1. |
(1-2) Feyiz ve bereket, azamet ve kudret sahibi ne yücedir ki (hakkı bâtıldan, doğruyu eğriden, helâli haramdan ayıran) Furkan´ı, milletleri (tuttukları yolun tehlikesine karşı) uyarıcı olsun diye kulu (Muhammed´e) indirmiştir. O yüce kudret ki, göklerin ve yerin mülkü O´nundur. O, çocuk edinmemiştir; mülkünde hiçbir ortağı yoktur; her şeyi yaratıp düzene koymuş, belli ölçülere göre takdîr etmiştir. |
2. |
(1-2) Feyiz ve bereket, azamet ve kudret sahibi ne yücedir ki (hakkı bâtıldan, doğruyu eğriden, helâli haramdan ayıran) Furkan´ı, milletleri (tuttukları yolun tehlikesine karşı) uyarıcı olsun diye kulu (Muhammed´e) indirmiştir. O yüce kudret ki, göklerin ve yerin mülkü O´nundur. O, çocuk edinmemiştir; mülkünde hiçbir ortağı yoktur; her şeyi yaratıp düzene koymuş, belli ölçülere göre takdîr etmiştir. |
3. |
(Öyle iken înkârcı sapıklar) O´nu bırakıp başka tanrılar edindiler ki, bunlar bir şey yaratamazlar, kendileri yaratılmışlardır; kendi kendilerine ne bir zarar, ne de bir yarara sahiptirler ; ne ölüme, ne dirime, ne de öldükten sonra yeniden dirilmeye güç getirebilirler. |
4. |
Küfre sapanlar, «bu Kur´ân, Muhammed´in uydurduğu yalandan başkası değildir; bunu (düzmede) başka bir topluluk ona yardım etmiştir» dediler. Onlar cidden haksızlık ve yalanla geldiler. |
5. |
Yine onlar, «bu onun yazdırıp sabah akşam kendisine okunan eskilerin masallarıdır» dediler. |
6. |
De ki -. «Onu göklerdeki ve yerdeki gizliliği bilen (Yüce Kudret) indirmiştir. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.» |
7. |
Hem dediler ki: «Bu peygambere ne oluyor ki yemek yiyor, çarşı-pazarlarda dolaşıyor ?! Ona bir melek indirilseydi de kendisiyle beraber uyarıcı olsaydı ya..» |
8. |
«Veya Ona bir hazine sunulsa, ya da kendisine ait bir Cennet olsa da ondan yese ya..» Bu zâlimler, (Muhammed´e inananlara): «Siz olsa olsa, büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz !» dediler. |
9. |
Bir bak, sana nasıl misâller getirdiler de bu yüzden sapıttılar; yol bulmaya da güçleri yetmez. |
10. |
Feyiz, bereket ve rahmet kaynağı O Yüce Kudret, dilerse sana bundan daha iyi olan, altlarından ırmaklar akan Cennetleri verir ve sana köşkler meydana getirir. |
11. |
Hayır, onlar Kıyâmet´i de yalan saydılar. Biz ise Kıyâmet´i yalanlayan kimseye çılgın bir ateş hazırlamışızdır. |
12. |
O ateş bunları uzak bir yerden görünce, onun, öfkesinden köpürüp korkunç uğultusunu duyarlar, |
13. |
(Şeytanlarla birlikte) elleri boyunlarına bağlı bulunduğu halde ateşten daracık bir yere atıldıkları zaman orada yok olmayı dövünerek isterler. |
14. |
Bugün bir tek defa dövünüp yok olmayı istemeyin, birçok defa dövünüp yok olmayı isteyin, (denilir). |
15. |
De ki: «Bu mu hayırlıdır, yoksa muttakilere (Allah´tan korkup küfürden, azgınlıktan, haramdan sakınanlara) va´dedilen sonsuz Cennet mi daha hayırlıdır ? Onlar için bir mükâfat, sonunda varacakları (mutlu) bir yer bulunuyordun |
16. |
Devamlı kalıcı oldukları halde, orada kendileri için diledikleri şeyler vardır. Bu da Rabbın üzerine istenilmeye lâyık, verilmiş bir sözdür.» |
17. |
