1. |
Andolsun (Allahın emirlerini haamilen) birbiri ardınca (yahud şer´-u akle uygun şeylerle ve iyiliklerle) gönderilib de, |
2. |
(o emirlere) sert (ve çâlâk) rüzgârlar gibi hemen (imtisâle) koşan, |
3. |
(şeriatın hükümlerini yer yüzünde) iyiden iyi yayan, |
4. |
bu suretle (hak ile baatılı) tam ma´nâsiyle ayırd etmiye vaasıta olan, |
5. |
(5-6) kötülüğü imhaa ye, azâb ile tehdide çalışan peygamberlere vahyi getiren (melek) lere, |
6. |
(5-6) kötülüğü imhaa ye, azâb ile tehdide çalışan peygamberlere vahyi getiren (melek) lere, |
7. |
Ki size va´d (ve tehdîd) edilegelen şeyler behemehal vaaki (olacak) dır, |
8. |
yıldızlar (ın ışığı) söndürüldüğü zaman, |
9. |
gök (yüzü) yarıldığı zaman, |
10. |
dağlar (yerinden koparılıb) savurulduğu zaman, |
11. |
peygamberlerin muayyen vakti geldiği zaman, |
12. |
(bu vakit) hangi güne gecikdirilmişdi? |
13. |
(Her şey´i) ayırd edib hukûm verme gününe. |
14. |
Bu ayırd etme gününü (n ehemmiyyetini) sana hangi şey bildirdi? |
15. |
(Bunu) yalan sayanların o gün vay haline! |
16. |
Biz öncekileri (bu tekzîblerinden dolayı) helak etmedik mi? |
17. |
Sonra geridekileri de onların arkasına takacağız. |
18. |
Biz günahkârlara böyle yaparız. |
19. |
(Allahın âyetlerini ve peygamberlerini) yalan sayanların o gün vay haaline! |
20. |
Biz, sizi hakıyr bir sudan yaratmadık mı? |
21. |
Onu sağlam bir yerde tutub da, |
22. |
ma´lûm bir vaktâ kadar. |
23. |
İşte biz (bunu) kudretimizle yapdık. Demek (biz) ne güzel kaadirler (iz)! |
24. |
(Kudretimizi) yalan sayanların vay o gün haaline! |
25. |
Biz, yeri bir toplantı yeri yapmadık mı? |
26. |
Dirilere de, ölülere de. |
27. |
Orada sabit sabit, yüce yüce (dağlar) vücûde getirmedik mi? Size tatlı bir su da içirmedik mi? |
28. |
(Bu gibi ni´metleri) yalan sayanlarını o gün vay haaline! |
29. |
(O kâfirlere şöyle denilecek:) «(Haydi) o yalan diyegeldiğiniz şey´e (azaba) gidin». |
30. |
«Haydi (cehennemin) üç kola (ayrılmış) (duman) gölgesine gidin». |
31. |
(Ki o), gölgelendirici değildir. (Onları) alevden de korumaz. |
32. |
Çünkü o (ateş) öyle kıvılcım atar ki herbiri sanki bir saraydır. |
33. |
Herbiri sanki sarı sarı erkek develerdir. |
34. |
Yalan sayanların vay o gün haaline! |
35. |
Bu, (hepsinin) dillerinin tutulacağı bir gündür. |
36. |
Onlara izin de verilmeyecek ki özür dilesinler. |
37. |
(Bu günü) yalan sayanların o gün vay haaline! |
38. |
Bu, ayırd etme ve hukûm verme günüdür. Sizi de, evvelki (ümmet) leri de (bir arada) toplamışızdır. |
39. |
Eğer bir hıyleniz varsa hemen bu hileyi bana yapın! |
40. |
(Ba´si) yalan sayanların o gün vay haaline! |
41. |
(41-42) Hakıykat, takva saahibleri gölgeler, pınarlar ve canları ne isterse onlardan bir çok meyveler içindedirler. |
42. |
(41-42) Hakıykat, takva saahibleri gölgeler, pınarlar ve canları ne isterse onlardan bir çok meyveler içindedirler. |
43. |
(Şöyle denilir): «İşlemiş olduğunuz (iyi) amel (ve hareketlere mukaabil afiyetle yeyin, için». |
44. |
«Şübhe yok ki biz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız». |
45. |
(Cenneti) yalan sayanların o gün vay haline! |
46. |
(Ey kâfirler, dünyâda) yeyin, biraz fâidelenin! Şübhesiz ki siz günahkârlarsınız. |
47. |
(Ebedî nimeti) yalan sayanların vay o gün haaline! |
48. |
Onlara «(Allahın huzuurunda) eğilin» denildiği zaman eğilmezler. |
49. |
(Emr-ü nehyi) yalan sayanların o gün vay haaline! |
50. |
Artık bundan sonra hangi söze inanacaklar onlar? |