Taha Suresi
    ELMALILI HAMDİ YAZIR (ORJİNAL) MEALİ
    Rahmân ve rahîm olan Allah´ın adıyla
    1. Ta Ha
    2. Kur´anı sana bedbaht olasın diye indirmedik
    3. Ancak saygısı olana tezkir için
    4. Bir tenzil olarak indirdik o yaradandan ki hem Arzı yarattı hem o yüksek yüksek Gökleri
    5. O rahmân Arş üzerine istivâ buyurdu
    6. Bütün Semavâttakiler ve bütün Arzdakiler ve bütün bunların aralarındakiler ve bütün yerin dibindekiler hep onun
    7. Sen bu sözü ı´lan edeceksen de o hem sirri bilir hem daha gizlisini
    8. Allah, başka tanrı yok ancak o. Hep onundur o en güzel isimler (esmâihusnâ)
    9. Hem geldi mi Musânın kıssası sana?
    10. Bir vakıt o bir ateş gördü de ehline durun, dedi: benim gözüme bir ateş ilişti belki size ondan bir yalın getiririm, yâhud üzerinde bir kılağuz bulurum
    11. Vaktâki ona vardı kendine şöyle nidâ olundu
    12. Ya Musâ haberin olsun benim, ben rabbım, hemen papuşlarını çıkar çünkü sen mukaddes vadide tuvadasın
    13. Ve ben, seni ıhtiyar buyurdum şimdi verilecek vahyi dinle
    14. Hakıkaten benim ben Allah, benden başka ilâh yok. Onun için bana ıbadet et ve zikrim için namaz kıl.
    15. Çünkü saat muhakkak gelecek, ben, hemen hemen onu gizliyorum ki her nefis sa´yiyle cezalansın,
    16. binaenaleyh sakın ona inanmayıp da kendi hevasına uyan kimse seni ondan alıkoymasın sonra helâk olursun
    17. O yeminindeki de ne ya Musâ?
    18. O dedi: asâm, üzerine dayanırım ve onunla davarlarıma yaprak çırparım, benim onda daha diğer hacetlerim de vardır
    19. Buyurdu ki bırak onu ya Musâ!
    20. Bıraktı ne baksın o bir yılan olmuş koşuyor
    21. Tut onu, buyurdu: ve korkma biz onu evvelki sîretine iade edeceğiz
    22. Bir de elini koynuna sok, çıksın bembeyaz bir afetsiz diğer bir âyet olarak
    23. ki sana en büyük âyetlerimizden gösterelim
    24. Git Fir´avna zira o pek azdı
    25. Dedi: ya rab! benim göğsüme genişlik ver
    26. Ve bana işimi kolaylaştır
    27. Ve dilimden ukdeyi çöz
    28. Sözümü iyi anlasınlar
    29. Ve bana ehlimden bir vezir ver
    30. o Kardeşim Harunu
    31. Onunla sırtımı pekit
    32. Ve onu işimde şerik et
    33. Ki seni çok tesbih edelim
    34. Ve çok zikreyleyelim
    35. Şüphe yok ki sen bizi görüp duruyorsun
    36. Haydi! Buyurdu: irdirildin dileğine ya Musâ
    37. Şanım hakkı için biz lûtfeylemiştik sana diğer bir def´a daha
    38. O vakıt ki anana verilen şu ilhamı verdik
    39. Onu tabut içine koy da deryaya bırak, derya da onu sahile, bıraksın, onu hem bana düşman hem ona düşman biri alsın ve üzerine benden bir sevgi koydum ki hem nezaretim altında yetiştirilesin
    40. O vakıt hemşiren gidiyor da diyordu: «ona iyi bakacak birini buluvereyim mi size?» Bu suretle seni anana iade ettik ki gözü aydın olsun da mahzun olmasın, hem bir adam öldürdün de seni gamdan kurtardık, ve türlü mihnetlerle seni imtihan ettik bu sebeble senelerce Ehli Medyen içinde kaldın, sonra da bir kader üstüne geldin ya Musâ
    41. Ben seni kendim için yetiştirdim
    42. Git âyetlerimle sen ve biraderin. Ve benim zikrimde gevşeklik etmeyin
    43. Fir´avna gidin çünkü o pek azdı
    44. Varın da ona belki dinler veya korkar diye yumuşak dille söyleyin
    45. Rabbenâ dediler, korkarız ki bize şiddetle saldırır, yâhud tuğyanını artırır
    46. Korkmayın buyurdu: çünkü ben sizinle beraberim, işitirim ve görürüm
    47. Haydin varın da ona deyin ki haberin olsun biz rabbının Resulleriyiz, artık Benî İsraîli bizimle gönder ve onları ta´zib etme, biz sana rabbından bir âyetle geldik, selâm da doğruya tabi´ olanadır