Onları ve Allah´ı bırakıp taptıkları şeyleri kaldırıp (hesap alanına) toplayacağı gün (Allah) onlara : Siz mi şu kullarımı saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan saptılar? der. |
18. |
Onlar (tapılan şeyler), «seni tenzîh ederiz, bize senden başka dostlar ve sahip edinmeler yakışmaz ; ne var ki ,sen onları ve babalarını nimetlerle zevke daldırdın, o kadar ki seni anmayı unuttular ve yok olmaya uğratılan bir millet oldular» derler. |
19. |
Gerçekten, taptıklarınız, söyledikleriniz şeyler hakkında sizi yalanladılar. Artık bu durumda ne (azabı) savmaya, ne de bir yardım (görmeye) gücünüz yeter. Sizden kim haksızlık ederse, ona da büyük bir azâb tattırırız. |
20. |
Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de şüphesiz ki yemek yerler, çarşı-pazarlarda gezip dolaşırlardı. Bir kısmınızı bir kısmınıza deneme ve sınav vesilesi kıldık. Sabreder misiniz ? Rabbın ise yeterince bilip görendir. |
21. |
Bize kavuşacaklarını ümit etmeyenler: «Üzerimize melekler indirilseydi ya, ya da Rabbimizi görmeli değil miydik» derler. And olsun ki onlar kendi kendilerine büyüklük tasladılar da azgınlık ve taşkınlıkta hayli ileri gittiler. |
22. |
Melekleri görecekleri gün, evet o gün suçlu günahkârlara hiçbir müjde (haberi) yoktur. Melekler de (müjde haberi size) iyice yasak, yasak ! diyecekler. |
23. |
Onların işlediği her ameli karşılayıp dağılmış toz haline getiririz. |
24. |
O gün Cennetlik olanlar en hayırlı eyleşecek. en güzel dinlenecek yerdedirler. |
25. |
O gün gök beyaz bulutlar şeklinde (bir görünüm vererek) yarılıp dağılacak ; melekler grup grup indirilecek. |
26. |
O gün gerçek mülk (ve hükümranlık bütünüyle) Rahmân´ındır. O gün kâfirler için pek sıkıntılıdır. |
27. |
O gün zâlim zorba, ellerini ısırıp «keşke Peygamberle beraber bir yol tutsaydım !» diyecek. |
28. |
Eyvah, yazıklar olsun bana! Keşke falanı dost edinmeseydim. |
29. |
And olsun ki bana Kur´ân geldikten sonra o dost (dediğim kimse) beni saptırdı. Şeytan ise insanı aşağılık halde yapayalnız bırakandır. |
30. |
Peygamber de dedi ki: Ey Rabbim! Şüphesiz ki kavmim bu Kur´ân´ı (bir kenara itip) terkettiler. |
31. |
İşte bunun gibi her peygamber için suçlu günahkârlardan bir düşman ortaya çıkardık. Doğru yolu gösterici ve yardım (elini) uzatıcı olarak Rabbin yeter. |
32. |
İnkâra saplanıp kalanlar dediler ki: «Kur´ân O´na (Muhammed´e) bir defada bütünüyle indirilseydi ya..» Biz onunla senin kalbini iyice yatıştırıp pekiştirmek ve tane tane okuman için böylece (parça parça ve uzun sürede) indirdik. |
33. |
Sana bir misâl getirmezler ki mutlaka biz (ona karşılık) hakkı yorum ve açıklama cihetiyle en güzelini getirmiş olmayalım. |
34. |
Onlar ki toplanıp yüzükoyun Cehennem´e sevkedilirler, işte onlar yer cihetiyle daha şerli, yol cihetiyle daha sapıktırlar. |
35. |
And olsun ki Musâ´ya kitap verdik ve kardeşi Harun´u maiyetinde (bulunmak üzere) vezîr yaptık. |
36. |
Onlara, âyetlerimizi yalanlayan millete gidin, dedik. (O millet buna rağmen yalanlama ve inkârdan vazgeçmeyince) çok geçmeden onları fena halde yok ettik. |
37. |
