Tevbe Suresi
    ÖMER NASUHİ BİLMEN MEALİ
    Rahmân ve rahîm olan Allah´ın adıyla
    1. Bu, bir ayrılık ihtarıdır! Allah Teâlâ ile Resûlü tarafından kendileriyle muâhede yapmış olduğunuz müşriklere.
    2. Artık (ey müşrikler!) siz yeryüzünde dört ay dolaşınız ve biliniz ki, siz şüphe yok, Allah Teâlâ´yı aciz bırakacak değilsinizdir ve muhakkak ki, Allah Teâlâ kâfirleri zelil edicidir.
    3. Ve Allah Teâlâ ile Resûlü tarafından Hacc-ı Ekber günü nâsa bir ilandır ki, Allah Teâlâ da Resûlü de şüphe yok, müşriklerden berîdir. Artık, tevbe ederseniz o sizin için hayırlıdır. Ve eğer yüz çevirirseniz biliniz ki, siz Allah Teâlâ´yı elbette aciz bırakacak değilsinizdir. Ve kâfir olanları acıklı bir azap ile müjdele!
    4. Kendileriyle muâhede yapmış olduğunuz, sonra da size karşı bir eksiklikte bulunmamış ve sizin aleyhinizde olarak bir kimseye yardım eylememiş olan müşrikler müstesna. Artık onlara müddetlerine kadar ahdlerini tamamlayınız. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ sakınanları sever.
    5. Artık haram olan aylar çıkınca, (o diğer) müşrikleri nerede bulursanız öldürünüz ve onları yakalayınız ve onları hapsediniz ve onlar için bütün geçit yerlerine oturunuz. Fakat tevbe ederler, namaz kılarlar, zekâtı da verirlerse artık yollarını açık bırakınız. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ gafûrdur, rahîmdir.
    6. Ve eğer müşriklerden bir kimse senden aman dilerse artık ona aman ver. Tâ ki, Allah Teâlâ´nın kelâmını dinlesin. Sonra onu emin bulunduğu mahalle ulaştır. Çünkü onlar şüphe yok ki, bilmez bir kavimdir.
    7. Allah Teâlâ´nın katında ve peygamberinin katında o müşrikler için nasıl bir ahd olabilir! Mescid-i Haram´ın yanında kendileriyle muâhede yapmış olduklarınız müstesna. İmdi onlar size karşı istikamet gösterdikçe siz de onlar için istikamette bulunun. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ muttakîleri sever.
    8. Nasıl olabilir! Ve eğer size bir galip gelecek olsalar sizin hakkınızda ne bir yemine ve ne de bir ahde riayette bulunmazlar. Onlar sizi ağızlarıyla hoşnut ederler. Kalpleri ise çekinir ve onların çoğu fâsık kimselerdir.
    9. (Onlar) Allah Teâlâ´nın âyetlerini az bir bedel mukabilinde sattılar. Sonra da onun yolundan çevirdiler. Şüphesiz ki onların yapar oldukları şey ne kadar fenadır.
    10. (Onlar) Bir mü´min hakkında ne bir yemin ve ne de bir zimmet gözetmezler. Ve işte haddi tecavüz etmiş olanlar, onlardır.
    11. Eğer onlar bilâhare tevbe ederlerse ve namaz kılarlar ve zekâtı da verirlerse artık sizin dinde kardeşlerinizdir. Ve Biz âyetlerimizi bilenler olan bir kavim için mufassalan beyan ederiz.
    12. Ve eğer ahdlerinden sonra yeminlerini bozacak olurlarsa ve dininiz hakkında da dil uzatırlarsa artık o küfür önderlerini öldürünüz. Şüphe yok ki, onların antları yoktur. Umulur ki, (küfürlerine) nihâyet verirler.
    13. Ya öyle bir kavim ile savaşta bulunmayacak mısınız ki, andlarını bozdular ve Peygamberi (yurdundan) çıkarmayı kurdular ve sizinle muhâsamaya ilk evvel onlar başladılar. Onlardan korkar mısınız! Kendisinden korkmaya en layık olan ancak Allah Teâlâ´dır. Eğer siz mü´min kimseler iseniz, bunu böyle bilirsiniz.
    14. Onlar ile muharebede bulunun. Onları Allah Teâlâ sizin ellerinizle muazzep kılsın ve onları rüsvay etsin ve onların üzerine size nusret versin ve mü´minler olan bir zümrenin göğüslerine şifa ferahnâsip buyursun.
    15. Ve kalplerinin gazabını gidersin. Ve Allah Teâlâ dilediğini tevbeye muvaffak kılar. Ve Allah Teâlâ alîmdir, hakîmdir.
    16. Yoksa sandınız mı ki bırakılacaksınız ve Allah Teâlâ sizden mücâhedede bulunanları ve Allah Teâlâ´dan ve Resûlünden ve mü´minlerden başkasını öz dost ittihaz etmeyenleri bilmeyecek? Halbuki, Allah Teâlâ bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
    17. Müşrikler için, kendi nefislerinin küfrüne şahitler oldukları halde Allah Teâlâ´nın mescitlerini imar etmeleri caiz değildir. Onlar o kimselerdir ki, onların amelleri sükut etmiştir. Ve onlar ateşte ebedîyyen kalıcılardır.
