’ın yanında antlaşma yaptıklarınız bundan müstesna olup, onlar size karşı dürüst davrandıkça siz de onlara dürüst davranın. Allah, Kendisine karşı gelmekten, özellikle ahdi bozmaktan sakınanları sever.
    8. Evet, onların nasıl ahitleri olabilir ki, eğer size galip gelecek olurlarsa sizin hakkınızda ne ahit, ne yemin, ne hukuk, hiç bir şey gözetmezler. Ağızlarıyla güya sizin gönlünüzü alırlar, kalpleri ise nefret duyup kaçınır. Çünkü onların ekserisi Allah’ın yolundan çıkmış fâsıklardır.
    9. Onlar Allah’ın âyetlerini az bir dünya menfaati karşılığında sattılar da Allah’ın yolundan insanları alıkoydular. Gerçekten onlar ne fena iş yapıyorlar!
    10. Müminler hakkında ne ahit, ne yemin, ne hukuk, hiçbir şey gözetmezler. Bunlar öyle saldırgan kimselerdir!
    11. Bununla beraber kâfirlikten vazgeçip tövbe eder, namaz kılar, zekât verirlerse artık sizin din kardeşleriniz olurlar. Bilip anlayacak kimseler için Biz âyetlerimizi iyice açıklarız.
    12. Eğer anlaşmadan sonra yeminlerini bozarlar, bir de dininize hücum ederlerse, artık kâfir güruhunun o öncüleri ile savaşın.Çünkü onların gerçekte artık yeminleri ve ahitleri kalmamıştır. Umulur ki, hiç değilse bu durumda, inkâr ve tecavüzlerinden vazgeçerler.
    13. Ahitlerini ve yeminlerini bozup peygamberi vatanından sürmeye teşebbüs eden bir toplulukla savaşmayacak mısınız ki, aslında savaşı size karşı ilk başlatanlar da onlar olmuşlardı. Ne o, yoksa onlardan korkuyor musunuz?Ama eğer mümin iseniz, asıl Allah’tan çekinmeniz gerekir.
    14. (14-15) Onlarla savaşın ki Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın, onları rüsvay etsin, onlara karşı size yardım edip zafer yolunu açsın, müminlerin gönüllerini ferahlatsın, kalplerindeki kin ve öfkeyi gidersin. Allah Teâlâ dilediğine tövbe de nasib eder. Allah alîmdir, hakîmdir (her şeyi hakkıyla bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir).
    15. (14-15) Onlarla savaşın ki Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın, onları rüsvay etsin, onlara karşı size yardım edip zafer yolunu açsın, müminlerin gönüllerini ferahlatsın, kalplerindeki kin ve öfkeyi gidersin. Allah Teâlâ dilediğine tövbe de nasib eder. Allah alîmdir, hakîmdir (her şeyi hakkıyla bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir).
    16. Yoksa siz, Allah sizden mücahede edenlerle Allah’tan, Resulünden ve müminlerden başkasını sırdaş edinmeyenleri iyice ortaya çıkarmadan, kendi halinize bırakılacağınızı mı zannettiniz? Halbuki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
    17. Müşrikler, kendilerinin kâfirliğine bizzat kendileri şahit iken, Allah’ın mescidlerini mâmur etmeleri kabil değildir.Çünkü onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir ve onlar ateşte daimi kalacaklardır.
    18. Allah’ın mescitlerini ancak Allah’ı ve âhireti tasdik eden, namazı gereği gibi kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başka kimseden çekinmeyen müminler bina edip şenlendirir. İşte onlar cennete ve bütün muratlarına kavuşmayı umabilirler.
    19. Siz hacca gelenlere su dağıtma ve Mescid-i Haramı mâmur etme işini, Allah’a ve âhiret gününe iman edip Allah yolunda cihad eden müminin işi ile bir mi tutuyorsunuz?Bunlar Allah indinde eşit olmazlar. Allah o zalimler gürûhunu hidâyet etmez, umduklarına eriştirmez.
    20. İman edip hicret edenler, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler var ya, işte onlar Allah indinde daha yüksek derecelere sahiptirler ve işte onlardır umduklarına nail olanlar.
    21. Onların Rabbi kendilerinin, katından bir rahmete, bir rıdvana ve içinde daimi nimetler bulunan cennetlere gireceklerini müjdeler.
    22. Onlar o cennetlerde ebediyyen kalacaklardır. Muhakkak ki en büyük mükâfat Allah’ın yanındadır.
    23. Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa babalarınızı ve kardeşlerinizi bile veli edinmeyin. İçinizden onları dost edinenler, zalimlerin ta kendileridir.
    24. De ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım ve akrabanız, ter dökerek kazandığınız mallar, kesada uğramasından endişe ettiğiniz ticaret, hoşunuza giden konaklar, size Allah’tan ve Resulünden ve O’nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ve önemli ise... O halde Allah emrini gönderinceye kadar bekleyin!Allah öyle fâsıklar güruhunu hidâyet etmez, umduklarına eriştirmez.