Nûh kavmine de (uyarıcı peygamber) gönderdik; peygamberleri yalanlayınca onları (suda) boğduk ve kendilerini (geride kalan) insanlara bir öğüt ve ibret kıldık. Zâlimlere de elem verici bir azâb hazırladık. |
38. |
Âd´ı da, Semûd´u da, Ress (Yemame yöresindeki kasaba veya taşla örülmüş kuyu) halkını da ve bunlar arasında (gelip geçen) birçok nesilleri de (yine aynı sebeplerle) yok ettik. |
39. |
Onların herbiri için (doğru yola dönerler diye) misâller verdik ve (sonunda) herbirini yıkıp belirsiz hale getirdik. |
40. |
And olsun ki onlar (inkarcı sapıklar) âfet yağmuruna tutulup (yok edilen) kasabaya varmışlardı, onu görmediler mi ? Hayır, yeniden dirilip kalkmayı ummazlar. |
41. |
Seni gördükleri zaman. «Allah´ın elçi olarak gönderdiği bu mudur ?» diyerek (ciddi hiçbir tavır takınmazlar), sadece alaya alırlar. |
42. |
Tanrı edindiğimiz (putlara tapmakta) sabretmemiş olsaydık, neredeyse bizi saptıracaktı! derler. İleride bunlar azabı görünce kimin yol edinme bakımından daha sapık olduğunu bileceklerdir. |
43. |
Arzu ve hevesini tanrı edineni gördün mü ? Yoksa sen mi onun üzerine (koruyucu, kurtarıcı) vekîl olacaksın ? |
44. |
Yoksa sen onların çoğunun işittiğini, ya da eklettiğini mi sanıyorsun ? Onlar ancak davarlar gibidirler, hayır onlar (yol) edinme bakımından daha da şaşkındırlar. |
45. |
Rabbin (kurduğu düzen, koyduğu kanun uyarınca) gölgeyi nasıl uzattığını görmedin mi? Dileseydi onu yerinde sakin bırakırdı. Sonra biz güneşi ona sebep ve delil yaptık. |
46. |
Sonra da onu tutup kendimize doğru azar azar çekip (kısaltmaktayız). |
47. |
O´dur ki size geceyi bir örtü, uykuyu bir dinlenme (devresi), gündüzü yeni bir hayat (süresi) kıldı. |
48. |
(48-49) O´dur ki rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci gönderdi ve ölü bir ülkeyi diriltmemiz ve yarattığımız davarları ve birçok insanları sulamamız için gökten tertemiz su indirdi. |
49. |
(48-49) O´dur ki rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci gönderdi ve ölü bir ülkeyi diriltmemiz ve yarattığımız davarları ve birçok insanları sulamamız için gökten tertemiz su indirdi. |
50. |
And olsun ki, bu (tabiat olayını) öğüt alsınlar diye insanlar arasında çevirip dururuz. Bununla beraber insanların çoğu inad edip dayattılar da nankörlükten vazgeçmediler. |
51. |
İsteseydik her kasabaya (ve köye) bir uyarıcı (peygamber) gönderirdik. (Öyle yapmadık, yalnız seni seçip bütün insanlara göndermeyi uygun bulduk). |
52. |
O halde kâfirlere baş eğip uyma; onlarla büyük bir cihâd (ruh ve heyecanı) ile savaş. |
53. |
O ki, iki denizi salıverip yaklaştırdı ; şunun suyu tatlı içimi kolay, bunun suyu tuzlu acı; aralarında da (birbirlerine karışmalarını önlemek için) bir engel, aşılması zor bir sınır koydu. |
54. |
O ki, sudan bir insan (türü) yarattı, onların arasında soy ve hısımlık meydana getirdi. Rabbın kudreti (her şeye) yeter. |
55. |
Allah´ı bırakıp kendilerine ne yarar, ne de zarar veremiyen başka şeylere tapıyorlar. Zaten kâfir, Rabbına karşı (İblîs´e ve nefse) arka çıkar. |
56. |