    18. Allah Teâlâ´nın mescitlerini ancak Allah Teâlâ´ya ve ahiret gününe imân eden ve namaz kılan ve zekâtı veren ve Cenâb-ı Hak´tan başkasından korkmayan kimse imar eder. Artık umulur ki, bunlar hidâyete ermiş olanlardan olacaklardır.
    19. Ya siz hacı sakalığını ve Mescid-i Haram´ın imarını, Allah Teâlâ´ya ve ahiret gününe imân eden ve Allah Teâlâ yolunda mücâhedede bulunan kimse gibi mi tuttunuz? Bunlar Allah Teâlâ´nın indinde müsavî olamazlar ve Allah Teâlâ zalimler olan bir kavme hidâyet etmez.
    20. O zâtlar ki, imân ettiler ve muhâcerette bulundular ve Allah Teâlâ´nın yolunda mallarıyla, nefisleriyle cihada atıldılar. İnd-i İlâhide dereceleri pek büyüktür. Ve işte necâta erenler de onlardır.
    21. Onları, Rabbileri kendinden bir rahmet ile ve bir razı olmakla ve cennetler ile müjdeler. Onlar için o cennetlerde ebedî nîmetler vardır.
    22. (Onlar) Orada ebedîyyen bâki kalacaklardır. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ´nın indinde pek büyük bir mükâfaat vardır.
    23. Ey mü´minler! Eğer küfrü imân üzerine ihtiyar etmişler ise babalarınızı, kardaşlarınızı dost tutmayınız ve sizden onları kimler ki dost tutarsa, işte zalim olanlar onlardır.
    24. De ki: «Eğer babalarınız, oğullarınız, kardaşlarınız, refikalarınız, kabileleriniz ve kazanmış olduğunuz mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve hoşnut olduğunuz ikametgâhınız sizin için Allah Teâlâ´dan ve resûlünden ve Allah yolunda cihaddan daha sevgili ise artık Allah Teâlâ´nın emri gelinceye kadar bekleyiniz! Ve Allah Teâlâ fâsıklar olan kavmi hidâyete erdirmez.»
    25. Muhakkak ki, Allah Teâlâ size birçok mevkilerde nusret bahş olmuştur. Huneyn gününde de. O gün ki, çokluğunuz sizi güvendirmişti. Fakat bu size faide vermemiştir. Yeryüzü, genişliğiyle beraber sizin üzerinize dar gelmişti. Sonra da arka çevirir olduğunuz halde dönüp gitmiştiniz.
    26. Sonra Allah Teâlâ Resülü üzerine ve mü´minler üzerine rahmetini indirdi ve sizin görmediğiniz ordular indirdi ve kâfir olanları muazzep kıldı ve bu ise kâfirlerin cezasıdır.
    27. Sonra Allah Teâlâ bunu müteakip dilediğini tevbeye muvaffak kılar ve Allah Teâlâ gafûrdur, rahîmdir.
    28. Ey imân edenler! Şüphe yok ki, müşrikler nâpâk kimselerdir. Artık bu seneden sonra Mescid-i Haram´a yaklaşmasınlar. Ve eğer ihtiyaçtan korkarsanız elbette Allah Teâlâ dilerse sizi fazlından zenginleştirecektir. Şüphe yok ki Allah Teâlâ alîmdir, hakîmdir.
    29. Kendilerine kitap verilmiş olanlardan olup da ne Allah Teâlâ´ya ve ne de ahiret gününe imân etmeyen ve Allah Teâlâ ile Resûlünün haram kıldığı şeyleri haram tanımayan ve ne de hak dinini din edinmeyen kimseler ile zeliller olarak kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar muharebede bulunun.
    30. Ve Yahudiler dediler ki: «Üzeyr, Allah´ın oğludur.» Nasrâniler de dedi ki: «Mesih, Allah´ın oğludur.» Bu, onların ağızlarıyla söyledikleri lakırdılardır. Evvelce kâfir olanların lakırdılarına benzetiyorlar. Allah Teâlâ kendilerini kahretsin! Nasıl (Hak´tan) çevriliyorlar.
    31. (Onlar) Bilginlerini, rahiplerini ve Meryem´in oğlu Mesîh´i de Allah Teâlâ´dan başka tanrılar ittihaz ettiler. Halbuki Allah Teâlâ´dan başkasına ibadet etmekle emrolunmamışlardır. Ondan başka ilâh yoktur. Onların şerik koştukları şeylerden münezzehtir.
    32. Onlar Allah Teâlâ´nın nûrunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Allah Teâlâ ise nûrunu tamamlamaktan başka birşeye razı olmaz. Velev ki kâfirler hoşlanmasınlar.
    33. O bir Hâlik-ı Zîşan´dır ki, Peygamberini hidâyet ile ve hak din ile gönderdi ki, onu bütün dinlerin üzerine yükseltsin. Velev ki, müşriklerin hoşuna gitmesin.
    34. Ey imân etmiş olanlar! Yehûd bilginlerinden ve rahiplerden birçoğu nâsın mallarını elbette haksız yere yerler ve Allah´ın yolundan çevirirler. Ve o kimseler ki, altını ve gümüşü toplarlar da onları Allah yolunda sarfetmezler, artık onları acıklı bir azap ile müjdele.