    25. Şu kesindir ki Allah size birçok savaş yerlerinde yardım etti, Huneyn günü de... O gün ki sayıca çokluğunuz sizi böbürlendirmiş ama bu, size fayda etmemişti. Olanca genişliğine rağmen, dünya başınıza dar gelmişti. Sonra da bozguna uğrayarak düşmana arka çevirip kaçmaya başlamıştınız.
    26. Sonra Allah, Resulünün ve müminlerin üzerlerine sekinetini, güven veren rahmetini indirmiş, sizin göremediğiniz ordular göndermişti de Kendisini tanımayan o kâfirleri azaba uğratmıştı. İşte kâfirlerin cezası budur!
    27. Sonra Allah, bu savaşın peşinden, onlardan dilediği kimseleri küfürden dönüş yapmaya muvaffak eder. Zira Allah gafurdur, rahîmdir (affı ve merhameti boldur).
    28. Ey iman edenler! Müşrikler bir pislikten ibarettir. Onun için, bu yıldan sonra Mescid-i Harama yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan endişe ederseniz, Allah dilerse, sizi lütfundan zenginleştirir. Çünkü Allah alîmdir, hakîmdir (her şeyi bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir).
    29. Kendilerine kitap verilenlerden oldukları halde, Allah’a da, âhiret gününe de iman etmeyen, Allah’ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan, hak dinini din olarak benimsemeyen kimselerle zelil bir vaziyette tam bir itaatle, cizye verinceye kadar savaşın.
    30. Yahudiler: "Üzeyir Allah’ın oğludur" dediler. Hıristiyanlar da "Mesih, Allah’ın oğludur." dediler. Bu onların ağızlarında geveledikleri sözlerden ibarettir. Onlar, sözlerini daha önce geçmiş kâfirlerin sözlerine benzetiyorlar. Hay Allah kahredesiler! Nasıl da haktan batıla döndürülüyorlar?
    31. Yahudiler hahamlarını, Hıristiyanlar rahiplerini ve Meryem’in oğlu Mesih’i Allah’tan başka Rab edindiler. Halbuki onlara bir tek İlâha ibadet etmeleri emr olunmuştu. Ondan başka İlah yoktur. O, onların ortak koştukları şirkten münezzehtir.
    32. Onlar Allah’ın nûrunu ağızlarıyla üfleyip söndürmek isterler. Allah ise, nûrunu tam parlatmaktan başka bir şeye razı olmaz. Kâfirler isterse hoşlanmasınlar!
    33. O’dur ki Resulünü, bütün dinlere üstün kılmak için hidâyetle ve hak dini ile gönderdi. Müşrikler isterse hoşlanmasınlar!
    34. Ey iman edenler! Doğrusu hahamların ve rahiplerin çoğu halkın mallarını haksız yollardan yerler ve insanları Allah’ın yolundan uzaklaştırırlar. Altını, gümüşü yığıp Allah yolunda harcamayanlar var ya, işte onları acı bir azabın beklediğini müjdele!
    35. Yığılan bu altın ve gümüş cehennem ateşinde kızdırılarak, bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün onlara:"İşte! denilecek, sizin nefisleriniz için yığıp hazineye tıktıklarınız! Haydi tadın bakalım o tıktığınız şeyleri!"
    36. Doğrusu, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü kesin hükmünde, ayların sayısı on iki ay olup bunlardan dördü hürmetlidir. İşte doğru hesap budur. O halde bu aylar konusunda kendinize zulmetmeyin ve müşrikler nasıl sizinle topyekûn savaşıyorlarsa siz de onlarla topyekûn savaşın! Ve bilin ki Allah, ilahî sınırlara saygılı olup fenalıklardan sakınanlarla beraberdir.
    37. Hürmetli ayların yerlerini değiştirip ertelemek, sadece kâfirlikte ileri gitmektir. Öyle yapmakla, kâfirler büsbütün şaşırtılırlar. Allah’ın hürmetli kıldığı sayıya denk getirmek üzere onu bir yıl helâl, bir yıl hürmetli sayarlar ve böylece Allah’ın haram kıldığını helâl kabul ederler. Kötü işleri kendilerine süslenip güzel gösterildi. Allah kâfirler güruhunu hidâyet etmez, umduklarına eriştirmez.
    38. Ey iman edenler! Size ne oldu ki "Allah yolunda seferber olunuz!" emri verilince bulunduğunuz yere yığılıp kaldınız?Yoksa âhiretten vazgeçip dünya hayatına mı razı oldunuz?Ama iyi bilin ki dünya hayatının zevki, âhiretin yanında pek az bir şeydir!
    39. Eğer topyekûn seferber olmazsanız, Allah sizi acı bir azaba uğratır ve sizin yerinize başka bir topluluk getirir de siz savaşa çıkmamakla Onun dinine zerrece zarar veremezsiniz. Çünkü Allah her şeye kadirdir.