Biz seni ancak (rahmet, gufran ve ebedî saadet) müjdecisi ve (eğri yolun felâkete, bedbahtlığa gittiğini bildiren) uyarıcı olarak gönderdik. |
57. |
De ki:Ben buna (hizmete) karşı sizden bir ücret istemiyorum ; ancak Rabbime doğru bir yol tutmak isteyeni arzuluyorum. |
58. |
O hep diri olup hiç ölmeyecek Rabbine güvenip dayan ; O´na hamd ile tesbihte bulun. Kullarının günahlarından haberli olarak Allah yeter. |
59. |
O Allah ki, gökleri, yeri ve ikisi arasındaki şeyleri altı gün (devir)de yaratmış; sonra da Arş üzerine saltanat ve kudretini kurmuştur. O Rahmân´dır. Artık sen O´nu (O´ndan) haberli olandan sor. |
60. |
Onlara, haydi Rahmân´a secde edin, denilince, onlar, «Rahman da neymiş ? Bize emrettiğine secde mi ederiz ?» derler. Ve bu onların nefretini artırır. |
61. |
Ne yüce, ne mübarektir O Allah ki, gökte burçlar meydana getirmiş ve orada kandil (misâli bir Güneş) ve aydınlatıcı bir Ay var kılmıştır. |
62. |
O ki, düşünüp öğüt ve ibret almak isteyenler veya şükretmeyi ar zu edenler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getirmiştir. |
63. |
O Rahmân´ın kulları (o kimseler)dir ki, yeryüzünde alçak gönüllü yürürler; câhiller onlara söz attığı vakit, «selâmetle» derler. |
64. |
Onlar ki Rablarına secde ederek, ayakta durarak (namaz ve niyazda bulunarak) gecelerler. |
65. |
Onlar ki «Rabbimiz bizden Cehennem azabını çevirip uzaklaştır. Şüphesiz ki onun azabı devamlı acı ve işkencedir» derler. |
66. |
Şüphesiz ki orası kötü bir karargâh ve fena bir eyleşim yeridir. |
67. |
Onlar ki (mallarını) harcadıkları zaman ne israf ederler, ne de cimrilik yaparlar, bu ikisi arasında dengeli ortalama (bir yol tutarlar). |
68. |
Onlar ki Allah´la beraber başka bir tanrıya tapmazlar, haklı bir sebep dışında Allah´ın haram kıldığı canı öldürmezler; zina etmezler.. Kim bunları işlerse cezaya çarpılır. |
69. |
Kıyamet günü azabı kat kat olur ve azâb içinde aşağılanmış halde devamlı kalır. |
70. |
Ancak tevbe edenler, dosdoğ ru imân edip iyi-yararlı amelde bulunanlar müstesna. İşte Allah bunların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayan, cok merhamet edendir. |
71. |
(Evet) kim tevbe edip iyi-yararlı amelde bulunursa şüphesiz ki o, Allah´a, tevbesi kabul edilmiş ve sevabına erişmiş olarak döner. |
72. |
Onlar ki yalan yere şâhidlik etmezler, boşanlamsız bir şeyle karşılaşınca sükûnet ve vakarla geçerler. |
73. |
Onlar ki Rablarının âyetleri kendilerine hatırlatılınca üstüne sağırlar, körler gibi kapanıp kalmazlar. |
74. |
Onlar ki, ey Rabbimiz ! derler, bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözlerin aydınlığı (ölçüsünde) bağışla ve bizi (Allah´tan) korkup (fenalıklardan) sakınanlara önder ve lider eyle. |
75. |
İşte bunlar sabrettiklerine karşılık Cennet´in gönül açıcı yüksek çardağıyla mükâfatlandırılmaya lâyık görülürler ve orada saygı ve selâm ile karşılanırlar. |
76. |
Orada devamlı kalıcılardır. Orası ne güzel karargâh ve ne güzel kalınacak yerdir. |
77. |
De ki: Eğer duanız (ve ibâ detiniz) olmasa, Rabbim size ne diye değer versin. Siz (ey inkarcı sapıklar !) cidden (Hakk´ı) yalanladınız. Bunun cezası lüzumlu olup (sizi bırakmıyacaktır). |