    35. O günde ki, bunların üstü cehennemin ateşinde kızdırılıp, onunla alınları, yanları ve arkaları dağlanır. İşte bu kendi şahıslarınız için hazine haline getirdiğinizdir, artık toplayıp biriktirdiğinizin tadını tadınız (denilir).
    36. Muhakkak ki ayların sayısı, Allah Teâlâ´nın indinde, Cenâb-ı Hakk´ın kitabında gökleri ve yeri yarattığı günden beri onikidir. Bunlardan dördü haram olanlardır. İşte bu, doğru bir hesaptır. Artık o aylarda nefislerinize zulmetmeyiniz. Ve müşrikler sizinle toplu bir halde savaşta bulundukları gibi siz de toplu bir halde müşrikler ile savaşta bulunun ve biliniz ki, Allah Teâlâ muhakkak korunanlar ile beraberdir.
    37. Şüphe yok ki nesî, te´hir, (bir ayın hürmetini diğer aya bırakmak) küfrde bir ziyâdeliktir. Onunla kâfir olanlar şaşırtılır. Onu (o tehir edileni) bir yıl helâl, bir yıl da haram sayarlar ki, Allah Teâlâ´nın haram kıldığının sayısına uygun göstersinler de Cenâb-ı Hakk´ın haram kıldığını helâl kılsınlar. Onlar için kötü amelleri bezetilmiştir. Allah Teâlâ ise kâfirler olan bir kavme hidâyet etmez.
    38. Ey imân edenler! Sizin için ne var ki, size, «Allah yolunda seferber olunuz,» denildiği zaman yere yığıldınız kaldınız. Yoksa ahirete bedel dünya hayatına mı razı oldunuz? Halbuki, dünya hayatının metaı, ahiretin yanında pek az bir şeyden başka değildir.
    39. Eğer seferber olmazsanız, sizi pek acıklı bir azap ile muazzep kılar ve size bedel başka bir kavmi getirir ve siz O´na hiçbir şey ile zarar veremezsiniz. Ve Allah Teâlâ her şeye kemaliyle kâdirdir.
    40. Eğer siz O´na yardım etmezseniz muhakkak ki, Allah Teâlâ O´na yardım etmiştir. O zaman ki, kâfirler O´nu çıkarmışlardı. O ikinin biri bulunuyordu. O ikisi mağarada bulundukları sıra, o vakitte ki, refikine diyordu: «Mahzun olma, şüphe yok ki Allah Teâlâ bizimle beraberdir.» Artık Allah Teâlâ O´nun üzerine sekîneti indirdi ve bunu da görmediğiniz askerlerle teyid buyurdu ve kâfir olanların sözünü alçalttı. Allah Teâlâ´nın kelimesi ise, o en yüksektir. Ve Allah Teâlâ azîzdir, hakîmdir.
    41. Siz hafif ve ağırlıklı olarak cihada çıkınız ve Allah Teâlâ´nın yolunda mallarınızla ve nefislerinizle mücâhedede bulununuz. Bu, sizin için hayırlıdır. Eğer bilir kimseler oldunuz ise.
    42. Eğer o, yakın bir ganîmet ve orta bir sefer olsa idi elbette sana tâbi olurlardı. Fakat o meşakkatli mesafe onlara uzak geldi ve az sonra Allah Teâlâ´ya yemin edeceklerdir ki, eğer iktidarımız olsa idi elbette seninle beraber sefere çıkardık. Bunlar nefislerini helâl diyorlar. Allah Teâlâ ise onların mutlaka yalancı kimseler olduklarını biliyor.
    43. Allah Teâlâ seni affetsin, ne için sadâkatte bulunanlar sence tayin edinceye ve sen yalancıları bilinceye kadar (beklemeden) onlara izin verdin.
    44. Allah Teâlâ´ya ve ahiret gününe imân edenler, mücâhedede bulunmak hususunda senden izin istemezler. Allah Teâlâ muttakîleri bihakkın bilicidir.
    45. Senden ancak o kimseler (cihada iştirak etmemek için) izin isterler ki, Allah Teâlâ´ya ve ahiret gününe inanmazlar ve onların kalpleri şekke düşmüştür. Artık onlar o şekk (ve şüphelerinde) mütereddit bulunur dururlar.
    46. Eğer (cihada) çıkmak isteseydiler, elbette onun için bir hazırlık (bir kuvvet) hazırlardılar. Fakat Allah Teâlâ onların cihada çıkmalarını kerih gördü de onları alıkoydu. Ve, «Oturanlar ile beraber oturunuz!» denildi.
    47. Eğer sizin aranızda (cihada) çıkacak olsalardı, size bozgunluktan başka birşey arttırmış olmayacaklardı ve sizin aranıza fitne sokmak isteyerek koşar dururlardı. Ve sizin aranızdan onları ziyâdesiyle dinleyenler de vardır. Allah Teâlâ o zalimleri tamamıyla bilicidir.
    48. Muhakkak ki onlar daha evvel fitne çıkarmak istemişlerdi ve sana işleri altüst etmişlerdi. Tâ ki, hak geldi ve onların kerih görmüş olmalarına rağmen Allah Teâlâ´nın emri zahir oldu.
