Fussilet Suresi
    ÖMER NASUHİ BİLMEN MEALİ
    Rahmân ve rahîm olan Allah´ın adıyla
    1. Hâ, Mîm.
    2. Esirgeyen, merhamet buyuran zât tarafından indirilmiştir.
    3. Bir kitaptır ki, bilecekler olan hangi bir kavim için Arapça bir Kur´an olmak üzere âyetleri tafsil olunmuştur.
    4. Müjdeleyici ve korkutucu olarak (indirilmiştir). Fakat onların çoğu yüz çevirmişlerdir. Artık onlar dinlemezler.
    5. Ve dediler ki: «Kendisine bizi davet ettiğin şeyden bizim kalplerimiz örtüler içindedir. Ve bizim kulaklarımızda bir ağırlık vardır. Ve bizim aramızdan ve senin arandan bir perde vardır. Artık sen (kendi dinine göre) amel et. Şüphe yok ki, biz de (kendi dinimize göre) amel edicileriz.»
    6. De ki: «Şüphe yok ben sizin gibi bir insanım, bana vahyolunuyor ki, sizin ilâhınız muhakkak ki bir tek ilâhtır. Artık O´na doğrulun ve ondan mağfiret dileyin ve müşrikler için helâk (mükarrerdir).»
    7. «O müşrik kimseler ki, zekâtı vermez ve onlar ahireti münkirdirler, onlar.»
    8. «Şüphe yok o kimseler ki, imân etmişlerdir ve sâlih sâlih amellerde bulunmuşlardır, onlar için minnetsiz bir mükâfaat vardır.»
    9. De ki: «Hakikaten siz mi yeri iki günde yaratmış olan zâtı inkâr ediyorsunuz? Ve onun için ortaklar ediniyorsunuz? İşte O, âlemlerin Rabbidir.»
    10. Ve orada, onun üstünde sabit dağlar yaptı ve orada bereketler vücuda getirdi, araştıranlar için müsâvi olmak üzere onun azıklarını dört gün içinde takdir buyurdu.
    11. Sonra göğe, o bir duman halinde iken teveccüh etti. Sonra ona ve yer için buyurdu ki: «İsteyerek veya istemeyerek geliniz». Onlar da, «İsteyiciler olarak geldik,» dediler.
    12. Artık onları yedi gök olmak üzere iki günde tamamladı ve her gökte ona ait emri vahyeyledi ve dünya göğünü de kandillerle süsledik ve muhafaza kıldık. İşte bu, azîz, alîm (olan Allah)´ın takdiridir.
    13. İmdi onlar eğer yüz çevirirlerse o vakit de ki: «Ben sizi Âd ve Semûd yıldırımı gibi bir yıldırım ile korkutmuş bulunmaktayım.»
    14. Onlara, peygamberler, «Allah´tan başkasına tapmayın» diye önlerinden ve arkalarından geldiği vakit dediler ki: «Eğer Rabbimiz dilemiş olsa idi elbette melekleri indirmiş, olurdu. Binaenaleyh şüphe yok ki, biz sizin kendisiyle gönderilmiş olduğunuz şeyi inkar edicileriz.»
    15. Âd kavmine gelince onlar da hemen yeryüzünde haksız yere tekebbürde bulundular ve dediler ki: «Bizden kuvvetce daha şiddetli kim vardır?» Bir düşünmediler mi ki, muhakkak onları yaratmış olan Allah, o kuvvetçe onlardan daha şiddetlidir ve Bizim âyetlerimizi inkar eder oldular.
    16. Artık Biz de onların üzerlerine uğursuz günlerde pek ziyâde soğuk bir rüzgâr gönderdik ki, onlara dünya hayatında bir zillet azabını tattıralım ve elbette ki, ahiret azabı daha ziyâde zilletlidir ve onlar yardım da olunmazlar.
    17. Semûd´a gelince, Biz onlara doğru yolu gösterdik, onlar ise hidâyet üzerine körlüğü seviverdiler. Artık onları kazanır oldukları şey sebebiyle o zelil edici yıldırım azap yakaladı.
    18. Ve imân etmiş ve ittikâda bulunur olmuş olanları ise necâta erdirdik.
    19. Ve o gün ki, Allah´ın düşmanları toplanıp ateşe sevkedilirler artık onlar tamamen hapsolunurlar.
    20. Nihâyet oraya geldikleri vakit, onların aleyhine ne işlemiş olduklarına dair kulakları ve gözleri ve derileri şahadette bulunmuş olur.