    48. İnan ki bize şöyle vahyolundu: her halde azâb, tekzib edip yüz çevirenedir
    49. Hele, dedi: sizin rabbınız kim ya Musâ?
    50. Bizim dedi: rabbımız her şey´e hılkatini veren sonra da yolunu gösterendir
    51. Dedi: ya öyle ise kurun-ı ûlâ´nın hali ne?
    52. Onun dedi: ılmi rabbımın ındinde bir kitabdadır, rabbım şaşmaz ve unutmaz
    53. O ki size arzı bir beşik yaptı ve onda size yollar açtı ve semadan bir su indirdi de bu sebeble muhtelif nebattan çiftler çıkarmaktayız
    54. Hem yiyiniz hem hayvanlarınızı güdünüz, her halde bunda üli´n-nühâ için çok âyetler var
    55. Sizi o Arzdan yarattık, yine sizi ona iade edeceğiz hem de ondan sizi diğer bir def´a daha çıkaracağız
    56. Kasem olsun biz, ona âyetlerimizin hepsini gösterdik, öyle iken o yine yalan dedi dayattı
    57. Sen, dedi: sihrinle bizi yerimizden çıkarmak için mi geldin bize ya Musâ!
    58. O halde bilmiş ol ki biz de onun gibi bir sihir sana yapacağız, şimdi sen, seninle aramızda bir mîad ta´yin et ki ne senin ne bizim hulf etmiyeceğimiz denk bir mahal olsun.
    59. Size mîad, dedi: ziynet günü ve nâsın toplanacağı kuşluk vakti
    60. Bunun üzerine Fir´avn tedbire girişti, bütün hîlesini derdi topladı da sonra geldi
    61. Musâ onlara veyl sizlere, dedi: Allaha yalanı iftira etmeyin sonra bir azâb ile kökünüzü keser, filhakıka iftira eden hâib oldu
    62. Şöyle ki: aralarında işlerine kavraştılar ve gizli fısıldaştılar
    63. Her halde dediler: bunlar iki sihirbaz, sizi yerinizden çıkarmak ve nümune-i imtisal olan tarikatınızı gidermek istiyorlar
    64. siz de bütün hîlenize ittifak edin, sonra da saf halinde gelin, bu gün üstün gelen, muhakkak felâhı buldu
    65. Ya Musâ! Dediler: ya at, yâhud ilk atan biz olalım
    66. Haydin siz atın dedi, ne baksın onların ipleri ve sopaları sihirlerinden ona öyle tahyil olunuyor ki cidden bunlar koşuyorlar
    67. Birdenbire Musâ içinde bir nevi´ korku duydu
    68. Korkma dedik: çünkü sensin üstün sen
    69. Ve elindekini bırakıver, o onların yaptıklarını yalar yutar, çünkü onların yaptıkları sırf sihirbaz hîlesidir, sihirbaz ise her nerede olsa felâh bulmaz
    70. Binnetice bütün sihirbazlar secdeye kapandılar, Harun ile Musânın rabbına iyman ettik dediler
    71. Ya! Dedi: ben size izin vermeden ona iyman ettiniz ha? O her halde size sihri öğreten büyüğünüz, o halde ahdim olsun ben ve elbet sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve elbette sizleri hurma dallarına asacağım, ve her halde bileceksiniz ki hangimiz azâbca daha şiddetli ve daha bekalı?
    72. İhtimali yok dediler: bize gelen bu açık mu´cizelere ve bizi yaratana karşı seni tercih edemeyiz, artık neye hukmün geçer, ne yapabilirsen yap, senin olsa olsa bu Dünya hayata hukmün geçer
    73. Doğrusu biz günahlarımıza ve bizi zorladığın sihre karşı bize mağrifet etsin diye rabbımıza iyman ettik, Allah, hem daha hayırlı hem daha bekalıdır
    74. Her kim rabbına mücrim olarak varırsa şüphesiz ki ona Cehennem var onda ne ölür ne dirilir
    75. Her kim de ona mü´min olarak salih ameller işlemiş bir halde varırsa işte onlara en yüksek dereceler var
    76. Adn Cennetleri altından nehirler akar, onlarda muhalled olarak kalacaklar, ve o işte temizlenen kimsenin mükâfatı
    77. Ve filhakıka Musâya şöyle vahyettik: kullarımla geceleyin yürü de onlara denizde kuru bir yol aç, yetişilmekten korkmazsın ve perva etmezsin
    78. Derken Firavn ordulariyle onları ta´kıb etti, kendilerini de deryadan saran sarıverdi
    79. Velhasıl Firavn kavmini dalâlete sürükledi, hidayete götürmedi
    80. Ey Benî İsraîl! Sizi düşmanınızdan kurtardık ve size Tûrun sağ tarafına va´d verdik ve üzerinize kudret helvası ve bıldırcın indirdik
    81. Size verdiğimiz rızıkların en hoşlarından yeyin ve hakkında tuğyan etmeyin ki sonra üzerinize gadabım iner, her kim üzerine de gadabım inerse o uçuruma gider
    82. Bununla beraber şübhe yok ki ben, tevbe eden ve iyman edip salih amel yapan, sonra da doğru giden kimse için gaffarım