    49. Ve onlardan, «Bana izin ver ve beni fitneye düşürme,» diyen de vardır. Haberiniz olsun ki, onlar fitnenin içine düşmüşlerdir. Ve şüphesiz ki cehennem, kâfirleri elbette kuşatmıştır.
    50. Sana bir güzellik nâsip olunca onları mahzun eder. Ve eğer sana bir musibet dokunsa, «Biz muhakkak ki, tedbirimizi evvelce almış bulunduk» derler. Ve onlar sevinir bir halde geri dönerler.
    51. De ki: «Bize Allah Teâlâ´nın yazmış olduğu şeyden başkası isabet etmez. o bizim Mevlâmızdır ve mü´min olanlar artık Allah Teâlâ´ya tevekkül etsinler.»
    52. De ki: «Siz bizim hakkımızda iki güzellikten birinden başkasını mı beklersiniz? Ve bizler ise size Cenâb-ı Hakk´ın katından veya bizim ellerimizle bir azabın isabetini bekliyoruz. Artık bekleyiniz. Biz de sizinle beraber bekleyicileriz.»
    53. De ki: «İster gönül rızasıyla ve ister kerhen infakta bulunun, elbette sizden kabul edilmeyecektir. Çünkü siz şüphe yok fâsıklar olan bir kavim olmuş oldunuz.»
    54. Onlardan infak ettikleri şeylerin kabul edilmesine mani olan şey de, onların Allah Teâlâ´yı ve peygamberini inkâr etmiş olmalarıdır ve onlar namaza ancak üşenici oldukları halde gelirler ve onlar ancak kerih görür oldukları halde infakta bulunurlar.
    55. Artık seni taaccübe düşürmesin, onların ne malları ve ne de evlatları. Allah Teâlâ ancak diler ki, onları bununla dünya hayatında muazzep kılsın ve onların kâfir oldukları halde canları çıkıversin.
    56. Ve Allah´a yemin ederler ki, onlar da muhakkak sizlerdendir. Ve halbuki, onlar sizden değildirler. Velâkin onlar (korkudan) ödleri patlar bir kavimdir.
    57. Eğer bir sığınılacak yer veya mağaralar veya girecek bir delik bulsalardı, onlar koşar oldukları halde oraya dönerlerdi.
    58. Ve onlardandır, sadakalar hususunda seni ayıplar olan şahıs da. İmdi kendilerine onlardan verilmiş olunca hoşnut olurlar ve eğer onlardan verilmezse o vakit kızarlar.
    59. Ve eğer onlar Allah Teâlâ´nın ve Peygamberinin kendilerine verdiğine razı olsalardı ve «Şüphe yok ki, Allah Teâlâ bize yeter. Allah Teâlâ fazlından bize verecektir. Resûlü de. Muhakkak ki, bizler Cenâb-ı Hakk´a rağbetkar kimseleriz» (deselerdi) elbette haklarında hayırlı olurdu.
    60. Sadakalar, ancak fakirlere, miskinlere, onun üzerine memur olanlara, kalpleri telif edilmiş bulunanlara, azad edilecek kölelere, borçlulara, Allah yolunda cihada atılanlara ve yolculara Allah tarafından bir fariza olarak (mahsustur) ve Allah Teâlâ alîmdir, hakîmdir.
    61. Ve yine onlardan öyle kimseler de vardır ki, peygamberi incitirler. O bir kulaktır, (herkesi dinler) derler. De ki: «O sizin için bir hayır kulağıdır. Allah Teâlâ´ya imân eder ve mü´minler için sözlerinin doğruluğuna inanır ve sizden imân edenler için bir rahmettir.» Ve o kimseler ki, Allah Teâlâ´nın Peygamberini incitiverirler, onlar için pek acıklı bir azap vardır.
    62. Sizin için Allah Teâlâ´ya and içerler ki, sizi (kendilerinden) razı kılsınlar. Halbuki, kendisini razı kılmaya en haklı olan Allah Teâlâ ile Peygamberidir. Eğer mü´min kimseler iseler onların rızasını tahsile çalışsınlar.
    63. Bilmezler mi ki, şüphesiz her kim Allah Teâlâ´ya ve resûlüne muhalefette bulunursa artık onun için, içinde ebedîyen kalmak üzere cehennem ateşi vardır. Bu ise en büyük, daimi bir helâktır.
    64. Münafıklar, üzerlerine bir sûre indirilip de onlara kalplerinde olanı açıkça haber vereceğinden korkarlar. De ki: «Siz istihzâda bulunup durunuz. Şüphesiz ki Allah Teâlâ sizin, çekinir olduğunuz şeyi açığa çıkarıcıdır.»
    65. Ve andolsun ki, onlardan soracak olsan, «Elbette biz ancak söze dalmış şakalaşıyorduk» diyeceklerdir. De ki: «Siz Allah ile mi ve onun âyetleriyle ve Resûlü ile mi eğleniyorsunuz?»
    66. İtizarda bulunmayınız, muhakkak ki, siz imânınızdan sonra kâfir oldunuz. Eğer sizden bir zümreyi (tevbe edeceklerinden dolayı) affedersek, bir gürûhu onlar mücrim kimseler oldukları için azaba uğratacağızdır.