    40. Eğer Siz Peygambere yardımcı olmazsanız, Allah vaktiyle ona yardım ettiği gibi yine yardım eder. Hani kâfirler onu Mekke’den çıkardıklarında, iki kişiden biri olarak mağarada iken arkadaşına: "Hiç tasalanma, zira Allah bizimle beraberdir." diyordu. Derken Allah onun üzerine sekinetini, huzur ve güven duygusunu indirdi ve onu, görmediğiniz ordularla destekledi. Kâfirlerin dâvasını alçalttı. Allah’ın dini ise zaten yücedir. Çünkü Allah azîzdir, hakîmdir (mutlak galiptir, tam hüküm ve hikmet sahibidir).
    41. Ey müminler! Sizler gerek hafif, gerek ağırlıklı olarak hep birlikte seferber olunuz,Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad ediniz. Eğer anlıyorsanız, sizin için hayırlı olan budur.
    42. Eğer dâvet olundukları seferde peşin bir ganimet bulunsa ve orta yollu bir mesafe olsaydı, mutlaka senin peşinden gelirlerdi; fakat meşakkatli yol onlara pek uzak geldi. Bununla beraber "Eğer gücümüz yetseydi muhakkak sizinle beraber sefere çıkardık." diye yemin edeceklerdir. Onlar bu yalanlarıyla kendilerini mahvediyorlar. Çünkü Allah onların yalancı olduklarını kesinlikle bilmektedir.
    43. Hay Allah seni affedesice! Niçin sence doğru söyleyenler iyice belli oluncaya ve yalancılar da meydana çıkıncaya kadar beklemeyip izin isteyen o münafıklara izin verdin?
    44. Allah’ı ve âhireti tasdik edenler, mallarıyla ve canlarıyla cihada katılmama hususunda senden izin istemezler. Allah, o takvâ ehlini pek iyi bilir.
    45. Senden katılmamak için izin isteyenler sadece Allah’ı ve âhireti tasdik etmeyenler, kalpleri şüphe ile çalkalanıp şüpheleri içinde bocalayıp duranlardır.
    46. Eğer onlar gerçekten sefere çıkmak isteselerdi, elbette onun için hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını hoş görmeyip kendilerini engelledi ve kendilerine: "Oturun, oturanlarla beraber!" denildi.
    47. Şayet sizinle çıkmış olsalardı, bozgunculuk etmekten başka bir faydaları olmazdı. Fesat ve fenalığı artırmaktan başka bir iş yapmazlardı. Sizi fitneye düşürmek arzusuyla aranıza sokulup entrikalar çevirirlerdi. Aranızda onlara kulak verenler de vardır. Allah o zalimleri pek iyi bilir.
    48. Gerçekten bunlar daha önce de fitne çıkarmak istemişler ve işleri tersyüz ederek seni yanıltmaya çalışmışlardı. Nihayet, onlar hoşlanmasa da hakikat ortaya çıkmış ve Allah’ın emri galebe çalmıştı.
    49. İçlerinden bazıları: "Bana izin ver, beni fitneye ve isyana düşürme, başımı derde sokma!" der. Bilmiş ol ki, fitneye zaten kendileri düşmüşlerdir. Cehennem elbette kâfirleri her taraftan kuşatacaktır.
    50. Sana bir iyilik gelirse onlar üzülürler ve eğer başına bir musîbet gelirse içlerinden, "Neyse ki biz daha önce tedbirimizi almıştık. Sorununuzu nasıl çözerseniz çözünüz!" deyip senin başına gelen felaketten dolayı keyifli keyifli arkalarını döner giderler.
    51. De ki: "Allah bizim hakkımızda ne takdir etmiş, ne yazmışsa başımıza ancak o gelir. Mevlam’ız, sahibimiz O’dur. Onun için müminler yalnız Allah’a dayanıp güvensinler."
    52. Münafıklara de ki: "Bizim hakkımızda bekleyip gözlediğiniz, iki güzel şeyden, yani zaferden veya şehid olmaktan başka bir şey midir?Biz ise Allah’ın, ya kendi tarafından veya bizim ellerimizle sizi azaba uğratmasını bekliyoruz. Bekleyin bakalım, biz de bekliyoruz!
    53. De ki: "Allah yolunda, ister gönül rızasıyla verin, ister gönülsüz infak edin, verdikleriniz sizden hiçbir zaman kabul edilmeyecektir.Çünkü siz, hak yoldan çıkmış fâsıklar güruhusunuz."
    54. Bu teberrûlarının kabul edilmemesinin tek sebebi şudur:Çünkü onlar Allah’a ve Resulüne karşı inkâr ve nankörlük içindedirler. Namaza ancak üşene üşene gelirler. Yardımda bulunurken de istemeye istemeye, gönülsüz verirler.