    83. Hem seni acele ile kavminden geçiren, ne ya Musâ?
    84. Onlar, dedi, benim izim üzerindeler ve ben sana acele ettim ki rabbım hoşnud olasın
    85. Amma dedi: biz senin ardından kavmini fitneye düşürdük, Sâmirî onları şaşırttı
    86. Derhal Musâ kavmine gadabnâk esefnâk olarak döndü, ey kavmım dedi: rabbınız size güzel bir va´d va´detmedi mi? Zaman mı uzadı? Yoksa üzerinize rabbınızdan bir gadab inmesini arzu ettinizde mi bana olan va´dinize hulfettiniz
    87. (87-88) Biz dediler, senin va´dine kendiliğimizden hulfetmedik ve lâkin o kavmin ziynetinden bir takım ağırlıklar yüklenmiş idik, onları ateşe attık, kezalik Sâmirî de bıraktı derken onlara bir dana, böğürmesi var bir cesed çıkardı, bunun üzerine dediler ki işte bu sizin ilâhınız ve Musânın ilâhı fakat unuttu
    88. (87-88) Biz dediler, senin va´dine kendiliğimizden hulfetmedik ve lâkin o kavmin ziynetinden bir takım ağırlıklar yüklenmiş idik, onları ateşe attık, kezalik Sâmirî de bıraktı derken onlara bir dana, böğürmesi var bir cesed çıkardı, bunun üzerine dediler ki işte bu sizin ilâhınız ve Musânın ilâhı fakat unuttu
    89. Şu hakıkati görmüyorlar mı idi ki o onlara bir söz iade edemiyor ve kendilerine ne bir zarar ne de bir menfaat iriştirmeğe malik olamıyordu
    90. Kasem olsun ki önceden Hârun onlara: Ey kavmin siz bununla sırf bir fitneye tutuldunuz ve doğrusu sizin rabbınız ancak Rahmandır, gelin bana tâbi´ olun ve emrime itaat edin demişti
    91. Biz dediler: bunun başına devam edip durmaktan asla ayrılmayız tâ dönünciye kadar bize Musa
    92. Ey Hârun, dedi, sana ne mani´ oldu da bunların dalâlete düştüklerini gödüğün vakıt
    93. benim ardımca gelmedin, emrime ısyan mı ettin
    94. Ey anamın oğlu dedi, sakalımı başımı tutma, emîn ol ki dediğime bakmadın da Benî İsraîl arasına tefrika düşürdün dersin diye korktum
    95. Ya ey sâmirî, senin derdin ne?
    96. ben dedi, onların görmediklerini gördüm de Resulün izinden bir avuç avuçladım da onu attım, ve bana nefsim böyle hoş gösterdi
    97. Haydi, dedi, defol, çünkü sana hayatta şöyle demek var, temas yok, hem sana bir vaîd var ki ona aslâ hulfedilmiyeceksin, o başını bekleyip durduğun ilâhına da bak, her halde biz onu yakacağız da yakacağız, sonra da kül edip onu muhakkak deryaya dökeceğiz
    98. sizin ilâhınız ancak o Allahdır ki ondan başka ilâh yok, o ılmi ile her şey´i kuşatmıştır
    99. İşte sana böyle ya Muhammed geçmişin mühim haberlerinden kıssa naklediyoruz, şübhe yok ki sana ledünnümüzden bir zikir verdik
    100. Her kim ondan yüz çevirirse şübhesiz o, Kıyamet günü bir vebal yüklenecek
    101. Ebediyyen onun altında kalacaklar ki onlar için Kıyamet günü o ne fena yüktür
    102. O gün ki sur üfürülecek ve mücrimler o gün gömgök mahşeri toplayacağız
    103. «Ondan fazla durmadınız» diye aralarında gizli gizli konuşacaklar
    104. Gidişce en beri benzerleri «bir günden fazla durmadınız» deyince ne diyeceklerini biz biliriz
    105. Bir de sana dağlardan soruyorlar, binaenaleyh de ki: rabbım onları un ufra edip savuracak da
    106. Yerlerini düpedüz bomboş bırakacak
    107. Onda ne bir eğrilik ne bir yumruluk göremiyeceksin
    108. O gün da´vetçiye ı´vicasız tebe´ıyyet edecekler öyle ki Rahmanın heybetinden sesler kısılmıştır, artık bir hışıltıdan başka bir şey işitmezsin
    109. O gün şefaat faide vermez, ancak Rahmânın izin verdiği ve sözüne razı olduğu kimse müstesnâ