    67. Münafık olan erkekler ve münafik bulunan kadınlar, bazıları bazılarındandır. Kötülük ile emir ve iyilikten nehy ederler. Ve ellerini sımsıkı yumarlar. Onlar Allah Teâlâyı unuturlar, artık O da onları unuttu. Şüphe yok ki, münafıklar, onlar tam fâsık kimselerdir.
    68. Allah Teâlâ münafıklara ve münafıkalara ve kâfirlere, cehennem ateşini orada müebbeden kalıcılar olmak üzere vaadetmiştir. O onlara kâfidir. Ve onlara Allah Teâlâ lânet etti. Ve onlar için elîm bir azap da vardır.
    69. (Ey münafıklar!) Siz de evvelkiler gibi ki, onlar sizden kuvvetçe daha şiddetli idiler ve emval ve evlatça daha ziyâde idiler. Artık onlar kendi nâsipleriyle faidelendiler. Siz de kendi nâsibinizle faidelenmek istediniz, o sizden evvelkilerin kendi nâsipleriyle faidelendikleri gibi ve siz de bâtıla dalanlar gibi dalıverdiniz. İşte onların amelleri dünyada ve ahirette bâtıl oldu ve işte ziyana uğramış olanlar da onlardır.
    70. Onlara, o kendilerinden mukaddem olanların, Nûh, Âd, Semûd kavminin ve İbrahim kavminin ve Medyen ile Mü´tefikat ashâbının haberi gelmedi mi? onlara peygamberleri açık mûcizeler ile gelmişti. Artık Allah Teâlâ onlara zulmeder olmadı, velâkin onlar kendi nefislerine zulmeder oldular.
    71. İmân sahibi olan erkekler ile kadınlar ise bazıları bazılarının velîleridir. Mâruf ile emrederler, münkerden nehy eylerler ve namazı dosdoğru kılarlar ve zekâtı verirler. Ve Allah Teâlâ´ya ve Peygamberine itaatte bulunurlar. İşte bunları elbette ki, Allah Teâlâ rahmetine nâil buyuracaktır. Şüphe yok ki Allah Teâlâ azîzdir, hakîmdir.
    72. Allah Teâlâ imân sahibi olan erkeklere ve kadınlara içinde ebedîyen kalıcılar olmak üzere altlarından ırmaklar akar cennetler ve Adn cennetlerinde pâk ikâmetgâhlar vaad buyurmuştur. Ve Allah Teâlâ tarafından olan bir rıza ise, daha büyüktür. İşte en büyük necât da budur.
    73. Ey peygamber-i Zîşan! Kâfirler ile ve münafıklar ile mücâhedede bulun ve onların üzerine şiddetli davran ve onların varacakları yer cehennemdir. Ve ne fena bir dönülecek yer!
    74. Allah Teâlâ´ya yemin ederler ki, söylemiş değillerdir. Ve and olsun ki, o küfr lakırdısını söylediler ve İslâmiyet´i kabul etmiş olduklarından sonra kâfir oldular ve yetişemedikleri şeye yine yeltendiler ve onlar münkirane bir harekette bulunmadılar, ancak Allah Teâlânın ve ResûIünün fazl-ı ilâhi ile onları zengin kılmış olmalarından (dolayı bulundular). İmdi onlar tevbe ederlerse kendileri için hayırlı olur. Ve eğer yüz çevirirlerse Allah Teâlâ onları dünyada ve ahirette pek acıklı bir azap ile muazzeb kılar ve artık onlar için yeryüzünde ne bir koruyacak ve ne de bir yardımda bulunacak kimse yoktur.
    75. Ve onlardan bazıları da Allah Teâlâ´ya ahdetmişti ki: «Eğer fazlından bize verir ise elbette tasaddukta bulunacağız ve elbette sâlih kimselerden olacağız.»
    76. Vaktâ ki, Allah Teâlâ onlara fazlından ihsan buyurdu, onunla cimrilikte bulundular ve yüz çevirdiler. Ve zâten onlar yüz döndürür kimselerdir.
    77. Artık Allah Teâlâ´ya vaadettikleri şeyde O´na muhalefet ettikleri için ve yalan söyler oldukları için O da onların bu hareketlerinin akibetini ona mülâki olacakları güne kadar onların kalplerinde bir nifaka döndürdü.
    78. Daha bilmediler mi ki, Allah Teâlâ, onların sırlarını da fısıltılarını da muhakkak ki bilir. Ve şüphe yok ki, Allah Teâlâ gaybleri pek iyi bilendir.
    79. O kimseler ki, mü´minlerden sadakaları gönül hoşluğu ile ziyâdece verenleri ve kendi takatlerinden fazlasını bulamayanları ayıplarlar, onlar ile alayda bulunurlar. Allah Teâlâ da o kimseleri maskaraya çevirir ve onlar için acıklı bir azap vardır.
    80. Onlar için istiğfarda bulun veya onlar için istiğfarda bulunma. Eğer onlar için yetmiş defa mağfiret taleb edecek olsan, elbette Allah Teâlâ onlara mağfiret etmeyecektir. Çünkü onlar Allah Teâlâ´yı ve Resûlünü inkar ettiler. Allah Teâlâ ise fâsıklar olan bir kavme hidâyet etmez.
