|
| 1. | Hokka ile kaleme ve (erbâb-ı kalemin) yazmakda oldukları şeylere andolsun ki, |
| 2. | (Habîbim) sen, Rabbinin ni´meti sayesinde, bir mecnun değilsin. |
| 3. | Senin için muhakkak ve muhakkak tükenmeyen bir mükâfat vardır. |
| 4. | Hiç şüphesiz büyük bir ahlaak üzerindesin sen. |
| 5. | Yakında göreceksin, onlar da görecekler, |
| 6. | Delilik hanginizde imiş? |
| 7. | Şübhesiz ki Rabbin, O, kendi yolundan sapan kişiyi çok iyi bilendir. O, hidâyete ermiş olanları da pek iyi bilendir. |
| 8. | Artık (Habîbim) o yalanlayanları tanıma (onlara boyun eğme). |
| 9. | Onlar arzuu etdiler ki sen yumuşak davranasın da kendileri de yumuşaklık göstersinler. |
| 10. | (10-11-12-13) (Doğruya da, eğriye de) alabildiğine yemîn eden, izzet-i nefsi bulunmayan, (ötekini berikini) dâima ayıblayan, (gammazlıkla) lâf getirib götürmiye koşan, (insanları) hayırdan durmayıb men´eyleyen aşırı zaalim, çok günahkâr, kaba, haşin, bütün bunlardan başka da kulağı kesik (damgalı soysuz) olan her kişiyi tanıma (onlara boyun eğme)! |
| 11. | (10-11-12-13) (Doğruya da, eğriye de) alabildiğine yemîn eden, izzet-i nefsi bulunmayan, (ötekini berikini) dâima ayıblayan, (gammazlıkla) lâf getirib götürmiye koşan, (insanları) hayırdan durmayıb men´eyleyen aşırı zaalim, çok günahkâr, kaba, haşin, bütün bunlardan başka da kulağı kesik (damgalı soysuz) olan her kişiyi tanıma (onlara boyun eğme)! |
| 12. | (10-11-12-13) (Doğruya da, eğriye de) alabildiğine yemîn eden, izzet-i nefsi bulunmayan, (ötekini berikini) dâima ayıblayan, (gammazlıkla) lâf getirib götürmiye koşan, (insanları) hayırdan durmayıb men´eyleyen aşırı zaalim, çok günahkâr, kaba, haşin, bütün bunlardan başka da kulağı kesik (damgalı soysuz) olan her kişiyi tanıma (onlara boyun eğme)! |
| 13. | (10-11-12-13) (Doğruya da, eğriye de) alabildiğine yemîn eden, izzet-i nefsi bulunmayan, (ötekini berikini) dâima ayıblayan, (gammazlıkla) lâf getirib götürmiye koşan, (insanları) hayırdan durmayıb men´eyleyen aşırı zaalim, çok günahkâr, kaba, haşin, bütün bunlardan başka da kulağı kesik (damgalı soysuz) olan her kişiyi tanıma (onlara boyun eğme)! |
| 14. | (Öylesini tanıma) mal ve oğullar saahibi olmuş diye. |
| 15. | Karşısında âyetlerimiz okunduğu zaman o, «Evvelkilerin masalları» demişdir. |
| 16. | Biz yakında onun hortumunun üstüne damga basacağız! |
| 17. | Biz, o bağçe saahiblerini nasıl belâya uğratdiysek muhakkak bunları da belâlandırdık. Hani (bağçe saahibleri) sabah olunca onu mutlakaa devşireceklerine, biçeceklerine yemîn etmişlerdi. |
| 18. | (Bu babda) istisna da yapmıyorlardı. |
| 19. | Halbuki onlar uyurlarken hemen Rabbinden (gönderilen) dolaşıcı bir belâ onu sardı da. |
| 20. | (O bağçe) simsiyah kesiliverdi. |
| 21. | İşte sabaha karşı birbirlerini çağırdılar. |
| 22. | «Devşirecekseniz erkence mahsulünüzü (devşirmiye) çıkın» diye. |
| 23. | Derken onlar aralarında fısıldaşarak gitdiler: |
| 24. | «Sakın bugün karşınıza hiçbir yoksul (çıkıb) oraya girmesin» diye. |