    110. O onların önlerindekini ve arkalarındakini bilir, onlar ise onu ılmen ihata edemezler
    111. Ve bütün yüzler o hayyü kayyuma baş eğmiş ve bir zulüm yüklenen cidden hâib olmuştur
    112. Her kim de mü´min olarak salih amellerden işlerse o vakıt o, ne bir zulümden korkar, ne çiğnenmeden
    113. Ve işte onu böyle Arabî bir Kur´an olarak indirdik ve bunda vaîydden türlü şekilde tekrar yaptık, ki belki korunur takvâ yolunu tutarlar, yahud da o, onlara bir zikr ihdas eyler
    114. Demek ki Allah o hak şehinşah yüksek, çok yüksek, maamafih sana vahyi tamam edilmeden evvel Kur´anı acele etme ve de ki «rabbım artır beni ılimce»
    115. Filhakıka bundan evvel Âdeme ahid verdik de unuttu ve biz onda bir azim bulmadık
    116. Ve düşün o vaktı ki: Melâikeye «Âdem için secde edin» dedik, hemen secde ettiler, ancak İblîs dayattı
    117. Bunun üzerine biz de ya Âdem dedik: haberin olsun bu sana ve zevcene düşmandır, sakın sizi Cennetten çıkarmasın ki sonra bedbaht olursun
    118. Çünkü senin acıkmaman, çıplak kalmaman oradadır
    119. Ve sen orada susamazsın ve Güneşte yanmazsın
    120. Derken Şeytan ona vesvese verdi: ey Âdem! sana kılâğuzluk edeyim mi Huld ağacına ve çürümez mülke? dedi.
    121. Bunun üzerine ikisi de ondan yediler, derhal kendilerine kötü yerleri açılıverdi ve üzerlerine Cennet yaprağından yamamağa başladılar ve Âdem rabbına asîy oldu da şaşkın düştü
    122. Sonra rabbı onu ıstıfa etti de tevbesini kabul buyurdu ve yol gösterdi
    123. Buyurdu ki; ininiz ikiniz de oradan hepiniz, ba´zınız ba´zınıza düşman olarak, sonra ne zaman size benden bir hidayetçi gelir de her kim hidayetçime uyarsa işte o dalâlete düşmez ve bedbaht olmaz
    124. Her kim de zikrimden yüz çevirirse ona dar bir maışet vardır ve onu Kıyamet günü kör olarak haşrederiz
    125. Rabbım beni niçin kör olarak haşrettin, halbuki ben gözlü idim der
    126. Buyurur ki: öyle, sana âyetlerimiz geldi de onları unuttun, bugün de böyle bırakılacaksın
    127. Ve işte rabbının âyâtına iyman etmeyip israf edeni biz böyle cezalandıracağız ve elbette o Âhıret azâbı daha şiddetli ve daha bakalıdır
    128. Daha onları şu irşad etmedi mi? Ki kendilerinden evvel nice kurûn helâk etmişiz, onların meskenlerinde yürüyüp duruyorlar, her halde bunda ıbret alacak aklı olanlar için çok âyetler var
    129. Rabbından bir kelime sebketmiş olmasa idi her halde azâb lizam olurdu fakat müsemmâ bir ecel var
    130. O halde dediklerine sabret de rabbına hamdile tesbih eyle; güneş doğmadan evvel, gece saatlerinde de tesbih et gündüzün etrafında da, ki rızaya irebilesin
    131. Ve sakın öyle şey´e gözlerini uzatma ki biz onun hakkında kâfirleri fitneye düşürmek için onunla bir kaç çiftini Dünya hayatın cici bicisinden zevkıyab etmişizdir, halbuki rabbının rızkı hem daha hayırlı, hem daha bakalıdır
    132. Hem ehline de namaz ile emret hem de kendin ona sabrile devam eyle, biz senden bir rızk istemiyoruz. Biz seni merzuk ederiz ve âkıbet takvânındır
    133. Birde rabbından bir âyet getirse ya! Dediler, yâ kendilerine evvelki kitablardakinin beyyinesi gelmedimi ki?
    134. Eğer biz onları bundan evvel âzâb ile ihlâk etmiş olsa idik derlerdi ki o rabbımız! Ne olurdu bize bir Resul gönderseydin de biz zelil ve rüsvay olmadan evvel âyetlerine ittiba etseydik
    135. De ki hep beklemekte, bekleyin bakalım çünkü yakında bileceksiniz: doğru yol sahibleri kimler? ve doğru giden kim?