    81. Resûlullah´a muhalefet için geri kalmış olanlar, oturmalarıyla sevindiler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla mücâhedede bulunmalarını kerih gördüler ve, «Şu sıcakta cihada çıkmayın,» dediler. De ki: «Cehennemin ateşi sıcaklıkça daha şiddetlidir.» Eğer iyice anlar kimseler olsalar idi.
    82. Artık onlar kazanmış oldukları şeyin cezası olmak üzere pek az gülsünler ve pek ziyâde ağlasınlar.
    83. Eğer Allah Teâlâ seni onlardan bir tâifenin yanına döndürür de başka bir cihada çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: «Artık siz benimle beraber çıkmayınız ve benim maiyetimde olarak savaşta bulunmayınız. Çünkü, siz ilk defada oturmaya razı oldunuz. Artık geri kalanlar ile beraber oturunuz.»
    84. Ve onlardan hiçbir şahsın üzerine ölmüş olunca ebedîyyen namaz kılma ve kabrinin üzerinde durma. Çünkü onlar Allah Teâlâ´yı ve Resûlünü inkar ettiler ve onlar fâsık olarak öldüler.
    85. Onların malları ve evladları seni imrendirmesin. Allah Teâlâ diliyor ki, onları bunlar sebebiyle dünyada azaba uğratsın ve onların canlarını kâfirler oldukları halde gidersin.
    86. Allah Teâlâ´ya imân edin ve peygamberinin mâiyetinde cihadda bulunun diye bir sûre indiği zaman, onlardan kudret ve servet sahipleri senden izin dilediler ve, «Bizi bırak, oturanlar ile beraber olalım,» dediler.
    87. Onlar, geriye kalanlar ile beraber olmaya razı oldular ve onların kalpleri üzerine mühür vurulmuştur. Artık onlar güzelce anlayamazlar.
    88. Fakat peygamber ve O´nunla beraber bulunan mü´minler, mallarıyla ve canlarıyla cihada atıldılar. Ve işte bütün hayırlar, onlarındır. Ve felâh bulanlar da işte onlardır.
    89. Allah Teâlâ onlar için altından ırmaklar akar cennetler hazırlamıştır. Orada ebedîyen kalıcılardır. İşte en büyük necât budur.
    90. Ve bedevilerden mazeret dermeyan edenler, kendilerine izin verilmesi için geldiler. Allah Teâlâ´ya ve Resûlüne yalanları söyleyenler de oturdular. Onlardan kâfir olanlara elbette ki pek acıklı bir azap isabet edecektir.
    91. Ne zayıflar üzerine, ne de hastalar üzerine ve ne de harcayacakları bir şey bulamayanlar üzerine bir günah yoktur, Allah Teâlâ için ve Peygamberi için hayırhâh bulundukları takdirde. İhsanda bulunanların aleyhine hiçbir yol yoktur. Ve Allah Teâlâ gafûrdur, rahîmdir.
    92. Ve o kimselere de günah yoktur ki, her ne zaman kendilerine binek veresin diye sana geldikçe, «Sizi üzerine bindirecek bir şey bulamıyorum,» dedin de sarfedecek bir şey bulamadıkları için gözleri yaş döke döke geri dönüverdiler.
    93. Ancak muaheze yolu o kimseler üzerinedir ki, onlar zengin kimseler oldukları halde senden izin isterler, geriye kalanlar ile beraber olmaya razı olmuş bulunurlar. Allah Teâlâ da onların kalpleri üzerini mühürlemiştir. Artık onlar bilmezler.
    94. Onlara döndüğünüz zaman size mazeret beyan edeceklerdir. De ki: «Mazerette bulunmayınız, elbette size inanmayacağızdır. Muhakkak ki, Allah Teâlâ sizin bir kısım hallerinizden bizi haberdar buyurdu ve sizin amellerinizi Allah Teâlâ ve Peygamberi görecektir. Sonra gizliyi de, âşikâreyi de bilene döndürüleceksiniz. Artık o da neler yapmış olduklarını size haber verecektir.»
    95. Yanlarına döndüğünüz zaman onları muahazeden vazgeçmeniz için size karşı Allah Teâlâ´ya yemin edeceklerdir. Artık onlardan vazgeçiniz. Şüphesiz ki, onlar murdar şeylerdir. Ve onların varacakları yer, kazanır oldukları şeye bir ceza olmak üzere cehennemdir.
    96. Size yemin ederler ki, onlardan razı olasınız. Siz onlardan razı olacak olsanız da şüphe yok ki, Allah Teâlâ o fâsıklar olan tâifeden razı olmaz.
    97. Bedeviler, küfürce ve nifakça daha galizdirler. Ve Allah Teâlâ´nın Resûlüne indirmiş olduğu şeyin hududunu bilmemeğe daha layıktırlar. Allah Teâlâ ise alîmdir, hakîmdir.
    98. Ve bedevilerden öyleleri vardır ki, infak ettiği şeyi bir ziyan sayar. Ve sizin hakkınızda hadiselerin gelmesine intizarda bulunur. Kötü bir hadise onların üzerlerine olsun. Ve Allah Teâlâ kemaliyle işiticidir ve bilicidir.