    55. Onların ne mallarının ne de çocuklarının çokluğu seni imrendirmesin. O hiç de önemli değil! Çünkü Allah bunlar sebebiyle dünya hayatında onlara sıkıntı çektirmeyi ve canlarının kâfir olarak çıkmasını dilemektedir.
    56. O münafıklar yanınızda Allah’a yemin ederek sizden olduklarını ileri sürerler. Aslında onlar sizden değildirler. Doğrusu onlar kâfirlerin mâruz kaldıkları durumdan endişe etmeleri sebebiyle ödleri kopan bir topluluktur.
    57. Şayet sığınacakları bir yer, yahut barınabilecekleri mağaralar, hatta başlarını sokabilecekleri bir delik bulsalardı derhal o tarafa seğirtirlerdi.
    58. Onlardan bazıları da senin zekât ve sadakaları taksim edişine dil uzatırlar. Bu mallardan kendilerine pay verilirse memnun olurlar, verilmeyince hemen kızıp öfkelenirler.
    59. Eğer onlar Allah’ın ve Resûlünün kendilerine verdiklerine razı olsalar ve: "Allah’ın lütfu bize yeter. Allah bize lütfundan yine verir, Resûlü de. Bizim isteğimiz sadece Allah’ın rızasıdır!" deselerdi, kendileri için elbette daha iyi olurdu.
    60. Zekâtlar sadece fakirlere, düşkünlere, zekât toplayan görevlilere, kalpleri İslâm’a ısındırılacak olanlara, esirlik ve kölelikten kurtulmak isteyenlere, borçlulara,Allah yoluna ve bir de muhtaç kalmış yolcu ve gariplere mahsustur. Allah tarafından kesin olarak böyle farz buyuruldu. Allah alîmdir, hakîmdir (her şeyi bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir).
    61. Onlardan bazıları Peygamberi incitmek için "O herkese kulak veren safın biridir." derler. De ki: "Evet öyledir, ama hep hakkınızdaki iyi sözlere kulak veren biridir, Allah’a inanır, müminlere güvenir. İman edenleriniz için bir rahmettir O!"İşte böylesi bir Allah Resulünü incitenler yok mu? En acı azap onlara olacaktır.
    62. Sizin yanınıza gelir, gönlünüzü hoş etmek için Allah’a yeminler ederler. Halbuki eğer bunlar mümin iseler, her şeyden önce Allah’ın ve Resûlünün rızasını düşünmeleri gerekirdi.
    63. Hâlâ şunu anlayıp öğrenmediler mi ki, kim Allah’a ve Resûlüne karşı çıkıp düşmanlık ederse, ona muhakkak cehennem ateşi var, hem de devamlı olarak orada kalacaktır. İşte en büyük zillet, en feci rezalet!
    64. Münafıklar, kalplerinde gizledikleri küfrü yüzlerine vuracak bir sûrenin tepelerine inmesinden çekinirler(bir yandan da sizinle alay ederler). De ki: "Eğlenin bakalım. Allah sizin o çekinip endişe ettiğiniz şeyleri meydana çıkaracaktır!"
    65. Eğer kendilerine ettikleri alay hakkında soracak olursan, yaptıklarını gizler ve:"Ciddi bir şey konuşmuyorduk, sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk!" derler. Sen onlara kanmayıp, suçlarını itiraf etmişlercesine de ki:"Demek, siz Allah ile, O’nun âyetleri ile ve Onun Resûlü ile eğleniyordunuz ha!"
    66. "Ey münafıklar! Hiç boşuna özür dilemeyin. Gerçek şu ki: Siz iman ettiğinizi açıkladıktan sonra, içinizdeki inkârı açığa vurdunuz. Sizden bir kısmınızı, (tövbeleri veya alay etmemeleri sebebiyle) affetsek de, bir kısmını suçlarında ısrar etmelerinden dolayı cezalandıracağız."
    67. Münafık erkeklerle münafık kadınlar size değil, birbirlerine benzerler:Kötülüğü teşvik edip iyiliği menederler ve cimriliklerinden dolayı ellerini sımsıkı tutarlar. Onlar Allah’ı unutup terk ettiler, Allah da onları terk etti. Şüphesiz ki münafıklar, hep itaat dışına çıkan fâsık kimselerdir.
    68. Allah gerek münafık erkeklere, gerek münafık kadınlara, gerekse bütün kâfirlere, ebedî kalmak üzere girecekleri cehennem ateşini vaad etmiştir. O onlara yeter! Allah onları rahmetinden uzaklaştırdı. Onlara devamlı bir azap vardır.
    69. Ey münafıklar! Sizin durumunuz tıpkı sizden önce helâk olan ümmetlerin durumuna benzer. Üstelik onlar kuvvetçe sizden daha güçlü olup, malları daha fazla, evlatları daha çoktu. Onlar bu dünyadaki nasipleri kadar zevk almak istediler. İşte sizden öncekiler nasıl öyle nasiplerince yaşamak istedilerse, siz de yine kısmetinizce zevk almak istediniz. Siz de o batağa dalanlar gibi daldınız. Onların yaptıkları işler, hem dünyada hem de âhirette boşa gitti. İşte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileri oldular.