| 25. | (Fakirleri) men´e (sanki) gücleri yetecek adamlar tavriyle erkenden gitdiler. |
| 26. | Fakat onu (bu halde) görüverince dediler ki: «Her halde biz yanlış gelenleriz». |
| 27. | (Sonra hakıykatı anlayınca da) «Hayır, biz mahrum (kalmış) larız». |
| 28. | Ortancaları: «Ben size demedim mi? (Allâhı) tenzîh etmeli değil miydiniz?» dedi. |
| 29. | «Seni (tesbîh ve) tenzîh ederiz ey Rabbimiz. Hakıykaten biz zaalimlermişiz» dediler. |
| 30. | Şimdi kabahati birbirlerine yüklemiye başladı (lar). |
| 31. | «Yazıklar olsun bize, dediler, hakıykaten biz azgınlarmışız». |
| 32. | «(Eh) Rabbimizin bize, bunun yerine, ondan daha hayırlısını vermesi me´müldür. Biz (bütün dilek ve isteklerimizi artık) gerçekden Rabbimize çevirenleriz». |
| 33. | İşte azâb böyledir. Ahiret azâbı ise elbet daha büyükdür. (Bunu) bilselerdi... |
| 34. | Şübhesiz ki (fenâlıkdan) sakınanlar için Rableri nezdinde ni´meti dâim ve haalis cennetler vardır. |
| 35. | Öyle ya, biz müslümanları o günahkârlar gibi yapar mıyız hiç? |
| 36. | Size ne oluyor? Nasıl böyle hükmediyorsunuz? |
| 37. | Yoksa size mahsus (indirilmiş) bir kitab var da onda mı okuyorsunuz?! |
| 38. | Ki içinde ne (arzu ve) ihtiyar ederseniz, hepsi mutlaka sizin (olacakdır diye yazılıdır)?! |
| 39. | Yahud üzerimizde, sizin lehinize kıyamet gününe kadar (sürecek) yeminler (imiz, teahhüdlerimiz) mi vardır ki (nefisleriniz için) ne hukûm ederseniz, mutlaka sizindir?! |
| 40. | (Habîbim) sor kendilerine: Onlardan hangisi bunun avukatı olacak? |
| 41. | Yoksa ortakları da mı var onların? Öyleyse o ortaklarını da getirsinler, (iddialarında) doğrucu (adam) lar iseler. |
| 42. | (Hatırla ki o gün) baldır (lar) ın açılacağı, kendilerinin secdeye da´vet edilecekleri bir gündür. Fakat (buna) güc yetiremeyeceklerdir. |
| 43. | (Evet, secdeye da´vet edilecekler) gözleri düşük, kendilerini bir zillet sarmış olarak. Halbuki onlar bu secdeye (dünyâda) herşeyden salim ve sapasağlam iken da´vet ediliyorlardı. |
| 44. | Artık bu sözü yalan sayanları bana bırak. Biz onları, kendilerinin bilmeyecekleri bir cihetden, derece derece azaba yaklaşdırıyoruz. |
| 45. | Ben onlara mühlet (zaman) veriyorum. Şübhe yok ki benim fendim sağlamdır! |
| 46. | Yoksa sen kendilerinden bir ücret istiyorsun da onlar (sana ödeyecekleri) bir borcdan dolayı ağır yük altında mı bırakılmışlardır. |
| 47. | Yahud gayb, yanlarındadır da onlar (bunu ondan) mı yazıyorlar? |
| 48. | (Habîbim) sen (şimdilik) Rabbinin hükmüne (intizaaren) sabret. O balık saahibi gibi olma. Hatırla ki o, gamla dolu olarak (Rabbine) düâ etmişdi. |
| 49. | Eğer Rabbinden ona bir ni´met erişmiş olmasaydı o, mutlakaa çırıl çıplak (çıkarıldığı) o yere kınanmış bir halde atılacakdı . |
| 50. | (Bunun ardından) Rabbi onu seçdi de kendisini saalihlerden yapdı. |
| 51. | Hakıykat, o küfredenler zikri işitdikleri zaman az kaldı seni gözleriyle yıkacaklardı. Haalâ da (kîn ve hasedlerinden) «O, mutlakaa bir mecnundur» diyorlar. |
| 52. | Halbuki o (Kur´an bütün) âlemler için (mahz-ı) şerefden başka (bir şey) değildir. |