    21. Ve derilerine derler ki: «Ne için aleyhimize şehâdet ettiniz?» (Derileri de) Derler ki: «Herşeyi söyleten Allah bizi söyletti». Ve O, sizi ilk defa yarattı ve O´na döndürüleceksinizdir.
    22. Ve sizin aleyhinize ne kulaklarınızın ve ne gözlerinizin ve ne de derilerinizin şehâdet etmesinden saklanır olmadınız. Velâkin zannetmiş idiniz ki, şüphe yok Allah, sizin yaptıklarınızdan birçoğunu bilmez.
    23. Ve işte sizin o zannınızdır ki, Rabbinize karşı zannetmiş olmanız, sizi helâke düşürdü. Artık hüsrâna uğrayanlardan oldunuz.
    24. İmdi sabrederlerse hemen ateş onlar için bir ikametgâhtır ve eğer bir hoşnutluk dilerlerse artık onlar hoşnut olacak kimselerden değildirler.
    25. Ve onlar için birtakım karinleri musallat ettik. Artık onlar için önlerindekini ve arkalarındakini bezemiş oldular ve onların üzerine de kendilerinden evvel gelip geçen cinden ve insden olan ümmetler arasında o (azaba dair) söz hak olmuş oldu. Şüphe yok ki, onlar hüsrâna uğramış kimseler oldular.
    26. Ve o kimseler ki, kâfir oldular. Dediler ki: «O Kur´an´ı dinlemeyiniz, onda gürültü yapınız, olabilir ki galip olursunuz.»
    27. İşte kâfir olanlara elbette bir şiddetli azap tattıracağız ve onları işler oldukları şeyin en kötüsüyle cezalandıracağız.
    28. Bu, Allah´ın düşmanlarının cezasıdır ki, ateştir. Onlar için orada Bizim âyetlerimizi inkâr eder olmalarının bir cezası olarak bir ebedî ikametgâh vardır.
    29. Ve kâfir olanlar diyeceklerdir ki: «Ey Rabbimiz! Bizi cinden ve insden sapıtmış olanları bize göster, onları ayaklarımızın altına alalım. Tâ ki, en aşağı kalanlardan olsunlar.»
    30. Şüphe yok o kimseler ki, «Rabbimiz Allah´tır» dediler, sonra da istikamette bulundular, onların üzerlerine melekler ineceklerdir. «Korkmayın ve mahzun olmayın ve size vaad olunmuş olan cennet ile müjdelenin!» (diyeceklerdir).
    31. «Biz dünya hayatında da ve ahirette de sizin dostlarınız ve sizin için orada nefislerinizin hoşlandığı her şey vardır ve sizin için orada ne isterseniz vardır.»
    32. Çok mağfiret eden, çok merhametli olandan (Allah tarafından) bir ziyafet olmak üzere.
    33. Ve daha güzel sözlü kim vardır, Allah´a dâvet eden ve sâlih amelde bulunan ve, «Şüphe yok ki, ben müslümanım,» diyen kimseden?
    34. Ve iyilik de kötülük de müsavî olamaz. (Kötülüğü) Bertaraf et o şey ile ki, o en güzeldir. Artık o zaman seninle kendi arasında adâvet olan kimse, sanki bir sadâkatlı dosttur.
    35. Ve bunu (böyle bir tavsiyeyi) sabredenlerden başkası telakki edemez ve bunu pek büyük bir nâsip sahibi olandan başkası kabul edip yüklenemez.
    36. Ve şayet seni şeytan tarafından bir vesvese (bu afkârâne muameleden) çevirmek isterse hemen Allah´a sığın. Şüphe yok ki, O´dur (her şeyi bihakkın) işiten, bilen O´dur.
    37. Ve O´nun âyetlerindendir gece, gündüz ve güneş ve ay. Ne güneşe ve ne de ay´a secde etmeyin ve onları yaratmış olan Allah´a secde ediniz, eğer siz O´na ibadet eder oldunuz iseniz.
    38. Eğer kibirlenmek isterlerse (onların ne kıymeti var). Çünkü Rabbin indinde bulunanlar, O´nun için gece ve gündüz tesbihte bulunurlar ve onlar usanmazlar.
    39. Ve O´nun âyetlerindendir ki, yeryüzünü kupkuru bir halde görürsün. Vaktâ ki O´nun üzerine su indirmiş oluruz. Harekete başlar ve kabarır. Muhakkak o zât ki, ona hayat vermiştir. Elbette ki, ölüleri de ihya edicidir. Şüphe yok o, her şey üzerine hakkıyla kâdirdir.