    70. Kendilerinden önce gelip geçmiş milletlerin başlarına gelen olaylara dair haber onlara ulaşmadı mı? Nuh kavminden, Âd, Semud ve İbrâhim kavminden, Medyen halkından ve şehirleri yerle bir edilen toplumdan haberdar olmadılar mı?Onlara peygamberleri açık deliller getirdi ama inanmadılar, bundan dolayı Allah’ın gazabına uğradılar. Ama onlara Allah zulmetmedi, lâkin onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.
    71. Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin velileri, yardımcılarıdır. Onlar iyilikleri teşvik edip kötülükleri menederler. Namazı hakkıyla yerine getirir, zekâtı verir, Allah’a ve Resulüne itaat ederler. İşte onları Allah geniş rahmetine mazhar edecektir.Çünkü Allah azîzdir, hakîmdir (üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibidir).
    72. Allah mümin erkeklere de, mümin kadınlara da, ebedî kalmak üzere girecekleri, içinden ırmaklar akan cennetler vaad etti. Hem Adn cennetlerinde hoş hoş konaklar!Hepsinden âlâsı ise Allah’ın kendilerinden razı olmasıdır. İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı budur.
    73. Ey şanlı Peygamber! Kâfirler ve münafıklarla mücahede et. Onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. Ne kötü bir dönüş yeridir orası!
    74. Onlar Allah’a yemin ederek, olumsuz bir şey söylemediklerini ileri sürerler. Halbuki küfür sözünü söylediler, İslâm’a girdikten sonra inkâr ettiler, başaramadıkları, netice alamadıkları birtakım cinayetlere yeltendiler. Münafıkların Peygamber’e ve müminlere kin beslemelerinin tek sebebi, Allah ve Resulünün Kendi lütfu ile müminlerin ihtiyaçlarını gidermesiydi. Onlar tövbe ederlerse, haklarında hayırlı olur. Yok yüz çevirirlerse, Allah onları dünyada da âhirette de acı bir azaba uğratır. Onlara bütün bir dünyada, ne bir hâmi, ne de bir yardımcı bulunamaz.
    75. Onlardan kimi de Allah’a şöyle kesin söz vermişlerdi:"Eğer Allah bize lütfundan verirse, biz de mutlaka zekât ve teberrûda bulunacak ve elbette iyi insanlardan olacağız."
    76. Fakat Allah lütfundan onlara servet verince cimrilik edip mallarının hakkını vermediler. Zaten onlar yan çizip duruyorlardı.
    77. Allah’a verdikleri sözden dönmeleri ve yalan söylemeyi âdet edinmeleri sebebiyle,Allah da bu işlerinin neticesini, kalplerinde kıyamet gününe kadar sürecek bir münafıklık kıldı.
    78. O münafıklar hâlâ anlamadılar mı ki Allah onların sözlerini de, fısıldaşmalarını da bilir hem Allah bütün gaybleri tam tamına bilir.
    79. Müminlerden gâh farz zekât dışında gönlünden koparak bağışta bulunanları, gâh ancak çalışıp didinerek ele geçirdikleri malları bağışlayanları dillerine dolayıp alaya alanlar var ya, işte Allah onları alay konusu yapıp maskara etmiştir ve onlara gayet acı bir azap vardır.
    80. Onlar için sen ister Allah’tan af dile, ister dileme. Yetmiş kere bile istiğfar etsen, Allah onları asla affetmeyecektir. Evet, böyle! Çünkü onlar Allah’ı ve Resulünü tanımayıp karşı geldiler. Allah da böylesi fâsıklar güruhunu hidâyet etmez, emellerine kavuşturmaz.
    81. Savaşa çıkmayıp Resûlullah’tan ayrılarak geride kalanlar, oturmalarından memnun olup sevince garkoldular. Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad etmekten hoşlanmayıp "Bu sıcakta sefere çıkmayın!" dediler. De ki: "Cehennem ateşi, bundan da sıcak! Ona nasıl dayanacaksınız?Bunu bir bilip anlasalardı!
    82. Öyleyse kazandıkları günahların cezası olarak az gülsün, çok ağlasınlar!..
    83. Eğer Allah seni bu seferden (Tebük’ten) döndürür de, sen onlardan bir toplulukla karşılaşırsan ve onlar başka bir gazaya çıkmak için senden izin isterlerse onlara de ki:"Benimle beraber asla sefere çıkmayacaksınız, asla benim maiyetimde düşmanla savaşmayacaksınız. Mademki önce oturup seferden geri kaldınız, haydi şimdi de geri kalanlarla birlikte oturun!"
    84. Onlardan ölen hiçbir kimsenin cenaze namazını kılma ve kabri başında dua etmek üzere durma.Çünkü onlar Allah’ı ve Resulünü tanımadılar ve yoldan çıkmış olarak öldüler.