    99. Ve bedevilerden öylesi de vardır ki, Allah Teâlâ´ya ve ahiret gününe imân eder ve infak ettiği şeyi Allah Teâlâ nezdinde tekarrübe ve Peygamberin dualarına vesile (ittihaz) eder. Haberiniz olsun ki, onlar kendileri için bir yakınlıktır. Elbette Allah Teâlâ onları rahmetinin içine girdirecektir. Şüphe yok ki Allah Teâlâ yarlığayıcıdır, esirgeyicidir.
    100. Muhacirler ile Ensârdan ilk evvel (İslâmiyet´i kabul ile başkalarına) sabkedenler ve (onlara) ihsan ile tâbi olanlar var ya! Allah Teâlâ onlardan razı oldu, onlar da O´ndan razı oldular. Ve onlar için altından ırmaklar cereyan eden cennetler hazırladı. İçlerinde ebedîyyen baki olacaklardır. İşte bu, en büyük bir necâttır.
    101. Ve sizin etrafınızdaki bedevîlerden ve Medîne ahalisinden münafıklar vardır. Münafıklık üzerine sebat edip durdular. Onları sen bilmezsin, onları Biz biliriz. Elbette onları iki kere muazzep edeceğiz, sonra da daha büyük bir azaba döndürüleceklerdir.
    102. Ve günahlarını itiraf eden başkaları da iyi bir ameli diğer bir kötü ile karıştırmışlardır. Umulur ki, Allah Teâlâ onların tevbelerini kabul eder. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ gafûrdur, rahîmdir.
    103. Onların mallarından bir sadaka al, onunla kendilerini temizlemiş, tezkiye etmiş olursun. Ve onlara dua et, şüphe yok ki, senin duan onlar için bir sükûnettir ve Allah Teâlâ kemaliyle işiticidir, bilicidir.
    104. Onlar bilmediler mi ki, muhakkak Allah Teâlâ o Mabud-i Kerîm kullarından tevbeyi kabul eder ve sadakaları alır. Ve şüphe yok ki tevbeleri kabul eden, pek merhametli olan ancak O (Hâlık-i Azîmüşşan)dır.
    105. Ve de ki: «(Dilediğinizi) Yapınız. Elbette ki, Allah Teâlâ ve O´nun Peygamberi ve mü´minler sizin yaptıklarınızı göreceklerdir. Ve siz gaybı da, meşhut olanı da bilen zâta elbette döndürüleceksinizdir. Artık o da neler yapar olduğunuzu size haber verecektir.»
    106. Ve diğer birtakımı da Allah Teâlâ´nın emri için tehir edilmişlerdir. Ya onları muazzep kılacak veya onların tevbelerini kabul buyuracaktır. Ve Allah Teâlâ alîmdir, hakîmdir.
    107. Ve o kimseler ki, zarar vermek için ve küfür için ve mü´minlerin aralarını ayırmak için ve evvelce Allah Teâlâ ile ve Resûlü ile savaşa cür´et etmiş olanı beklemek için bir mescit edindiler ve yemin de edeceklerdir ki: «Biz iyilikten başka bir şey kasdetmedik.» Allah Teâlâ ise şehâdet eder ki, onlar şüphe yok yalancı kimselerdir.
    108. Onun içinde ebedîyen namaz kılma. İlk günden beri takvâ üzere müesses olan bir mescid, elbette onun içinde namaz kılmana daha layıktır. Onun içinde öyle birtakım rical vardır ki, tertemiz olmayı severler, Allah Teâlâ da çok temizlenenleri sever.
    109. O halde binâsını Allah Teâlâ´dan bir korku ve bir rıza, üzerine kurmuş olan kimse mi hayırlıdır, yoksa binâsını yıkılmakta bulunan bir yarın kenarı üzerine kurup da onunla beraber Cehennem ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah Teâlâ da zalimler olan bir kavmi hidâyete erdirmez.
    110. Onların kurmuş oldukları bina, onların gönüllerinde bir işkil olarak zail olmayacaktır. Meğer ki gönülleri parça parça olsun. Ve Allah Teâlâ alîmdir, hakîmdir.
    111. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ mü´minlerden nefislerini ve mallarını, cennet muhakkak onların olması mukabilinde satın almıştır. Allah Teâlâ yolunda mücâhedede bulunacaklar da öldürecekler ve öldürüleceklerdir. Onların öyle cennete konulmaları, Tevrat´ta, İncil´de ve Kur´an´da mezkûr, hak olan bir vaad-i ilâhîdir. Ve ahdini Allah Teâlâ´dan ziyâde ifâ edebilen kim vardır? Artık yapmış olduğunuz o alışverişten dolayı size müjdeler olsun ve işte bu, en büyük bir saadettir.
    112. (Onlar) Tevbe edenlerdir, ibadette bulunanlardır, hamd edenlerdir, oruç tutanlardır, rükûa, secdeye varanlardır, mâruf ile emir ve münkerden nehyeyleyenlerdir ve Allah Teâlâ´nın hududunu muhafazada bulunanlardır. İşte (o) mü´minleri müjdele.
    113. Peygamber için ve imân edenler için muvafık değildir ki, müşrikler hakkında mağfiret talebinde bulunsunlar, velev ki, karabet sahipleri olsunlar. Onların cehennem ashâbı oldukları kendilerine tebeyyün ettikten sonra.