    40. Şüphe yok o kimseler ki, âyetlerimizde haktan ayrılarak sapıtırlar. Bize karşı gizli kalamazlar. Ateşe atılan mı hayırlıdır, yoksa Kıyamet günü emin bir halde gelecek olan mı? Dilediğinizi yapınız, şüphe yok ki o, ne yapar olduğunuzu hakkıyla görücüdür.
    41. Şüphe yok (mülhidler) o kimselerdir ki, kendilerine geldiği zaman Kur´an´ı inkâr etmişlerdir ve muhakkak ki o, elbette azîz bir kitaptır.
    42. O´na ne önünden ve ne de ardından bâtıl bir şey gelemez. Hakîm, hamîd olandan indirilmiştir.
    43. Sana senden evvelki resûllere denilmiş olan şeyden başkası denilmiyor. Şüphe yok ki, Senin Rabbin elbette mağfiret sahibidir ve pek acıklı ikâb sahibidir.
    44. Ve eğer onu, yabancı bir lisan ile Kur´an kılsa idik elbette derlerdi ki: «Ayetleri tafsil edilmeli değil mi idi. Arabî bir peygambere yabancı bir lisan ile (Kur´an) olur mu?» De ki: «O, imân edenler için bir vesile-i hidâyettir ve bir şifadır.» Ve o kimseler ki imân etmezler. Onların kulaklarında bir sağırlık vardır. Ve o, onlara karşı bir körlüktür. Onlara uzak bir mekandan nidâ olunuverir.
    45. Andolsun ki, Mûsa´ya da kitap verdik. Onda da ihtilâf edildi. Ve eğer Rabbinden sebk etmiş bir kelime olmasa idi elbette onların aralarında iş bitiriliverirdi ve şüphe yok ki, onlar ondan elbette tereddüde düşürücü bir şekk içindedirler.
    46. Kim bir sâlih iş yaparsa artık kendi nefsi içindir ve kim kötülükte bulunursa artık kendi nefsi aleyhinedir ve Rabbin, kulları için zulmedici değildir.
    47. Kıyameti bilmek, O´na havale olunur ve ne meyvelerden bir şey, tomurcuklarından çıkar ve ne de bir dişi yüklü kalır ve ne de doğurur, illâ O´nun bilmesiyledir. Ve o gün ki, onlara nidâ eder ki: «Nerede benim ortaklarım?» Derler ki: «Sana arzettik, bizden hiç bir şahit yoktur.»
    48. Ve onlardan evvelce tapıp, durdukları şeyler gaib oluvermişlerdir ve kendileri için sığınılacak yer olmadığını anlamışlardır.
    49. İnsan iyilik istemekten usanmaz ve eğer kendisine bir fenalık dokunursa hemen ümidini kesmiş, ye´se düşmüş olur.
    50. Ve eğer ona dokunan bir sıkıntıdan sonra tarafımızdan bir rahmet tattırırsak elbette diyecektir ki: «Bu, benim içindir ve zannetmem ki, Kıyamet kâim olacak olsun. Ve Eğer Rabbime döndürülür isem şüphe yok ki, kendim için O´nun yanında bir iyilik vardır.» Fakat o küfre düşmüş olanlara ne yapmış olduklarını elbette haber vereceğiz. Ve elbette onlara pek ağır bir azaptan tattıracağızdır.
    51. Ve insana nîmet verdiğimiz zaman yüz çevirir ve böbürlenmekte bulunur. Ve ona bir kötülük dokunduğu zaman ise artık bol bol duacıdır.
    52. De ki: «Bana haber veriniz! Eğer o, (Kur´an) Allah tarafından olmuş ise, sonra onu inkar etmiş iseniz, uzak bir muhalefette bulunan kimseden daha sapık kim vardır?»
    53. Yakında onlara ufuklarda ve kendi nefislerinde olan âyetlerimizi göstereceğiz, tâ ki, onlar için onun hak olduğu tezahür etsin. Kifâyet etmiyor mu ki, Rabbin, şüphe yok ki O, her şey üzerine şâhittir.
    54. İyi bil ki, şüphe yok onlar Rablerine kavuşmaktan dolayı bir şekk içindedirler. İyi bil ki, muhakkak O, her şeyi ilmen ihata edendir.