    85. Onların ne malları ne de evlatları seni imrendirmesin.Çünkü Allah bunlarla onlara dünyada sıkıntı ve azap çektirmek istemekte ve canlarının kâfir olarak çıkmasını dilemektedir.
    86. "Allah’a iman edin ve Resulü ile birlikte cihada gidin." diye bir sûre indiği zaman,onlardan servet ve imkân sahibi kimseler senden sefere katılmamak için izin istediler ve "Bırak, biz de evlerinde oturan kadınlar ve özürlülerle birlikte oturalım" dediler.
    87. Savaştan geri kalan kadınlarla birlikte oturmaya razı oldular. Kalplerine mühür vuruldu, artık onlar (cihattaki hikmeti, Resullullaha itaat etmedeki mutluluğu) anlayamazlar.
    88. Fakat Peygamber ile beraberindeki müminler hem mallarıyla, hem de canlarıyla cihad ettiler. Hayırların her türlüsü onlarındır. Felaha erenler de onlardır!
    89. Allah onlara, içlerinden ırmaklar akan cennetler hazırladı. Onlar oraya ebediyyen kalmak üzere gireceklerdir. İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı!
    90. Bedevîlerden savaşa katılmamak için özürler uyduranlar, hiç değilse kendilerine izin verilsin diye geldiler. Allah’a ve Resulüne bağlılık iddiasında yalancı olanlar ise oturdular. Ne geldiler, ne de özür dilediler. O bedevîlerden kâfir olanlar, gayet acı bir azaba mâruz kalacaklardır.
    91. Allah ve Resulüne sadık kalmak, onlar hakkında iyi düşünceler taşımak şartıyla zayıflara, hastalara ve savaşta harcama imkânı bulamadığından dolayı savaşa katılamayanlara sorumluluk yoktur. Zira onlar, geri kalmakla beraber, memleketlerinde iyilik ediyorlar. İyilik edenlere diyecek bir şey yoktur. Gerçekten Allah gafurdur, rahîmdir (affı ve merhameti boldur).
    92. Ey Resulüm! Binek temin etmen için sana geldiklerinde:"Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum." deyince, harcayacak para bulamamaları sebebiyle gözyaşı döke döke dönüp gidenleri de kınamak doğru değildir.
    93. Ayıplamak gerekirse, zengin ve imkânlı olmalarına rağmen savaşa katılmamak için bahaneler ileri sürenler ayıplanmalıdır. İşte onlar geride kalan güçsüz kadınlarla beraber kalmaya razı oldular. Allah da onların kalblerini mühürledi. Artık onlar işlerin gerçek mahiyetini bilemezler.
    94. Savaş dönüşü kendileriyle karşılaşınca, katılmamaları hakkında mazeretler, bahaneler ileri sürerler. De ki: "Boşuna özür dilemeyin, zira size inanmayacağız.Çünkü sizin aleyhimizde çevirdiğiniz hilelerden bir kısmını Allah bize bildirdi. Bundan böyle de, yapacağınız her şeyi Allah da, Resulü de görüp değerlendirecek, daha sonra da, gizli olsun açık olsun, her şeyi bilen Allah’ın huzuruna götürüleceksiniz. O da bütün yaptıklarınızı bir bir önünüze koyacaktır."
    95. Dönüp yanlarına vardığınız zaman, kendilerini affetmeniz için Allah’a yeminler edeceklerdir. Siz onlardan yüz çevirin. Onlara muhatap bile olmayın. Çünkü onlar o kadar murdar kimseler ki, hesap sormak ve azarlamakla yola gelmezler. İşleyip durdukları günahlar sebebiyle onların konutları cehennem olacaktır.
    96. Kendilerinden razı olasınız diye, size karşı Allah’a nice yeminler edecekler... Bilesiniz ki siz onlardan hoşnut olsanız bile, o yoldan çıkmış, o pis güruhtan Allah asla razı olmaz.
    97. Bedevîler inkâr ve münafıklıkta şehirlilerden daha şiddetli;Allah’ın, Resulüne indirdiği hükümleri tanımamaya daha yatkındırlar. Allah her şeyi bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.
    98. Kimi bedevîler, Allah yolunda harcamasını angarya ve ziyan sayar; bundan kurtulmak için başınıza türlü türlü belalar gelmesini gözler. O belalar kendi başlarına olsun!Allah, her şey gibi, onların söylediklerini de işitir, bütün hallerini bilir.
    99. Kimi bedevîler de Allah’ı ve âhireti tasdik eder;Allah yolunda harcamasını, Allah’a yakın olmaya ve Resulünün dualarını almaya vesile sayar. İyi bilin ki bu, onlar için Allah’a yakınlık vesilesidir. Allah onları rahmet diyarı olan cennete yerleştirecektir.Çünkü Allah gafurdur, rahimdir (affı, merhamet ve ihsanı boldur).
