1. |
Ey bürünüb sarınan (Habîbim), |
2. |
kalk, artık (kâfirleri azâb ile) korkut. |
3. |
Rabbini büyük tanı, |
4. |
elbiseni (bundan sonra da) temizle (mekde devam et), |
5. |
azâb (a götürecek şeyleri) terk (de yine sebat) eyle. |
6. |
İyiliği — çoğu isteyerek — yapma. |
7. |
Rabbin (in rızaası) için katlan. |
8. |
Çünkü o boru üfürülünce, |
9. |
(9-10) işte o (vakit, o gün) kâfirlerin aleyhinde pek çetin bir gündür. Kolay değil. |
10. |
(9-10) işte o (vakit, o gün) kâfirlerin aleyhinde pek çetin bir gündür. Kolay değil. |
11. |
(11-12-13-14) Bir tek (ya´nî nev´i şahsına münhasır) olarak yaratdığını, kendisine uzun boylu mal ve (yanında ve toplantılarda dâima) haazır bulunmak üzere oğullar verdiğim, (yaşayışını, ömrünü, evlâdlarını) yaydığım (bol bol ihsan etdiğim o kâfir adam) ı bana bırak. |
12. |
(11-12-13-14) Bir tek (ya´nî nev´i şahsına münhasır) olarak yaratdığını, kendisine uzun boylu mal ve (yanında ve toplantılarda dâima) haazır bulunmak üzere oğullar verdiğim, (yaşayışını, ömrünü, evlâdlarını) yaydığım (bol bol ihsan etdiğim o kâfir adam) ı bana bırak. |
13. |
(11-12-13-14) Bir tek (ya´nî nev´i şahsına münhasır) olarak yaratdığını, kendisine uzun boylu mal ve (yanında ve toplantılarda dâima) haazır bulunmak üzere oğullar verdiğim, (yaşayışını, ömrünü, evlâdlarını) yaydığım (bol bol ihsan etdiğim o kâfir adam) ı bana bırak. |
14. |
(11-12-13-14) Bir tek (ya´nî nev´i şahsına münhasır) olarak yaratdığını, kendisine uzun boylu mal ve (yanında ve toplantılarda dâima) haazır bulunmak üzere oğullar verdiğim, (yaşayışını, ömrünü, evlâdlarını) yaydığım (bol bol ihsan etdiğim o kâfir adam) ı bana bırak. |
15. |
Sonra da o (bütün bunlara rağmen) hırs ile daha da artırmamı ister. |
16. |
Hayır (kat´iyyen artırmayacağım). Çünkü o, bizim âyetlerimize karşı alabildiğine bir inâdcı (kesilmiş) dir. |
17. |
Ben onu sarp bir yokuşa sardıracağım. |
18. |
Çünkü o (Kur´an hakkında ne diyeceğini) uzun uzadıya düşündü, (kendine göre gûyâ bir) ölçü koydu. |
19. |
Hay kahr olası! Ne biçim ölçü kurdu o? |
20. |
Yine kahr olası, nasıl ölçü yapdı o?! |
21. |
Sonra bakdı. |
22. |
Sonra (ümîdsizliğinden ve öfkesinden) kaşlarını çatdı, suratını asdı. |
23. |
En son arka çevirdi ve büyüklük tasladı da, |
24. |
«Bu, dedi, (sihirbazlardan öğrenilib) rivayet edilen bir sihirden başkası değil». |
25. |
«Muhakkak bu, insan sözünden başkası değil». |
26. |
Onu cehenneme sokacağım ben. |
27. |
Sen biliyor musun, cehennem nedir? |
28. |
Hem (bedeninden hiçbir eser) bırakmaz (hepsini helak eder), hem yine (eski haaline getirib aynı azâbı yapmakdan) vaz geçmez o, |
29. |
insana çok susamışdır. |
30. |
Üzerinde on dokuz (melek) vardır. |
31. |
Biz o ateşin bekçi (lik) lerine meleklerden başkasını me´mur etmedik. Sayılarını da küfredenler için — başka değil — ancak bir fitne yapdık ki kendilerine kitâb verilenler sağlam bilgi edinsin (ler), îman edenlerin de inanları artsın. (Hulâsa) hem kendilerine kitâb verilenler, hem mü´minler (bu hususda) şüpheye düşmesin (ler). Kalblerinde maraz bulunanlarla kâfirler dahi «Allah bu (aded) le, misâl olarak, yeni murad etmiş?» desin (ler). İşte Allah, kimi dilerse böylece şaşırtır, kimi de dilerse doğru yola getirir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez. O, insan (lar) için öğüdden başkası değildir. |
32. |
Fakat ne gezer! Andolsun aya, |
33. |
(Gündüzün hitâmiyle) dönüb geldiği zaman geceye, |
34. |
ağardığı dem sabaha ki, |
35. |
hakıykaten (o cehennem) büyük büyük (belâ) lardan biridir, |
36. |
(36-37) İnsan (lar) için, sizden ileri gitmek, yahud geri kalmak isteyenler için en korkutucu olmak bakımından. |
37. |
(36-37) İnsan (lar) için, sizden ileri gitmek, yahud geri kalmak isteyenler için en korkutucu olmak bakımından. |
38. |
Her nefs, kazandığı (kesb-ü ihtiyar etdiği) şey mukaabilinde bir rehindir. |
39. |
Ancak sağcılar böyle değil. |
40. |
(Onlar) cennetlerdedirler. Soruşurlar, |
41. |
günahkârları (n hallerini): |
42. |
«Sizi cehenneme sokan nedir»? |
43. |
(Günahkârlar) dediler (derler): «Biz namaz kılanlardan değildik». |
44. |
«Yoksula yedirmezdik», |
45. |
«Biz de (baatıla) dalanlarla beraber dalardık», |
46. |
«Ceza (ve hisâb) gününü de yalan sayardık». |
47. |
«Nihayet bize ölüm gelib çatdı». |
48. |
Artık şefaat edicilerin hiçbir şefaati onlara fâide vermeyecek. |
49. |
Böyle iken şunlara ne oluyor ki (haalâ) öğüd (kabul etmek) den yüz çeviricidirler? |
50. |
(50-51) Sanki onlar arslandan ürküb kaçan vahşî eşeklerdir! |
51. |
(50-51) Sanki onlar arslandan ürküb kaçan vahşî eşeklerdir! |
52. |
Evet, onlardan herkişi kendisine neşredilecek sahîfeler verilmesini ister. |
53. |
Hayır (bu isteyişleri boşdur). Daha doğrusu onlar âhiretden korkmazlar. |
54. |
Gerçek, o (Kur´an) hiç şüphesiz bir öğüddür. |
55. |
Onun için kim dilerse (onu okuyarak, alacağı) öğüd (ü, ibreti) alır. |
56. |
Bununla beraber Allahın dileyeceğinden başkaları o öğüdü almazlar ki (Onun azabından) korunmıya ehil olan da odur, yarlığanmıya ehil olan da o. |