    114. İbrahim´in babası için istiğfarda bulunması ise ancak ona yapmış olduğu bir vaadden dolayı idi. Vaktâ ki onun Allah için bir düşman olduğu kendisine tebeyyün etti. Hemen ondan berî oldu. Şüphe yok ki, İbrahim elbette çok ah vah eden yumuşak tâbiatlı bir zât idi.
    115. Allah Teâlâ bir kavme hidâyet ettikten sonra onlara sakınacakları herşeyi açıkça bildirmedikçe, onları dalâlete düşürecek değildir. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ her şeyi tamamıyla bilicidir.
    116. Muhakkak ki Allah Teâlâ, bütün göklerin ve yerin mülkü O´nundur. Diriltir de, öldürür de. Ve sizin için O´ndan başka ne bir yar vardır, ne de bir yardımcı.
    117. Kasem olsun ki Allah Teâlâ, Peygambere ve o güçlük saatinde O´na tâbi olan muhacirler ile ensâra tevbe nasib etti. Onlardan bir zümrenin kalpleri az kalsın ezilecek bir hale geldikten sonra tevbelerini kabul buyurdu. Şüphe yok ki, onların hakkında O, çok esirgeyicidir, çok merhametlidir.
    118. Ve üç kişiye de ki, onlar geri bırakılmışlardı, hattâ yeryüzü, genişliğiyle beraber onların üzerine dar gelmişti. Kalpleri kendilerine darlaşmıştı ve Allah Teâlâ´ya sığınmadan başka O´ndan sığınacak bir şey bulunmadığını anladılar. Sonra onlara tevbekar olmaları için tevbe nâsip buyurdu. Şüphe yok ki Allah Teâlâ´dır tevbeleri en çok kabul eden, en çok merhametli olan ancak O´dur.
    119. Ey imân edenler! Allah Teâlâ´ dan korkunuz ve sâdıklar ile beraber olunuz.
    120. Ne Medîne ahalisi için ve ne de onların civarında bulunan bedeviler için sahih olmaz ki, Allah Teâlâ´nın Resûlünden geri kalsınlar ve onun kendi nefsinde ne yaptığına bakmayıp da kendi nefislerine rağbet göstersinler. Çünkü onlara Allah yolunda ne bir susuzluk ve ne bir yorgunluk ve ne de bir açlık isabet etmez ki ve ne de kâfirleri kızdıracak bir mevkie ayak basmazlar ki ve ne de bir düşmana karşı bir muvaffakiyete nâil olmuş olmazlar ki, illâ onun mukabilinde kendileri için bir sâlih amel yazılmış olur. Şüphe yok ki Allah Teâlâ muhsin olanların mükâfaatını zâyi etmez.
    121. Ve (onlar) ne küçük ve ne de büyük bir nafaka sarfetmezler ki, ve bir vadiyi dolaşmış olmazlar ki, illâ onlar için yazılır. Tâ ki yaptıklarından daha güzeli ile Allah Teâlâ onları mükâfaata nâil buyursun.
    122. Ve maamafih bütün mü´minlerin birden toplanıp sefere çıkmaları doğru değildir. Onların her bir fırkasından bir zümre dinde fekâhat sahibi olmaya çalışmalı ve kavimlerine dönünce de onları inzar etmelidirler. Umulur ki, onlar sakınırlar.
    123. Ey imân edenler! Kâfirlerden civarınızda bulunanlar ile mukatelede bulunun ve onlar sizde bir şiddet bulsunlar ve biliniz ki, Allah Teâlâ muttakîler ile beraberdir.
    124. Ve ne zaman bir sûre indirilmiş olunca, onlardan kimi der ki: «Bu hanginizin imânını arttırdı?» Fakat o kimseler ki, imân etmişlerdir, artık onlara imânı arttırmıştır ve onlar müjdelenirler.
    125. Fakat kalplerinde bir hastalık olanlara gelince, (o sûrenin nüzûlü) onların küfürlerine küfür katıp arttırmıştır ve onlar kâfirler oldukları halde ölüp gitmişlerdir.
    126. Ya görmüyorlar mı ki, onlar her yıl mutlaka bir defa veya iki defa bir fitneye, bir belâya tutuluyorlar da sonra tevbe etmiyorlar. Ve onlar düşünüp ibret de almıyorlar.
    127. Ve her ne zaman bir sûre indirilince bazıları bazılarına bakıverirler, sizi bir kimse görüyor mu diye endişede bulunurlar. Sonra da savuşup giderler. Allah Teâlâ onların kalplerini çevirmiştir. Çünkü onlar öyle bir kavimdirler ki, güzelce anlayamazlar.
    128. Kasem olsun, size kendi cinsinizden bir peygamber geldi ki, sizin sıkıntıya uğramanız O´nun üzerine pek güç gelir, üzerinize çok düşkündür. Mü´minler hakkında pek şefkatli ve pek merhametlidir.
    129. Eğer yüz çevirirlerse artık de ki: «Allah Teâlâ bana kâfidir. O´ndan başka mâbûd yoktur. Ben ancak O´na tevekkül ettim ve O, pek büyük olan Arş´ın sahibidir.»