    100. İslâm’da birinci dereceyi kazanan Muhacirler ve Ensar ile onlara güzelce tâbi olanlar yok mu?Allah onlardan razı, onlar da Allah’tan râzı oldular. Allah onlara içlerinden ırmaklar akan cennetler hazırladı. Onlar oralara devamlı kalmak üzere gireceklerdir. İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı!
    101. Çevrenizdeki bedevîlerden ve Medine ahalisinden öyle münafıklar vardır ki onlar nifak işinde mahir olmuşlardır. Pek sinsi hareket ettikleri için sen onları bilemezsin, ama Biz pek iyi biliriz. Biz onları çifte cezaya çarptıracağız. Sonra da müthiş bir azaba itileceklerdir.
    102. Diğer bir kısmı ise günahlarını itiraf ettiler. Onlar iyi işlerle kötü işleri birbirine karıştırdılar. Onlar tövbe ederlerse umulur ki Allah da onların tövbelerini kabul buyurur.Çünkü Allah gafurdur, rahîmdir (affı, merhamet ve ihsanı boldur).
    103. Onların mallarından zekât al ki, bununla onları temizleyesin ve arındırasın. Onlar için dua da et.Çünkü senin onlar lehine duan, onlar için büyük bir huzur ve tatmin kaynağıdır. Allah her şeyi hakkıyla işitir, bilir.
    104. Bilmediler mi ki: ancak Allah, kullarının tövbelerini kabul eder, zekât ve bağışlarını alır. Tevvab ve rahîm (tövbeleri kabul buyuran ve pek merhametli) olan da ancak Allah’tır.
    105. Ve de ki: "Çalışın: Yaptıklarınızı Allah da, Resulü de, müminler de görecekler. Sonra gizli ve açık her şeyi bilen Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız. O da yaptığınız her şeyi bir bir sizin önünüze çıkaracak, karşılığını verecektir.
    106. Sefere katılmayan bazı kişilerin akıbetleri de Allah’ın emrine kalmıştır:Allah ister onları cezalandırır, ister merhamet eder. Allah alîmdir, hakîmdir (her şeyi bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir).
    107. Bir de şunlar var ki: müminlere zarar vermek için, küfür ve küfranı yaymak için, müminlerin arasına ayrılık sokmak için ve daha önce Allah ve Resulüne savaş açmış adamı buyur etmek için, tuttular bir mescid yaptılar. Bütün bunlardan sonra onlar: "Bundan, iyilikten başka maksat gütmedik." diye yemin edeceklerdir. Allah şahit ki bunlar kesinlikle yalancıdırlar.
    108. O Mescid-i Dırar´da hiç bir zaman namaz kılma! Ta ilk günden, temeli takvâ üzere kurulan mescidde namaza durman daha münasiptir. Orada, maddî ve manevî kirlerden arınmayı seven kimseler vardır. Allah da temizlenenleri sever.
    109. Binasını, Allah’a karşı gelmekten sakınma ve Onun rızasını kazanma temelleri üzerine kuran kimse mi hayırlıdır;yoksa yapısını, yıkılmak üzere olan bir uçurum kenarına kurarak onunla beraber cehenneme yuvarlanan mı? Allah zalimler gürûhunu hidâyet etmez, umduklarına eriştirmez.
    110. Yaptıkları bina, kendileri geberip de kalpleri parçalanıncaya kadar, içlerinde hep bir ukde olarak kalacak. Allah alîmdir, hakîmdir (her şeyi çok iyi bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir).
    111. Allah, karşılık olarak cenneti verip müminlerden canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda mücadele ederler, öldürürler ve öldürülürler. Bu Allah’ın Tevrat’ta da, İncîl’de de, Kur’ân’da da üstlendiği gerçek bir vaaddir. Verdiği sözde Allah’tan daha sadık kim olabilir?O halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinin ey müminler! Müjdeler olsun size, işte en büyük mutluluk, işte en büyük başarı!
    112. O tövbe edenler, o ibadet edenler, o hamd edenler, Allah’ın rızası için sefer edenler, o rükû edenler, o secdeye kapananlar, iyilikleri yayanlar, kötülükleri önleyenler ve Allah’ın hudutlarını bekleyip koruyanlar yok mu? İşte o müminleri müjdele!
    113. Kâfir olarak ölüp cehennemlik oldukları kendilerine belli olduktan sonra,akraba bile olsalar, müşriklerin affedilmelerini istemek, ne Peygamberin, ne de müminlerin yapacağı bir iş değildir.
    114. İbrâhim’in, babası için af dilemesi ise, sırf ona yaptığı vaadi yerine getirmek için olmuştu. Fakat onun Allah düşmanı olduğu kendisine belli olunca, onunla ilgisini kesti. Gerçekten İbrâhim çok yumuşak huylu ve pek sabırlı idi.
    115. Allah bir topluluğu doğru yola ilettikten sonra, nelerden sakınacaklarını kendilerine bildirmedikçe, onları dalâlete sürüklemez.Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla bilir.
    116. Göklerin ve yerin hâkimiyeti Allah’ındır. Dirilten ve öldüren O’dur. Sizin Allah’tan başka ne hâminiz, ne yardımcınız yoktur.
    117. Allah, Peygamberini savaşa katılmayanlara izin verdiğinden ötürü affettiği gibi, içlerinden bir kısmının kalpleri kaymaya yüz tutmuşken, o güçlük anında, Peygambere tâbi olan Muhacirlerle Ensarı da tövbeye muvaffak buyurdu ve sonra onların bu tövbelerini kabul etti.Çünkü O, onlara karşı raûfdur, rahîmdir (pek şefkatli ve pek merhametlidir).
    118. Allah, savaştan geri kalan ve haklarındaki hüküm ertelenen o üç kişinin de tövbelerini kabul buyurdu. Çünkü onlar öylesine bunaldılar ki dünya bütün genişliğine rağmen başlarına dar geldi. Vicdanları da kendilerini sıktıkça sıktı. Nihayet, Allah’ın cezasından, yine Allah’ın kapısından başka sığınacak hiçbir yer olmadığnı anladılar da, bundan sonra, önceki iyi hallerine dönsünler diye, Allah onları tövbeye muvaffak kıldı.Çünkü Allah tevvabdır, rahîmdir (tövbeleri çok kabul eder, tövbe edenleri sever ve pek merhametlidir).
    119. Ey iman edenler! Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakının ve dürüst insanlarla beraber olun.
    120. Ne Medine halkının, ne de etrafındaki bedevîlerin,Allahın Resulünden geri kalmaları ve ona ihtimam göstermeyip kendi canlarının derdine düşmeleri olacak şey değildir (Bunu yapacak bir tek kişi bile çıkmasın). Bu böyledir, çünkü onların Allah yolunda uğrayacakları hiçbir susuzluk, yorgunluk, açlık,kâfirleri öfkelendirecek tarzda bir yere ayak basıp ele geçirmeleri ve düşmana karşı başarı kazanmaları yoktur ki, mutlaka o sebeple kendilerine güzel bir iş ve sevap yazılmış olmasın. Çünkü Allah iyi davrananların mükâfatlarını zayi etmez.
    121. Onlar Allah yolunda, az olsun çok olsun, hiçbir harcama yapmazlar, hak yolda katettikleri hiçbir vadi olmaz ki,Allah, işledikleri bu iyilikleri en güzel tarzda ödüllendirmek için, onların hesaplarına yazılmış olmasın!
    122. Bununla beraber müminlerin hepsinin top yekün sefere çıkmaları uygun değildir. Öyleyse her topluluktan büyük kısmı savaşa çıkarken, bir takım da din hususunda sağlam bilgi sahibi olmak, dinî hükümleri öğrenmek için çalışmalı ve savaşa çıkanlar geri döndüklerinde kötülüklerden sakınmaları ümidiyle, onları uyarmalıdır.
    123. Ey müminler! Size nesep ve mekân bakımından yakın olan kâfirlerle savaşın, onlar sizde bir ciddiyet ve üstün gayret görsünler. İyi bilin ki Allah, fenalıklardan sakınan müttakilerle beraberdir.
    124. Yeni bir sûre indirildiğinde onlardan bazıları: "Bu inen kısım hanginizin imanını artırdı acaba?" diyerek vahyi küçümserler. Ama bu, iman edenlerin imanını, yakinini artırır ve onlar sevinip birbirlerini müjdelerler.
    125. Fakat o sûreler, kalplerinde küfür ve nifak hastalığı bulunanların inkârlarına inkâr kattı ve onlar kâfir olarak öldüler.
    126. Onlar, görmüyorlar mı ki her yıl, bir veya iki kere imtihan ediliyor,çeşitli belalara çarptırılıyorlar da yine nifaklarından dönüş yapmıyor, onlar bundan ibret de almıyorlar.
    127. Aleyhlerinde bir sûre indirilince göz kırpıp alay ederek birbirlerine bakar,sonra "Acaba bizi gören biri var mı?" diye endişe ile bakınır, gören biri yoksa hemen sıvışır giderler. Anlamaz bir topluluk olduklarından, (onlar nasıl iman ve Kur’ân meclisinden uzaklaşıp gidiyorlarsa),Allah da onların kalplerini imandan uzaklaştırır.
    128. Size kendi aranızdan öyle bir Peygamber geldi ki zahmete uğramanız ona ağır gelir. Kalbi üstünüze titrer, müminlere karşı pek şefkatli ve merhametlidir.
    129. Buna rağmen aldırmaz, yüz çevirirlerse, ey Resulüm! de ki:"Allah bana yeter. O’ndan başka tanrı yoktur. Ben yalnız O’na dayanırım. Çünkü O, büyük Arş’ın, muazzam hükümranlığın sahibidir."